Bir milleti aldatan kağıt

A

Admin

Yönetici
Yönetici
Bir toplumun çimentosu eğitimse, onu ayakta tutan harç da güvendir. Ne yazık ki neoliberal serbest piyasa ekonomisinin yarattığı her şeyin alınıp satıldığı o hoyrat ortam, bu güveni kemirmeye başladı. Artık parayla alınan sadece araba, ev ya da mevki değil; akademik unvanlar, diplomalar ve hatta itibar da oldu. Eğitim, bir değerden çok bir metaya dönüştü. Diplomalar artık bir vitrinde sergilenen ürün gibi. Parası olan alıyor, olmayan hakkıyla kazanmaya çalışıyor. Eğitim terazisinin ne denli adaletli çalıştığı tartışılıyor! 1980’lerin sonu, 1990’ların başında başlayan bu çürüme süreci, diploması cebinde ama bilgisi olmayan sahte eczacıları, mühendisleri, iktisatçıları piyasaya saldı. Her biri birer zaman ayarlı bomba gibi... Bir cerrah düşünün; diploması sahte, titreyen ellerindeki neşter gerçek. Ya bir inşaat mühendisi? Gözle görünmeyen bir çatlağı fark edemediği için yerle bir olan binalar... Bunlar bir senaryonun parçası değil; sahteciliğin gerçek hayatta vücut bulmuş halleridir. O dönemde dijital kayıtlar yoktu, sistem tamamen kağıt üzerindeydi. Evraklar arşivlerde tozlanır, kontrol mekanizmaları zayıftı. Hele bir de arşivi su basar, bir yangında kül olur ise evrakların üzerine bir kılıf örtülebilmesi kuvvetle muhtemeldi. Sahtecilik için yapılması gereken birkaç kağıdı değiştirmek, mühür taklit etmek, bir imzayı kopyalamaktı. Eğer bir ihbar ya da olağanüstü bir denetim olmazsa, kimsenin ruhu duymazdı. Duyulsa da “O, yapmaz” denirdi. Çünkü bir mühendisin, bir doktorun diplomasının sahte olabileceğini düşünmek, akla ziyan bir durumdu. “Aklını peynir ekmekle mi yedin?” derdi insanlar, böyle bir şeyi dile getirenlere. Fakat zaman geçti, teknoloji ilerledi. Pandemi süreciyle birlikte dijital eğitim ve sınav sistemleri hayatımıza girdi. Öğrenciler, bilgisayarlarının başında sınava girerken tek bir tuşa basamadan, gözlerini kameradan ayırmadan ter döktü. Online sözlü sınavlar, sınav sisteminin ne kadar sıkılaştırıldığını gösterdi. Buna rağmen, yüz yüze eğitimdeki öğrenciler hâlâ sınav salonlarında adım adım izleniyor, her türlü kopya ihtimaline karşı dakikalarca gözetim altında tutuluyor. Aynı titizlikle açık öğretim ve uzaktan eğitim sınavları da binlerce kişi tarafından denetleniyor. Yani, sistem bir yandan eğitimde şeffaflık ve güveni sağlamaya çalışıyor. Ama sorumuz şu: O hâlde bu kadar denetime rağmen nasıl oluyor da hâlâ sahte diplomalar düzenlenebiliyor? Bugün "Sahte Diploma Çetesi" haberleriyle sarsılıyoruz. Ünlü isimlerin, tanınmış simaların, toplumsal güveni temsil eden kurumların sahte diplomalarla ilişkilendirildiğini gördükçe, "Gerçek olan neydi?" diye sormadan edemiyoruz. Bu yalnızca bireysel bir suç değil; devletin ve milletin bilgi sistemlerine, eğitim adaletine ve insan hayatına karşı işlenen örgütlü bir saldırıdır. "Diploma değil, bir hayat satın alınıyor aslında" demek hiç de abartı olmaz. Sahte bir belge, sadece sahte bir kimlik değildir. O belgeye dayanarak alınan her karar, yapılan her işlem, insan hayatını tehdit eden zincirin bir halkasıdır. Doktor olmayan bir doktorun eline teslim edilen bir hasta, mühendis olmayan bir mühendisin eline teslim edilen bir bina, gerçekte sadece sahtecinin değil, göz yuman herkesin vicdanında birer suç kaydı olarak kalacaktır. Burada işlenen suç sadece bir evrak sahteciliği değil; bir toplumun geleceğine karşı işlenen en ağır günahlardan biridir. Eğer bugün bu sahte belgeler ortaya çıkarılmıyorsa, bunun tek sebebi sistemin yetersizliği değil, bazılarının işine öyle geliyor olmasıdır. İşine gelen susuyor, görmezden geliyor. Çünkü bazen gerçeği görmek, yalanın konforundan vazgeçmek demektir. Ama unutulmamalı ki; Gerçek, eninde sonunda güneş gibi doğar. Gözünü kapatan sadece kendini kandırır. Dijital çağın imkânları, sahteciliği hem kolaylaştırdı hem de izini sürmeyi mümkün kıldı. Bugün tek bir ihbarla, bir belge üzerindeki oynama algoritmik olarak tespit edilebiliyor. Fakat dijital izlerin peşine düşecek irade olmazsa, sistemin teknolojisi değil, insan zaafı kaybettirir. Sahte diplomalar, sahte doktoralar, sahte başarı belgeleriyle kurulan kariyerler bir gün gelir duvara toslar. Ama o gün geldiğinde bir insanın hayatı, bir yapının çöküşü, bir ameliyatın felaketiyle sonuçlanıyorsa, iş işten geçmiş demektir. Gerçek bilgi, sabırla yoğrulur. Gerçek diploma, alın terinin mührüdür. Ve bir toplum, o alın terine verdiği kıymet kadar onurludur. Sahte belgelerle alınan unvanlar, hem emeğe, hem mesleğe, hem de insanlığa ihanettir. Çünkü diplomanın sahte olması, sadece bir kişiyi değil bir milleti yanıltır. Bizler, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “muasır medeniyetler seviyesine ulaşma” hedefini pusula bellemiş bir milletiz. Ancak anlaşılan o ki, bu pusulayı bazıları yanlış okumuş. Atatürk, “Diploma alın, nasıl alırsanız alın” dememiştir. O, bilimle, çalışmayla, alın teriyle muasır medeniyetlerin eğitim sistemine ulaşın demiştir. Yani hedef, kâğıttan krallıklar değil; bilgiyle yoğrulmuş bir bilinçtir. Hazreti Ali, “İlim Çin’de de olsa gidin, alın” derken; alın terini, azmi, çabayı işaret etmiştir. Bugün sahte diplomayla yol alanlar ise sanki bu sözü “Ham hum şaralopla al” diye anlamış gibi davranıyor. İlmin izini sürmek yerine, kestirme yolların kirli taşlarına basarak yükselmiş gibi yapıyorlar. Ama unutmamak gerekir ki, eğitimin kısa yolu olmaz; kısayolun sonunda da gerçek başarı beklenemez. Bu durum sadece bir eğitim sorunu değil, aynı zamanda bir ahlak, bir vicdan, bir toplumsal bilinç sorunudur. Toplum olarak yüzleşmemiz gereken acı gerçek şu ki; yıllarını çocuklarını okutmaya adamış annelerin, sabahlara kadar ders çalışan gençlerin, doğru yoldan şaşmayan akademisyenlerin hakkı yeniyor. Bileğinin değil, cebinin gücüyle diploma alanlar; alın teriyle yol alanların yolunu çeliyor. İşte tam da bu yüzden bu meseleye seyirci kalamayız. Sahte diplomaların üzerine kararlılıkla gidilmeli, bu çürük yapılar kökten temizlenmelidir. Aksi takdirde, yarın çocuklarımızı teslim ettiğimiz öğretmenlerden, canımızı emanet ettiğimiz hekimlerden, başımızı soktuğumuz evleri inşa eden mühendislerden bile şüphe eder hale geliriz. Bir toplumun yükselişi, sahte diplomaların değil; sahici ideallerin omuzlarında yükselir.
 
Geri
Üst