A
Admin
Yönetici
Yönetici
Ülke gündemi o kadar yoğun ve sıcak ki, artık hangi birine yetişeceğimizi şaşırmış vaziyetteyiz. Artık yazacak gündeme ihtiyacımız olmadığından tercih yapıyoruz mevcutlar arasından ve ilk tercihimiz en zaruri olanı, hukuki güvenlik… Buna mecburuz zira hukuk yoksa ekmek de yok. Sözü uzatmadan konuya girelim, Sn. İmamoğlu’nun gözaltına alınması meselesine. Basit bir mantıkla konuyu irdeleyelim. Meselenin siyasi baskılarla bu noktaya geldiği konusunda kamuoyunda genel bir kabul var ve ben de buna katılıyorum fakat İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı dünyanın sayılı metropollerinden birinin belediye başkanını sabah saatlerinde gözaltına alıyorsa altı boş bir soruşturma ile yapamaz, muhakkak dosya kapsamında dişe dokunur bir şeyler vardır. Bakın Sn. İmamoğlu suç işlemiştir demiyorum dikkat edin, dosya kapsamı boş olamaz diyorum. Basına düşen bazı haberlerde de Şüphelilerden yurt dışına kaçanlar, kaçarken yakalananlar olması bu iddiaları güçlendirdiği açık. O halde ben neyi yazıyorum yahut neden bahsediyorum? Hukuktan bahsediyorum, herkese eşit seviyede ve mesafede uygulanması gereken hukuktan. Sedat Peker’in iddialarını araştırmayan, Sinan Ateş Davası soruşturmasını etkin bir şekilde yürütmeyen, Melih Gökçek hakkında savcılığa verilen dilekçeleri görmeyen fakat buna karşılık Ekrem İmamoğlu hakkında büyük(!) bir soruşturma yürütebilmek adına 30 yıl önceki diplomadan medet uman hukuktan değil tabii ki. Uzun lafın kısası tepkimiz; hukuku, hukukun üstünlüğüne inanarak uygulamak yerine siyasi rakipleri saf dışı bırakmak için aparat haline getirmekte. Ekrem İmamoğlu Ak Partili olsa idi bu soruşturma olacak mıydı? Bu soruya verilecek cevap, ülkeye yatırımın gelip gelmeyeceğini, beyin göçü olup olmayacağını, gençlerin suça sürüklenip sürüklenmeyeceğini, emeklilerin insanca yaşayıp yaşayamayacağını, öğrencilerin okula aç gidip gitmeyeceğini belirliyor. Hukukun keyfi uygulandığı, verilecek kararların kişilerin siyasi kimliğine göre belirlendiği bir ortamda ülkenin insanı bile hukuken güvende değilken siyaset kurumu nasıl güvende olacak? Siyasetçiler nasıl özgürce fikir beyan edebilecek? Yurttaşlar gelecek kaygısı ile nasıl bir girişimcilik içerisine girebilecekler ve artı değer üretebilecekler? Her şeyin ötesinde ülkeye nasıl dışarıdan yatırım gelecek? Mesele suç işlenmesi meselesi değil ki. Kamu vicdanı sizce Sn. İmamoğlu’nun suçlu olduğuna mı inanıyor yoksa siyaseten saf dışı bırakılmak için üzerine gidildiğini mi düşünüyor? Bu soruların cevapları belli. Sedat Peker’in iddialarının üzerine gerektiği gibi gidilse idi şimdi devam eden kaç tane soruşturma vardı? Kimler hakim karşısına çıkacaktı? Kimler etkin pişmanlıktan yararlanarak başka isimleri zikredecekti? Bu sorular uzar gider… Son sözüme gelirken, hukuk-ekmek ilişkisini anlamak isteyenler Kuzey Amerika- Güney Amerika kıtalarını kıyaslasın. Hukuku uygulayan ülkelerin refah düzeyiyle keyfi muamelelerin olduğu ülkelerin yoksulluklarına, suç oranlarına, düzensizliklerine baksın. Uzun lafın kısası, hukuk yoksa ekmek de yok…