A
Admin
Yönetici
Yönetici
Türkiye, son yıllarda adeta bir savunma sanayii devrimi yaşıyor. Daha düne kadar dışa bağımlı bir yapıya sahip olan bu stratejik sektör, bugün geldiği noktada kendi silahını, tankını, uçağını ve hatta insansız hava araçlarını üreten bir güç haline geldi. Bu değişim sadece askeri değil, siyasi ve ekonomik anlamda da Türkiye’nin kaderini etkileyen bir dönüşüm niteliğinde. *** Savunma sanayisindeki bu baş döndürücü ilerleme, aslında uzun soluklu ve kararlı bir vizyonun ürünü. 2000'li yılların başında alınan "yerli ve milli üretim" kararları, zaman içinde meyvelerini verdi. İlk başta küçük çaplı üretimlerle başlayan yolculuk, bugün dünya çapında ses getiren sistemlerin sahneye çıkmasıyla devam ediyor. *** Bayraktar TB2 ve Akıncı gibi insansız hava araçları (İHA) bu dönüşümün en görünür simgelerinden oldu. TB2’nin sahada kazandığı başarılar, sadece bir teknolojik üstünlük değil, aynı zamanda dış politikada el yükselten stratejik bir koz olarak öne çıktı. Bugün Bayraktar ürünleri 30'dan fazla ülkeye ihraç ediliyor; yani artık sadece tüketen değil, üreten ve ihraç eden bir ülkeyiz. *** Ancak başarı sadece İHA’larla sınırlı değil. Milli piyade tüfeğinden zırhlı kara araçlarına, savaş gemilerinden hava savunma sistemlerine kadar birçok alanda millileşme oranı yüzde 80'lere dayandı. Hisar hava savunma sistemleri, Atak helikopterleri, Altay tankı ve son olarak testleri süren milli muharip uçağımız Kaan, bu sürecin yapı taşlarını oluşturuyor. *** Üstelik bu gelişmeler sadece silah üretimine indirgenmemeli. Savunma sanayi, yazılım, yapay zeka, siber güvenlik gibi alanlarda da Türkiye’yi bir teknoloji merkezine dönüştürüyor. ASELSAN, ROKETSAN, HAVELSAN gibi kurumlar, artık sadece askeri projelerde değil, sivil teknolojilerin geliştirilmesinde de öncü rol oynuyor. *** Tüm bu gelişmeler, bağımsızlık tanımını yeniden yapmamıza neden oluyor. Artık "bağımsızlık", sadece siyasi değil, aynı zamanda teknolojik bir kavram. Dışa bağımlı bir savunma sistemiyle ne tam anlamıyla özgür olabiliriz ne de caydırıcı bir güç olabiliriz. İşte bu yüzden savunma sanayisinde atılan her adım, sadece askeri değil, milli bir meseledir. *** Elbette eleştirilecek, geliştirilecek, sorgulanacak çok yön var. Ancak unutmamalıyız ki savunma sanayi, bir ülkenin sadece savaşma değil, barışı koruma kapasitesidir. Türkiye bu kapasiteyi artırırken, aynı zamanda kendi kaderine sahip çıkıyor. SON SÖZ Bugün geldiğimiz noktada, artık şu soruyu rahatlıkla sorabiliriz: Gelecek teknolojiyi bekleyenlerin değil, onu inşa edenlerin olacaksa, Türkiye bu geleceğin neresinde duracak? Görünen o ki, artık sahnenin tam ortasında...