A
Admin
Yönetici
Yönetici
Eskişehir kamuoyu uzun bir süredir, Tepebaşı Belediyesi’nin borçları ile yatıp kalkıyor.Gazeteci olmanın ötesinde bir vatandaş olarak da bu konu hayli dikkatimi çekiyor. Çünkü ortaya konulan rakamlar, anlatılan örüntülü gerçekler ve estirilen algı rüzgârı doğal olarak hepimizi kaygılandırıyor. Ama bir iktisatçı olarak elime kâğıt, kalem ve hesap makinesi alarak oturdum bazı hesaplamalar yaptım. Ne diyor AK Parti Tepebaşı İlçe Başkanı Muhammed Ali Kaya, “1 milyar 247 milyon 638 bin 344 TL borç!” Bu, diyor, “35 milyon dolar!” Kulağa korkunç geliyor, değil mi? Sanki Tepebaşı Belediyesi batmış, hizmet durmuş, maaşlar ödenemiyor, Ama durun, işin aslı öyle mi? Gelin, bu meseleyi biraz lafı dolandırarak ama gerçeği dümdüz ortaya koyarak masaya yatıralım. Önce şu borç meselesine bakalım. Kaya, “Belediye borç batağında, hizmet üretemiyor!” diye veryansın ediyor. Çalışan maaşlarının geç ödendiğini, Ataç’ın koltuğu bırakması gerektiğini söylüyor. Rakamlardan bahsediyoruz, değil mi? 2009’da Ahmet Ataç belediyeyi devraldığında borç ne kadarmış? EHA’dan Ayşe Kaytan Uçak’a verdiği röportajdan anlıyoruz ki 51 milyon TL. O günün kuruyla yaklaşık 34 milyon dolar. Bugün borç 1 milyar 250 milyon TL civarında, yani bugünün kuruyla 32 milyon dolar. Evet, yanlış duymadınız, 32 milyon dolar! 2009’da 34 milyon dolar olan borç, 2025’te 32 milyon dolara düşmüş. Peki, niye bu rakam TL cinsinden kabarık görünüyor? Çünkü sevgili okurlar bu memlekette TL’nin değeri pul olmuş, döviz kuru roket gibi fırlamış, enflasyon deseniz alıp başını gitmiş. 2009’da 1 dolar 1.5 TL’yken, bugün 35 TL’yi geçmiş. Yani borç, kâğıt üstünde devasa görünüyor, ama gerçekte, dolar bazında, Ataç döneminde azalmış bile! Şimdi gelelim işin özüne. Bu borç ne için var? Kaya, “Hizmet yok!” diyor, ama Tepebaşı’na bir bakın. Altyapı projeleri, spor tesisleri, sosyal projeler, kültür merkezleri… Eskişehir’in her köşesinde Ataç’ın imzasını görüyorsunuz. Belki de Kaya’nın gözü, bu parıltılı projelerden kamaşıyor, geçmişle bugünü ayıramıyor? Ataç, borçların büyük kısmının SGK ve vergi borcu gibi kamu borçları olduğunu söylüyor. Yani, devletin kendi kasasına borçlanmış belediye. Bu borçlar, halk için harcanmış: yollar, parklar, gençler için spor alanları, çocuklar için kreşler, kadınlar için destek merkezleri… Bunlar mı gereksiz? Bunlar mı “hizmet değil”? Hadi canım, biraz insaf! Bir de şu var: Ataç, İller Bankası’ndan gelen payların %40’a varan kesintilere uğradığını söylüyor. Bu ne demek? Merkezi hükümet, belediyelerin can damarı olan parayı kesiyor. Üstüne bir de Taşeron Yasası gibi düzenlemelerle belediyelere ek yük bindiriyor. Ataç, “Bu, CHP’li belediyelere siyasi baskı!” diyor. Haklı mı? Vallahi, rakamlar konuşuyor. İller Bankası’ndan gelen para azalırken, belediyeler nasıl ayakta kalsın? Borçlanarak, tabii. Ama bu borç, öyle hovardaca harcanmış bir para değil. Tepebaşı’nın dört bir yanındaki projeler, kente değer katan yatırımlar. Bunları görmezden gelip “Borç var!” diye bağırmak, biraz kolaycılık değil mi? Şimdi, bir an durup düşünelim. 2009’da 34 milyon dolar borçla devranını çeviren bir belediye, 2025’te 32 milyon dolar borçla hâlâ ayakta. Üstelik bu süreçte TL’nin değeri erimiş, enflasyon canavar gibi saldırmış, hükümetin kesintileri belediyelerin belini bükmüş. Ama Tepebaşı, dimdik duruyor. Spor tesisleriyle gençleri kucaklıyor, sosyal projelerle kadınlara, çocuklara el uzatıyor, altyapıyla kentin geleceğini inşa ediyor. Ahmet Ataç, “Bu borç yönetilebilir, halk için harcadık!” derken haksız mı? Bence değil. Muhammed Ali Kaya’ya bir çift lafım var: Eleştirmek kolay, ama biraz da gerçeği görmek lazım. Borç, kankalarla yememiş içmemiş; Eskişehir’in sokaklarına, parklarına, insanlarına harcanmış. Kur farkı, enflasyon, TL’nin eriyişi bu rakamı şişirmiş, evet. Ama dolar bazında borç azalmış. Bu mu başarısızlık? Bu mu istifa sebebi? Eleştirenler, biraz da bu projelerin kıymetini bilsin. Yoksa, laf olsun diye bağırmak, sadece gürültü çıkarır.