A
Admin
Yönetici
Yönetici
Bu başlığı görünce içinizden şöyle diyorsunuzdur…Belki de demiyorsunuzdur, ama ben öyle düşünüyorum…’’Bu da neyin nesi? Bu terim veya sıfat ile ne ve kim veya kimler kastediliyor?’’ Sorular, sorular…Beynimize üşüşen…Cevapları belki var, belki de yok! Yani bu hafta sonu nöbetimde şu odamda hep hesap yapıyordum: ‘’Bugün ne yazsam ki!’’ Masama en az 10 kitap koymuştum…Hepsi de ‘’tıbbi anı kitapları.’’ Evet işte orada Tarık Minkari’nin kitapları…Hepsini okumuşluğum vardır…Adam hayat dolu, kahkaha makinesi adeta…Bu karakterdeki insanlara bayılırım ben! Belki de içinizden şöyle diyorsunuzdur: ‘’Kim sevmez ki böyle neşeli insanları!’’ Haklısınız, elbette böyle insanlarda özellikle kıskançlık duygusu körelmiştir… Kıskançlık dedim de aklıma geldi. Zaten ‘’diksürüngen’’ sıfatını da bir karakteri, onun dışa yansıyan davranışlarını anlatmaya çalıştığım için kullanıyorum. ‘’Davranışlarını’’ dedim ama ‘’davranış bozukluklarını’’ deseydim daha bir isabet kaydedederim diye düşünüyorum. Okuyucularım beni az çok tanır diye düşünerek herkesin affına sığınarak yazacağım bu yazıyı… Bilirler ki ben öyle önüne gelene kara çalan bir mizaca sahip değilimdir. Evet, bana birisi hakkında nahoş bir şey anlatıldığında önce temkinle karşılarım, akıl süzgecinden geçiririm. Kişiliğime hakaret niteliğindeki nice havadisi önce salim kafayla düşünürüm ve sinirli halim geçtikten sonra cevap veririm veya vermem…Nitekim bizim ‘’Diksürüngen’’ için de bu söyledklerim geçerlidir. Adam haset mi haset! Senelerdir aynı çatı altındayızdır ve o hasis davranış tarzından bir milim saptığını görmedi bu gözler ve bu kalp de hissetmedi. Hani karşınızdan gelirken, koridorun öte başında gördüğünüzde o elekktronik dalgaları hissedersiniz. Sanki o daha size yaklaşmadan bir irin nehrinden saçılan kokular sizi rahatsız eder…’’Şu koridordan nereye sapsam da şu haset insanla karşılaşmasam’’ diye içinizden düşünürsünüz. Zira vücut dili bile sizi rahatsız eder ‘’Diksürüngen’’in… Neden ‘’Diksürüngen’’ sıfatını kullandığımı merak ediyorsunuzdur…Dilimin döndüğünce anlatmaya çalışayım…Aslında ben onun ‘’ciğerini’’ veya ‘’cemaziyelevvelini’’ iyi bilirim de siz nereden bileceksiniz. Karşımda oturan kalbi dostum hal hatır faslından sonra gözlerini, bakışlarını bana dikerek bir süre öyle sessizce bakmaktaydı.. Arada bir de tebessüm etmekteydi. Anlamıştım ‘’dilinin altında bir bakla olduğunu!’’ Ama o dil kilidini benim açmam gerekiyordu.. ‘’Can’’ diyordum, ‘’sanki bana söyleyeceğin bir sır var gibi!’’ Arkasına yaslanıp ensesini kaşıyordu…’’Abi ama aramızda kalsın!’’ ‘’Can’’ diyordum, ‘’rahat ol, ben ketum bir insanım, anlat!’’ ‘’Abi’’ diyordu, ‘’bu Cimşitcan’a dikkat et, hep senin aleyhinde konuştu biraz önce!’’ Kızacağımı, kükreyeceğimi sanıyordu. Halbuki ben ‘’malımı tanırdım!’’ ‘’Can’’ diyordum, ‘’ben Cimşitcan’ın adını değiştirdim. Sonra o söze de çok inanırım…Rahat ol, sinek vızıltısı veya sahibinin sesi o cümleler!’’ ‘’Abi bir şey anlamadım, hangi sıfat?’’ ‘’Bak şöyle diyeyim, o kişi cürmü kadar yer yakar. Sonra böylelerinin özgül ağırlığı nedir ki muhatap alasın…Bir solucan misalidir böyeleri!’’ ‘’Abi asıl sıfatını söylemedin hani!’’ Gülüyordum’’Bak ben ona ve onun gibi canlılara ‘’Diksürüngen’’ derim!’’ Gülme sırası Can’da idi…’’Abi nerden buluyorsun bu terimleri…Bayıldım vallahi…Dur cep telefonuma yazayım bu sıfatı!’’ Ve hastaların sesi koridordan işitilince Can ayağa kalkıp veda ediyor…’’Abi bir terim daha kazandım sayende!’’