A
Admin
Yönetici
Yönetici
Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik propaganda sürecinin fiilen başladığını adayların açıklamalarından ve günlük programlarından anlıyoruz.
Cumhurbaşkanlığı seçim süreci ile ilgili en dikkat çekici hususların başında hiç kuşkusuz Cumhurbaşkanının yetki ve sorumlulukları ile özellikle iki liderin çelişkili açıklamaları ve algı operasyonları gelmektedir.
Özellikle parti liderleri olarak Özersay ve Erhürman’ın açıklamaları ya olguları çelişkili hale getirmekte ya da niyetleri ortaya koymaktadır.
Halkın Partisi (HP) Genel Başkanı Prof. Dr. Kudret Özersay, ülkede bozulan düzenin yeniden tesisi, yolsuzluk, usulsüzlük, sahtecilik gibi sorunların çözümü için Cumhurbaşkanlığının aksine yürütme yetkisi olan hükümete talip olduğunu ifade ederek Cumhurbaşkanlığına aday olmayacağını açıklamıştır.
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Doç. Dr. Tufan Erhürman, federal bir yapı temelinde Kıbrıs sorununu çözmek için Cumhurbaşkanlığına aday olduğunu açıklamıştır. Ancak, Erhürman, sanki de yürütmede yetkisi olacakmış gibi kampanya yürütmektedir.
Erhürman’ın “Cumhurbaşkanlığı ekonomiye yön vermeli” gibi açıklamaları yanında esnaf ve ekonomistlerle yaptığı buluşmalar seçmenin zihnini bulanıklaştırmaktadır. Şöyle ki, CTP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Tufan Erhürman, ekonomistlerle yaptığı toplantıda Cumhurbaşkanlığı’nın yalnızca müzakere değil, sağlık, eğitim, ekonomi ve güvenlik gibi alanlarda da danışman havuzuyla yönetsel bir iddia taşıdığını ileri sürerek iç ve dış politikada ekonomik sorumluluklarının olduğunu ifade etti.
Erhürman’ın ekonomistlerle yaptığı toplantı özellikle sol çevrelerde aşağıdaki eleştirilere neden olmuştur:
· Bu eleştirilerden ilki, Talat’ı Cumhurbaşkanlığına taşıyan sürecin aksine Erhürhan’ın tüm kesimlere hatta muhaliflere karşı dahi kucaklayıcı olmadığı yönündedir. Ekonomistlerle yaptığı en son toplantı çağrısında dahi Erhürman, Başbakanlık yaptığı sırada siyasi ve nepotik bir çerçevede oluşturduğu dar bir kadroya itibar etmiş, dikkat çekici ölçüde ağırlığı kadrosunun bulunduğu üniversiteye vermiş, kendi partisine mensup bazı ekonomistler, kendisinin atadığı eski ekonomi bakanı ile genellikle muhalif gördüklerini dışlamış ve hatta birlikte yürüyeceğiz ve başaracağız dediği ve desteğini aldığı TDP’den bu toplantıya ekonomistlerini gönderme talebini nezaketen dahi olsa yapmamıştır.
· İkinci eleştiri, Başbakan olduğu sırada yürütme yetkisi olmasına rağmen uyarılara karşın kurmadığı kriz masası ve danışma kurulları gibi yapıya yetkisiz Cumhurbaşkanlığı durumunda itibar edeceğini açıklaması samimi olmayan bir seçim stratejisi olarak yorumlanmaktadır.
· Üçüncü eleştiri, gündemi meşgul eden hayati konular karşısında olası güç odaklarının tepkisi almamak için Erhürman yorum yapmaktan kaçınarak gündem değiştirmek için Cumhurbaşkanlığı yetkisinde olmayan ekonomi gibi konularla meşgul olmaktadır. Şöyle ki, cumhurbaşkanlığı görev alanı içerisindeki hassas konularda spesifik görüş belirtmesi gereken Erhürman malum çevreleri ve fincancı katırlarını ürkütmemek için ya üç maymunu oynamakta ya da gereken vurguyu yapmamaktadır. Örneğin, KKTC’de yapılan Rum vatandaşlarına yönelik tutuklamaların hukuki mi yoksa siyasi mi olduğu? Cumhurbaşkanı olması durumunda Türkiye’ye rağmen federasyon görüşmek üzere masaya oturmaya cesaret edip etmeyeceği? Yoksa İsviçre çakısı gibi her şeye verdiği yuvarlak cevap olan “diyalog” söylemine devam edip etmeyeceği bahse konu hassas konular arasındadır.
· Dördüncü eleştiri, hukukçu olarak yetkisi olmayacağını çok iyi bildiği halde Erhürman başta ekonomi olmak üzere ülke sorunlarının çözümünü de gaile edineceğine yönelik seçmende algı yaratmak için popülist seçim taktiğine başvurmaktadır.
· Beşinci eleştiri, Erhürman Tatar’ın yaptığı gibi nepotik ve popülist gerekçelerle Saray’da kabarık bir danışman kadrosu beklentisine zemin oluşturmak için yürütmenin yetki alanına da müdahale edeceği izlenimi yaratmaktadır.
· Altıncı ve son eleştiri, Erhürman ya malum güç odaklarına şirin görünmek için Başkanlık sistemiymiş gibi kampanya yürütmekte ya da gerçekten Başkanlık sistemine gönlünü kaptırmış durumdadır.
Sonuç olarak; KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimleri kendine has bir yapı oluşturmuş durumdadır. Kurucu Cumhurbaşkanı merhum Rauf Raif Denktaş’tan sonra hiçbir aday ikinci kez kazanamamıştır. Bununla beraber, her yeni Cumhurbaşkanının ideolojik görüşü ve Kıbrıs sorununa bakışı da bir öncekine göre kökten değişime uğramıştır. Elbette durum böyle olmasına rağmen her cumhurbaşkanlığı seçiminde gerek sağ gerekse sol cenahın faydasına olacak şekilde konjonktür değişime uğramıştır. Ancak, Anavatan Türkiye’nin Kıbrıs sorununa bakışıyla örtüşmeyen politikalara sahip aday genelde KKTC Cumhurbaşkanı seçilmemiştir. Bu olgular ışığında, bizleri enteresan bir seçim beklerken tarihi gerçekler yanında adayların seçmen üzerinde yaratacağı algı ve etki de elbette kimin cumhurbaşkanı olacağında belirleyici olacaktır.
Cumhurbaşkanlığı seçim süreci ile ilgili en dikkat çekici hususların başında hiç kuşkusuz Cumhurbaşkanının yetki ve sorumlulukları ile özellikle iki liderin çelişkili açıklamaları ve algı operasyonları gelmektedir.
Özellikle parti liderleri olarak Özersay ve Erhürman’ın açıklamaları ya olguları çelişkili hale getirmekte ya da niyetleri ortaya koymaktadır.
Halkın Partisi (HP) Genel Başkanı Prof. Dr. Kudret Özersay, ülkede bozulan düzenin yeniden tesisi, yolsuzluk, usulsüzlük, sahtecilik gibi sorunların çözümü için Cumhurbaşkanlığının aksine yürütme yetkisi olan hükümete talip olduğunu ifade ederek Cumhurbaşkanlığına aday olmayacağını açıklamıştır.
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Doç. Dr. Tufan Erhürman, federal bir yapı temelinde Kıbrıs sorununu çözmek için Cumhurbaşkanlığına aday olduğunu açıklamıştır. Ancak, Erhürman, sanki de yürütmede yetkisi olacakmış gibi kampanya yürütmektedir.
Erhürman’ın “Cumhurbaşkanlığı ekonomiye yön vermeli” gibi açıklamaları yanında esnaf ve ekonomistlerle yaptığı buluşmalar seçmenin zihnini bulanıklaştırmaktadır. Şöyle ki, CTP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Tufan Erhürman, ekonomistlerle yaptığı toplantıda Cumhurbaşkanlığı’nın yalnızca müzakere değil, sağlık, eğitim, ekonomi ve güvenlik gibi alanlarda da danışman havuzuyla yönetsel bir iddia taşıdığını ileri sürerek iç ve dış politikada ekonomik sorumluluklarının olduğunu ifade etti.
Erhürman’ın ekonomistlerle yaptığı toplantı özellikle sol çevrelerde aşağıdaki eleştirilere neden olmuştur:
· Bu eleştirilerden ilki, Talat’ı Cumhurbaşkanlığına taşıyan sürecin aksine Erhürhan’ın tüm kesimlere hatta muhaliflere karşı dahi kucaklayıcı olmadığı yönündedir. Ekonomistlerle yaptığı en son toplantı çağrısında dahi Erhürman, Başbakanlık yaptığı sırada siyasi ve nepotik bir çerçevede oluşturduğu dar bir kadroya itibar etmiş, dikkat çekici ölçüde ağırlığı kadrosunun bulunduğu üniversiteye vermiş, kendi partisine mensup bazı ekonomistler, kendisinin atadığı eski ekonomi bakanı ile genellikle muhalif gördüklerini dışlamış ve hatta birlikte yürüyeceğiz ve başaracağız dediği ve desteğini aldığı TDP’den bu toplantıya ekonomistlerini gönderme talebini nezaketen dahi olsa yapmamıştır.
· İkinci eleştiri, Başbakan olduğu sırada yürütme yetkisi olmasına rağmen uyarılara karşın kurmadığı kriz masası ve danışma kurulları gibi yapıya yetkisiz Cumhurbaşkanlığı durumunda itibar edeceğini açıklaması samimi olmayan bir seçim stratejisi olarak yorumlanmaktadır.
· Üçüncü eleştiri, gündemi meşgul eden hayati konular karşısında olası güç odaklarının tepkisi almamak için Erhürman yorum yapmaktan kaçınarak gündem değiştirmek için Cumhurbaşkanlığı yetkisinde olmayan ekonomi gibi konularla meşgul olmaktadır. Şöyle ki, cumhurbaşkanlığı görev alanı içerisindeki hassas konularda spesifik görüş belirtmesi gereken Erhürman malum çevreleri ve fincancı katırlarını ürkütmemek için ya üç maymunu oynamakta ya da gereken vurguyu yapmamaktadır. Örneğin, KKTC’de yapılan Rum vatandaşlarına yönelik tutuklamaların hukuki mi yoksa siyasi mi olduğu? Cumhurbaşkanı olması durumunda Türkiye’ye rağmen federasyon görüşmek üzere masaya oturmaya cesaret edip etmeyeceği? Yoksa İsviçre çakısı gibi her şeye verdiği yuvarlak cevap olan “diyalog” söylemine devam edip etmeyeceği bahse konu hassas konular arasındadır.
· Dördüncü eleştiri, hukukçu olarak yetkisi olmayacağını çok iyi bildiği halde Erhürman başta ekonomi olmak üzere ülke sorunlarının çözümünü de gaile edineceğine yönelik seçmende algı yaratmak için popülist seçim taktiğine başvurmaktadır.
· Beşinci eleştiri, Erhürman Tatar’ın yaptığı gibi nepotik ve popülist gerekçelerle Saray’da kabarık bir danışman kadrosu beklentisine zemin oluşturmak için yürütmenin yetki alanına da müdahale edeceği izlenimi yaratmaktadır.
· Altıncı ve son eleştiri, Erhürman ya malum güç odaklarına şirin görünmek için Başkanlık sistemiymiş gibi kampanya yürütmekte ya da gerçekten Başkanlık sistemine gönlünü kaptırmış durumdadır.
Sonuç olarak; KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimleri kendine has bir yapı oluşturmuş durumdadır. Kurucu Cumhurbaşkanı merhum Rauf Raif Denktaş’tan sonra hiçbir aday ikinci kez kazanamamıştır. Bununla beraber, her yeni Cumhurbaşkanının ideolojik görüşü ve Kıbrıs sorununa bakışı da bir öncekine göre kökten değişime uğramıştır. Elbette durum böyle olmasına rağmen her cumhurbaşkanlığı seçiminde gerek sağ gerekse sol cenahın faydasına olacak şekilde konjonktür değişime uğramıştır. Ancak, Anavatan Türkiye’nin Kıbrıs sorununa bakışıyla örtüşmeyen politikalara sahip aday genelde KKTC Cumhurbaşkanı seçilmemiştir. Bu olgular ışığında, bizleri enteresan bir seçim beklerken tarihi gerçekler yanında adayların seçmen üzerinde yaratacağı algı ve etki de elbette kimin cumhurbaşkanı olacağında belirleyici olacaktır.