A
Admin
Yönetici
Yönetici
Türkiye’de üniversiteler hızla bilim ve eğitim kurumları olmaktan çıkıyor, rant ve ayrıcalık üreten yapı taşlarına dönüşüyor. Akademik özgürlükten, etikten ve liyakatten söz etmek zorlaşırken; üniversite rektörlerinin maaş dışı gelirleri artık kamu vicdanını derinden yaralayan bir çürüme göstergesine dönüştü. Bu krizin baş aktörlerinden biri sessizliğiyle dikkat çekiyor: Yükseköğretim Kurulu (YÖK) ve onun başındaki isim Prof. Dr. Erol Özvar. Gelir adaletsizliği, etik dışı uygulamalar ve kamu kaynaklarının suiistimaline karşı hiçbir net adım atmayan YÖK, bu suskunluğuyla skandalların “pasif ortağı” konumuna düşmüş durumda. GÖZLER İZMİR’DE Çankırı ve Karabük’te patlayan “rektör maaş skandalları” sonrası şimdi gözler İzmir’e çevrildi. Ege Üniversitesi, Dokuz Eylül, Katip Çelebi, Bakırçay, Yüksek Teknoloji Enstitüsü ve Üniversitesi rektörlerinin, maaş haricinde üniversitelerden ne kadar ek gelir elde ettikleri kamuoyunun en yakıcı sorusu haline geldi. AKADEMİK ÜNVANLI BİRKAÇ KİŞİ KAMU KASASINI ÇİFTLİĞE ÇEVİRDİ Rektörlük makamı, bilimsel vizyon üretmesi gereken bir konumken; bazı isimler için adeta çoklu gelir sistemine bağlanmış bir “kurumsal zenginleşme aracı” haline geldi. Üniversitelerin her birimi — döner sermaye, Teknokent, vakıf, yönetim kurulu, sınav ödeneği, öğrenci harçları — bir kişinin kişisel kazanç hanesine yazılıyor. İzmir’deki rektörler ise bu sistemin neresinde? Aldıkları maaşın dışında hangi kalemlerden, ne kadar para kazanıyorlar? Bu sorular aylardır ortada. Ancak cevap yok. Suskunluk, suç ortaklığıdır. 1.2 MİLYONLUK REKTÖRLER DÖNEMİ BAŞLADI, VİCDANLAR SUSMUYOR Geçtiğimiz günlerde, kendisine aylık 1.2 milyon TL gelir bağlatan Çankırı Karatekin Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Harun Çiftçi’nin görevden alınması, buzdağının sadece görünen kısmıydı. Hemen ardından Karabük Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Kırışık’ın da aynı şekilde döner sermaye ve üniversite iştiraklerinden birden fazla kalemde toplamda 1.2 milyon TL elde ettiği ortaya çıktı. 200.000 TL: Hastane döner sermayesi 200.000 TL: Teknopark 200.000 TL: Yabancı öğrenci gelirleri 150.000 TL: Enstitü payı 50.000 TL: Sınav, kurul vb. Resmi maaş, kira, harcırah, araç, lojman vs. BİR AKADEMİSYEN BU KADAR GELİRİ HANGİ HAKLA TOPLAR? Bilim üretmeden, laboratuvar kurmadan, öğrenciyi dinlemeden, tek işi toplantı salonlarında “yönetmek” olan bir kişi ayda milyonlar kazanıyorsa, burada kamu kaynaklarının yağmalanması vardır. ŞİMDİ SIRA İZMİR’DE BU SESSİZLİK SÜRMEYECEK Kamuoyu, İzmir’deki Devlet üniversitelerde rektörlük görevinde bulunan Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet BUDAK’tan başlayarak; Dokuz Eylül Rektörü Prof. Dr. Bayram YILMAZ, Katip Çelebi Rektörü Prof. Dr. Saffet KÖSE, Bakırçay Rektörü Prof. Dr. Mustafa BERKTAŞ, Yüksek Teknoloji Rektörü Prof. Dr. Yusuf BARAN ‘ın ek gelir kalemleri olmak üzere hangi birimlerden ne kadar gelir elde ettiklerini merak ediyor. İZMİR DEMOKRASİ ÜNİVERSİTESİNDE İMKÂNSIZLIKLAR İÇİNDE YARATILAN EĞİTİM ORTAMI Demokrasi Üniversitesi'ne ayrı bir parantez açmak gerekirse, bu üniversitenin kuruluş süreci ve sonrasındaki gelişimi, sıradan bir kamu kurumu dönüşümünden çok daha fazlasını ifade etmektedir. Bilindiği üzere, FETÖ terör örgütüyle bağlantısı tespit edilen ve bu nedenle kapatılan İzmir Üniversitesi'nin yerine kurulan bu kurum, devralındığında adeta içi tamamen boşaltılmış, fiziki ve akademik altyapısı neredeyse yok denecek kadar zayıflamış bir vaziyetteydi. Bu zorlu koşullar altında, kurucu rektör olarak göreve atanan Prof. Dr. Bedriye Tunçsiper ve ekibi, büyük bir azim ve fedakârlık örneği sergileyerek üniversiteyi yeniden ayağa kaldırmak adına olağanüstü bir mücadeleye giriştiler. Prof. Dr. Tunçsiper, devletin kısıtlı imkânları içerisinde dahi yılmadan çalışmış; öğrencilerin eğitimlerini kesintisiz sürdürebilmeleri için prefabrik binalar yaptırarak geçici çözümler üretmiş ve üniversitenin eğitim kalitesinden ödün verilmemesi adına gece gündüz demeden çalışmıştır. Kurduğu ekip ile birlikte, eğitim-öğretimin sağlıklı şekilde devam edebilmesi için maddi-manevi tüm imkânlarını seferber eden Rektör Tunçsiper, sadece idari görevini yerine getirmekle kalmamış, aynı zamanda şahsi fedakârlıklar da göstermiştir. Hatta öyle ki, dönemin İzmir Valisi Sayın Erol Ayyıldız tarafından tahsis edilen bir aracı kullanmak durumunda kalmış, hizmet araçlarının akaryakıt ihtiyacını karşılamak için personel maaşlarından katkılar yapılmıştır. Bu noktada, üniversitenin bugünlere gelmesinde temel rol oynayan, başlangıçta "tam takır kuru bakır" diye tabir edilebilecek bir ortamdan, güçlü ve işleyen bir üniversite ortamı yaratmayı başaran Prof. Dr. Bedriye Tunçsiper ve çalışma arkadaşlarının hakkını teslim etmek gerekir. Bu süreçte gösterdikleri özverili çalışmaların ve ortaya koydukları vizyonun, tarafsız ve objektif bir gözle bakıldığında dahi takdir edilmemesi mümkün değildir. Dolayısıyla, bu yazının da kapsamı dışında tutulamayacak kadar önemli bir yer teşkil eden Rektör Prof. Dr. Bedriye Tunçsiper’e ve ekibine, yükseköğretime yaptıkları bu katkılardan dolayı özel olarak teşekkür etmek, objektifliğin ve hakkaniyetin bir gereğidir. YÖK BAŞKANI EROL ÖZVAR SADECE İZLİYOR MÜDAHALE ETMİYOR YÖK Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar, bu sürecin başından beri tepkisiz ve vurdumduymaz bir tavır sergiliyor. Kamuoyunda artan baskıya, medyada çıkan belgeli haberlere ve üniversitelerdeki etik dışı gelir yapılarına rağmen ne bir açıklama yaptı, ne bir denetim başlattı, ne de yeni bir düzenleme sundu. "Sayın Özvar, siz bu makamda sadece toplantı açılışları yapmak, plaket sunmak, rektör atamalarını duyurmak için mi bulunuyorsunuz? Üniversiteler çiftliğe dönerken siz neden susuyorsunuz?" Bu sorumluluk boşluğu, YÖK’ün sadece etkisiz değil, aynı zamanda rant sistemi koruyan bir yapıya dönüştüğü algısını güçlendiriyor. Rektörlerin ayda bir daire parası kazanabildiği bir düzen YÖK’ün bilgisi dışında olamaz. Dolayısıyla sessizlik, onay anlamına gelir. Bu tablo, yalnızca adaletsiz değil, ahlaki bir çöküşün resmidir. Ve bu çöküşün sorumluları yalnızca rektörler değil, onlara müdahale ve hesap sormayan YÖK yönetimidir. KAMUOYU AÇIKLAMA BEKLİYOR Bu isimler yalnızca maaşlarını değil, ayrıntılı gelir kalemlerini kuruşu kuruşuna kamuoyuna açıklamalıdır. Döner sermayeden, Teknokent ’ten, sınav görevlerinden, vakıflardan alınan her ödeme şeffaf biçimde belgelenmelidir. “Devleti yöneten değil, yöneticilikten devleti yiyen” profilden acilen uzaklaşılmalıdır. ÖĞRENCİ CEFADA REKTÖRLER SEFADA Bugün öğrenciler üniversite yemekhanelerinde 25 TL’lik yemeği alabilmek için kuyrukta bekliyor. Yurt bulamayan gençler sokakta kalıyor. Ama aynı üniversitenin rektörü 60 bin TL’lik villada yaşıyor, kirasını üniversite ödüyor. Her yurtdışı seyahatinde 250 Euro harcırah alıyor. Araç filosunu yeniliyor. Daire satın alıyor. Tüm bunlar olurken, gençler geleceğe değil, umutsuzluğa yatırım yapıyor. REKTÖRLER KAMUOYU ÖNÜNDE HESAP VERMELİDİR Rektörlük makamı, bu ülkenin en itibarlı, en güvenilir makamlarından biri olmalıydı. Bugün ne yazık ki bu makamın itibarı birkaç kişinin hırsı uğruna yerle bir ediliyor. Artık net konuşulmalı: Rektörlük bir "iktidar" pozisyonu değildir. Rektörlük, halkın vergisiyle finanse edilen bir kamu görevidir. Bu görevde olanların harcadığı her kuruş milletin cebindendir. İzmir’deki rektörlerin şimdi çıkıp konuşma vakti gelmiştir. Ya şeffaflıkla, onurla ve hesap vererek bu görevleri sürdürecekler, ya da aldıkları maaş haricindeki ek gelirleri ve şatafatlı makam saltanatlarını her hafta bir Rektörü TEMİZELLER kamuoyuna açıklayacak. BAZI ETİK DAVRANMAYAN REKTÖRLERİN Resmi olmayan ihtimal dahilinde olası gelirler + (hesapta kitapta yer almayan bazı gelirler) (anlayana )