A
Admin
Yönetici
Yönetici
GİRİŞ Ceza zamanaşımı, devletin cezalandırma yetkisini sınırlayan; toplumsal yarar ve bireysel haklar arasında denge sağlayan hukuki mekanizmalardan biridir. Ancak uygulamada, zamanaşımı kurumuna ilişkin yasal düzenlemeler kanun sistematiği dikkate alınmadan yanlış yorumlanmakta ve infaz sürecine dair işlemler kanun ile çelişen sonuçlara dayandırılmaktadır. Bu durum, normların açık anlamına rağmen bazı adli makamların kanunun yapısal bütünlüğünü gözetmeden hüküm kurmasına neden olmakta ve hukuki güvenlik ilkesini zedelemektedir. Bu çalışmada, özellikle yakalama işlemi üzerinde yapılan hatalı yorumların kaynağı ve sonuçları ele alınacaktır. I. CEZA ZAMANAŞIMI NEDİR? Ceza zamanaşımı, her ne kadar doktrinde tartışmalı bir kurum olsa da, günümüz hukukunda insan haklarıyla doğrudan ilişkili önemli bir güvencedir. Zamanın ilerlemesiyle birlikte cezanın ıslah edici etkisinin azalacak ve infaza ilişkin toplumsal bir faydanın mevcut olup olmadığı sorgulanır hale gelecektir. Bu nedenle devletin cezalandırma yetkisinin süreyle sınırlandırılması, hukuki güvenlik ilkesinin bir gereğidir.[1] Ceza zamanaşımı, Türk Ceza Kanunu’nun dördüncü bölümünde, 68 ila 72. maddeler arasında düzenlenmiştir. Kanun sistematiği içerisinde dava zamanaşımından sonra yer almasıyla beraber öngörülen süreler daha uzun tutulmuştur. Bu maddeler zamanaşımı süreleri, başlangıcı, kesilme halleri ve hesaplama yöntemleri bakımından bir bütünlük oluşturur şekilde düzenlenmiştir. 1. TCK m. 68: Ceza Zamanaşımı Süreleri ve Başlangıcı Bu maddede hangi cezaların ne kadar süre geçmesiyle infaz edilemeyeceği düzenlenmiştir. Ağırlaştırılmış müebbetten adli para cezasına kadar farklı ceza türlerine göre zamanaşımı süreleri ayrı ayrı belirtilmiştir. TCK m. 68 sadece sürenin başlangıcı ve uzunluğu ile ilgili yasal çerçeveyi belirtmektedir. Buna göre ceza zamanaşımı, hükmün kesinleştiği veya infazın herhangi bir suretle kesintiye uğradığı günden itibaren işlemeye başlar ve kalan ceza miktarı esas alınarak süre hesaplanır. Dolayısıyla ceza zamanaşımını başlatan, maddede sayılmış herhangi bir durumun gerçekleşmesi halinde süre işlemeye başlayacaktır. Bu sürecin devamında, ceza zamanaşımını kesen bir neden ortaya çıktığında işlemeye başlayan süre durur. Kesilme sonrası süre yeniden başlar ve en baştan hesaplanır. Ceza zamanaşımı süresi, kesilme olmazsa aralıksız işler. Sürenin tamamlanmasıyla birlikte cezanın infazı mümkün olmaz[2]. 2.TCK m. 71 – Ceza Zamanaşımının Kesilmesi Ceza zamanaşımını kesen nedenleri düzenleyen TCK m.71, TCK m.68 kapsamında başlayan ceza zamanaşımı sonrası dikkate alınması gereken durumları düzenler. Bu madde, uygulamada en çok yanlış yorumlanan ve TCK m. 68 ile karıştırılan düzenlemedir. İki fıkra şeklinde düzenlenen madde gereğince, mahkûmiyet hükmünün infazı için yetkili merci tarafından hükümlüye kanuna göre yapılan tebligat veya bu maksatla hükümlünün yakalanması ceza zamanaşımını keser ve yine bir suçtan dolayı mahkûm olan kimse üst sınırı iki yıldan fazla hapis cezasını gerektiren kasıtlı bir suç işlediği takdirde, ceza zamanaşımı kesilir. Dolayısıyla yakalama müzekkeresi düzenlenmesi ceza zamanaşımını başlatan bir neden olarak kabul edilirken zaten başlamış olan bir zamanaşımının ise kesilmesine yol açmaz, hükümlünün fiilen yakalanması gerekir. Nitekim Yargıtay içtihatları da bu hususta netleşmiştir. "Somut olayda, ceza zamanaşımı süresinin işlemeye başladığı “21.12.2000” tarihinden sonra, hükümlülere infaz için yetkili merci tarafından kanuna göre yapılmış bir tebligat işlemi ya da adli sicil kaydı içeriğine göre hükümlülerin başka bir suçtan ceza zamanaşımını kesebilecek nitelikte bir mahkûmiyetleri bulunmadığı ve hükümlüler hakkında yakalama müzekkeresi çıkarılmış olmasının ceza zamanaşımını kesen sebeplerden olmadığı, bu nedenle hükümlerin kesinleşme tarihinden itibaren 10 yıllık ceza zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşıldığından, yerinde görülmeyen ( 1 ) numaralı kanun yararına bozma isteğinin REDDİNE," Yargıtay 10. Ceza Dairesi Esas: 2012/16880 Karar: 2013/59 Tarih: 07.01.2013 "Somut olayda, ceza zamanaşımı süresinin işlemeye başladığı “05.05.1994” tarihinden sonra, hükümlüye infaz için yetkili merci tarafından kanuna göre yapılmış bir tebligat işlemi ya da adli sicil kaydı içeriğine göre başka bir suçtan ceza zamanaşımını kesebilecek nitelikte bir mahkûmiyeti bulunmadığı ve hükümlü hakkında yakalama müzekkeresi çıkarılmış olmasının ceza zamanaşımını kesen sebeplerden olmadığı, bu nedenle hükmün kesinleşme tarihinden itibaren 20 yıllık ceza zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşıldığından, yerinde görülmeyen kanun yararına bozma isteğinin REDDİNE, dosyanın adı geçen Mahkemeye iletilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine, 22.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi." Yargıtay 10. Ceza Dairesi 2014/14222 E. , 2014/13781 K. SONUÇ Ceza zamanaşımıyla ilgili TCK m. 68 ve 71 hükümleri açık olmasına rağmen, yakalama emrinin tek başına zamanaşımını kestiği yönündeki yorumlar yanlıştır. Burada kanun sistematiği takip edilerek başlangıç ve kesilme nedenleri tespit edilmelidir. Zamanaşımı, ancak hükümlünün fiilen yakalanmasıyla kesilir. Aksi uygulamalar, hukuki güvenlik ve belirlilik hakkını ihlal etmektedir. Av. Semanur DİKME ---------- [1]Sulhi Dönmezer ve Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku (İstanbul: Beta Yayınevi, 1997), 248. [2] Mahmut Koca ve İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler (Ankara: Seçkin Yayınevi, 2020), 775.