A
Admin
Yönetici
Yönetici
Sistem, o koca, iğrenç, yalanlar yumağı, yıllardır beynimizi ipe dizip kukla oynatıyor. Komplo teorisi mi dediniz? Hah, o laf, kendi aklını kullanmayı unutanların sığındığı liman! Medya, maaşlı bilim adamları, doktorlar, siyasetçiler, hatta mahallenin vaizi, hepsi bu oyunun figüranı. Hepsi, o koca sahtekârlık tiyatrosunun maaşlı soytarıları. Ama işin komiği, biz seyirciler hâlâ alkış tutuyoruz!
Misal, hatırlayın şu Covid tiyatrosunu. “Aşı ol, yoksa ölürsün!” dediler. Yahu, dedik, bu işin içinde bir bit yeniği var, o iğneyi vurdurtmayın, kalbiniz zıplar, damarlarınız tıkanır! Ne dediler? “Siz doktorlardan mı iyi bileceksiniz?” Hani nerede o bilim adamları şimdi? Buhar olup uçtular! Tıpkı tarihte, Galileo’nun “Dünya dönüyor” dediğinde, kilisenin “sus, kafir!” diye üstüne çullandığı gibi. Sistemin adamları, her çağda aynı yalanı satar: “Bize güven, biz biliriz.” Ve biz, aptal koyunlar gibi, kuyruğa girip o iğneyi kolumuza yedik. Sonuç? Kalp krizleri, genç ölümler, ama “bilim” n’aber?
Şimdi sıkı durun, asıl filme geçiyoruz. Dünya, büyük bir “yenilenme”ye hazırlanıyor. Ama bu, öyle “yeşillik dikelim, dünya kurtulsun” masalı değil. Bu, ipleri elinde tutanların, kendilerine yük gördükleri “hazır yiyicilerden” kurtulma planı. Tarih boyunca böyle olmadı mı? Romalılar, Plebleri ekmek ve sirkle uyuttu; Osmanlı’da Lale Devriyle avamın gözü boyandı. Şimdi de teknoloji çağında, sahte düşmanlar oluşturuyorlar. Sahte virüsler yetmedi, şimdi sıra sahte uzaylılarda!
Evet, yanlış duymadınız, Starlink uyduları gökyüzünde dans ederken, bir gün bakacaksınız, hologram uzaylılar istila ediyor! 7G destekli, beyninizin sinyalleriyle oynayan, Hollywood filmlerinden fırlamış bir illüzyon. Hani şu, yapay zekâ mı, gerçek mi ayırt edemediğimiz videolar var ya? İşte onun kralını yapacaklar. Gökyüzünde uçan daireler, panikleyen halklar, çığlık atan spikerler...
Ve tabii ki hükümetler, bu oyunun başrolünde. Hükûmetler mi? Onlar, senaryoyu çoktan ezberledi. Her biri, kendi halkını bu sahte istilaya “hazırlayacak.” Medya, “uzaylılar geldi, aman ha!” diye ortalığı velveleye verecek. Birleşmiş Milletler’e yalvaracaklar: “Yetişin, baş edemiyoruz!” Tıpkı Independence Day filminde olduğu gibi, finalde Amerika çıkacak, dünyayı “kurtaracak.” Ve biz, salaklar ordusu, “Eyy Amerika, ne büyüksün!” diye gözyaşlarıyla alkış tutacağız. Tarih tekerrürden ibaret: İngilizler, Hindistan’ı “medenileştirme” yalanıyla sömürgeleştirdi; şimdi de “insanlığı koruma” masalıyla hepimizi çipli kölelere çevirecekler.
Evet, asıl mesele burada: RFID (Radio Frequency Identification) çipler. Banka hesabın, kimliğin, mal varlığın, nerede olduğun, hepsi o minicik çipin içinde. Yetmedi, bir de “vatandaşlık puanı” icat edecekler. Alt kesim 100 puan, elitler 1000 puan, siyasetçiler 2000 puan. Sisteme çomak sokarsan, puan düşer. Puanın biterse, cebinde milyarlar olsa ekmek alamazsın! Nakit para mı? O, çoktan tarih oldu. Tıpkı Covid’de aşı olmayanların otobüse, trene, uçağa binemediği gibi, çip taktırmayanlar da toplumdan dışlanacak.
Çipler ve yapay zekâ, bu kaosu kontrol etmenin yeni yolu. Suç oranları düşecek, çevre temizlenecek, çünkü herkes bir dijital prangaya vurulacak. Altı ay karantinada doğa nasıl kendine geldiyse, bu sistem de insanoğlunun pisliğini “temizleyecek.” Ama bedeli ne? Özgürlüğün. Tıpkı 1984’te Orwell’in uyardığı gibi, her adımın izlenecek, her nefesin sayılacak.
Peki, ne yapacağız? Şehirde yaşayanlar, dışlanmaya hazır olun. Kırsala kaçabilen, şanslı. Ama sakın “eski güzel günler” diye ağlayıp zaman kaybetmeyin. Sistem, planını yaptı, uyguluyor. Rockefeller Vakfı’nın sitesine girin, her şey orada yazıyor! Simpsons dizisi bile yıllardır bu planı çarşaf çarşaf önümüze serdi, ama gören kim? Karşı koyabilirsin, evet, ama bedeli ağır. Dostun bile seni satar, vatandaşlık puanı için. Mavi hap mı, kırmızı hap mı? Seçim senin. Ama şunu unutma: Uzaylılar, reptilianlar, hepsi koca bir yalan. İnsan, göremediği gizeme tapmayı sever. Sistemin en büyük numarası da bu: Bizi korkutarak, kendi elimizle özgürlüğümüzü teslim ettirmek. Hadi kalkın ve isyan edin!
Misal, hatırlayın şu Covid tiyatrosunu. “Aşı ol, yoksa ölürsün!” dediler. Yahu, dedik, bu işin içinde bir bit yeniği var, o iğneyi vurdurtmayın, kalbiniz zıplar, damarlarınız tıkanır! Ne dediler? “Siz doktorlardan mı iyi bileceksiniz?” Hani nerede o bilim adamları şimdi? Buhar olup uçtular! Tıpkı tarihte, Galileo’nun “Dünya dönüyor” dediğinde, kilisenin “sus, kafir!” diye üstüne çullandığı gibi. Sistemin adamları, her çağda aynı yalanı satar: “Bize güven, biz biliriz.” Ve biz, aptal koyunlar gibi, kuyruğa girip o iğneyi kolumuza yedik. Sonuç? Kalp krizleri, genç ölümler, ama “bilim” n’aber?
Şimdi sıkı durun, asıl filme geçiyoruz. Dünya, büyük bir “yenilenme”ye hazırlanıyor. Ama bu, öyle “yeşillik dikelim, dünya kurtulsun” masalı değil. Bu, ipleri elinde tutanların, kendilerine yük gördükleri “hazır yiyicilerden” kurtulma planı. Tarih boyunca böyle olmadı mı? Romalılar, Plebleri ekmek ve sirkle uyuttu; Osmanlı’da Lale Devriyle avamın gözü boyandı. Şimdi de teknoloji çağında, sahte düşmanlar oluşturuyorlar. Sahte virüsler yetmedi, şimdi sıra sahte uzaylılarda!
Evet, yanlış duymadınız, Starlink uyduları gökyüzünde dans ederken, bir gün bakacaksınız, hologram uzaylılar istila ediyor! 7G destekli, beyninizin sinyalleriyle oynayan, Hollywood filmlerinden fırlamış bir illüzyon. Hani şu, yapay zekâ mı, gerçek mi ayırt edemediğimiz videolar var ya? İşte onun kralını yapacaklar. Gökyüzünde uçan daireler, panikleyen halklar, çığlık atan spikerler...
Ve tabii ki hükümetler, bu oyunun başrolünde. Hükûmetler mi? Onlar, senaryoyu çoktan ezberledi. Her biri, kendi halkını bu sahte istilaya “hazırlayacak.” Medya, “uzaylılar geldi, aman ha!” diye ortalığı velveleye verecek. Birleşmiş Milletler’e yalvaracaklar: “Yetişin, baş edemiyoruz!” Tıpkı Independence Day filminde olduğu gibi, finalde Amerika çıkacak, dünyayı “kurtaracak.” Ve biz, salaklar ordusu, “Eyy Amerika, ne büyüksün!” diye gözyaşlarıyla alkış tutacağız. Tarih tekerrürden ibaret: İngilizler, Hindistan’ı “medenileştirme” yalanıyla sömürgeleştirdi; şimdi de “insanlığı koruma” masalıyla hepimizi çipli kölelere çevirecekler.
Evet, asıl mesele burada: RFID (Radio Frequency Identification) çipler. Banka hesabın, kimliğin, mal varlığın, nerede olduğun, hepsi o minicik çipin içinde. Yetmedi, bir de “vatandaşlık puanı” icat edecekler. Alt kesim 100 puan, elitler 1000 puan, siyasetçiler 2000 puan. Sisteme çomak sokarsan, puan düşer. Puanın biterse, cebinde milyarlar olsa ekmek alamazsın! Nakit para mı? O, çoktan tarih oldu. Tıpkı Covid’de aşı olmayanların otobüse, trene, uçağa binemediği gibi, çip taktırmayanlar da toplumdan dışlanacak.
Çipler ve yapay zekâ, bu kaosu kontrol etmenin yeni yolu. Suç oranları düşecek, çevre temizlenecek, çünkü herkes bir dijital prangaya vurulacak. Altı ay karantinada doğa nasıl kendine geldiyse, bu sistem de insanoğlunun pisliğini “temizleyecek.” Ama bedeli ne? Özgürlüğün. Tıpkı 1984’te Orwell’in uyardığı gibi, her adımın izlenecek, her nefesin sayılacak.
Peki, ne yapacağız? Şehirde yaşayanlar, dışlanmaya hazır olun. Kırsala kaçabilen, şanslı. Ama sakın “eski güzel günler” diye ağlayıp zaman kaybetmeyin. Sistem, planını yaptı, uyguluyor. Rockefeller Vakfı’nın sitesine girin, her şey orada yazıyor! Simpsons dizisi bile yıllardır bu planı çarşaf çarşaf önümüze serdi, ama gören kim? Karşı koyabilirsin, evet, ama bedeli ağır. Dostun bile seni satar, vatandaşlık puanı için. Mavi hap mı, kırmızı hap mı? Seçim senin. Ama şunu unutma: Uzaylılar, reptilianlar, hepsi koca bir yalan. İnsan, göremediği gizeme tapmayı sever. Sistemin en büyük numarası da bu: Bizi korkutarak, kendi elimizle özgürlüğümüzü teslim ettirmek. Hadi kalkın ve isyan edin!