A
Admin
Yönetici
Yönetici
Aslı Ağırdil Dün Washington’da dünyanın gözleri önünde tarihi bir imza atıldı. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, ABD Başkanı Donald Trump’ın himayesinde barış anlaşmasına vardıklarını açıkladı. Savaşın sona ermesi, sınırların tanınması, ekonomik işbirliği ve karşılıklı güvenin tesis edilmesi gibi maddeler, şüphesiz iki ülke açısından umut verici görünüyor. Ancak bu imzanın satır aralarında, sadece barış değil, Güney Kafkasya’nın geleceğini uzun yıllar etkileyecek stratejik bir plan gizli: Zengezur Koridoru.. Zengezur’un stratejik önemi Yaklaşık 43 kilometrelik bu hat, Azerbaycan’ı Nahçıvan üzerinden Türkiye’ye ve oradan da Avrupa’ya bağlarken, aynı zamanda Ermenistan’ı doğrudan bölgesel ticaret ve enerji ağlarına entegre ediyor. Koridor, demiryolları, enerji nakil hatları, fiber optik altyapı ve kara yollarını kapsayan çok boyutlu bir stratejik arter. Bu nedenle Zengezur sadece bölgesel ticaret için değil, Avrasya’nın doğu-batı bağlantısının kilit noktası olarak görülüyor. Enerji akışı, lojistik ağlar, veri iletişimi ve hatta askeri sevkiyat potansiyeli bakımından, koridorun kim tarafından kontrol edildiği bölgesel dengeleri kökten etkileyebilir. 99 yıllık imtiyaz ve ABD'nin yeni üssü İşte tam da bu noktada devreye ABD giriyor. Anlaşmayla birlikte Ermenistan, Zengezur Koridoru’nun geliştirme ve işletme haklarını 99 yıllığına ABD’ye devretti. Resmi adı “Trump Route for International Peace and Prosperity” (Uluslararası Barış ve Refah için Trump Yolu) olarak kayda geçen bu proje, Washington’a Güney Kafkasya’nın tam kalbinde uzun süreli bir stratejik varlık kazandırıyor. Bu, sadece ekonomik bir kazanım değil; aynı zamanda jeopolitik bir mevzi. ABD bu koridor sayesinde, enerji ve ticaret yollarının geçtiği bir bölgeyi kontrol altına alıyor, aynı zamanda Rusya, İran ve Çin’in etki alanına doğrudan meydan okuyor. Barışın yanında biraz sahne tozu Beyaz Saray’daki imza töreninin dikkat çeken bir başka boyutu da, diplomasi ile şov arasındaki ince çizginin bir kez daha kaybolmuş olmasıydı. Aliyev ve Paşinyan, anlaşmanın ardından Trump’ı övgülere boğdu. Hatta iki liderin, ABD Başkanı’nı Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermek istedikleri açıklandı. Halkların geleceği henüz netleşmemişken, sahnede “Trump sayesinde gelen barış” senaryosu adeta bir PR kampanyasına dönüştü. Beyaz Saray, bir anlaşmayı yine kameraların önünde Trump’ın kişisel zafer hikâyesine çevirmeyi başardı. Ve işte tam bu yüzden şu soru hâlâ havada asılı: Dün gerçekten barış mı kazandı, yoksa politik bir sahne gösterisi mi sergilendi? İran ve Türkiye’nin tepkileri İran, anlaşmayı “bölgesel istikrar açısından olumlu” olarak nitelendirirken, yabancı güçlerin bölgeye kalıcı biçimde yerleşmesine karşı açık bir uyarı yaptı. İran Dışişleri Sözcüsü, “Herhangi bir yabancı müdahale, bölgenin güvenliğini ve istikrarını baltalayabilir” ifadeleriyle Washington’a net bir mesaj verdi. Tahran, Zengezur’un İran’ın sınır güvenliğini ve bölgesel rolünü zayıflatabilecek her girişimin “kırmızı çizgi” olduğunu defalarca vurguladı. Türkiye ise barış anlaşmasını memnuniyetle karşıladığını duyurdu. Dışişleri Bakanlığı, bu adımı “Kafkasya’da kalıcı barışın başlangıcı” olarak tanımladı. Ancak Ankara’nın temkinli açıklaması, bir yandan Azerbaycan’la stratejik bağlarını koruma, diğer yandan ABD’nin bölgedeki varlığını doğrudan hedef almama çabasını yansıtıyor. Barış mı, yeni bir satranç tahtası mı? Dünkü anlaşma, diplomatik açıdan tarihi olabilir. Ancak “barış” kelimesinin altını dolduracak olan şey, bölgedeki güçlerin bu yeni düzeni kabul edip etmeyeceği. ABD’nin Güney Kafkasya’ya bu kadar güçlü bir giriş yapması, bölgeyi istikrara mı kavuşturacak, yoksa daha büyük bir jeopolitik satranç oyununa mı sahne yapacak, bunu zaman gösterecek. Şurası kesin: Zengezur Koridoru’nun kontrolü artık sadece Azerbaycan ve Ermenistan’ın meselesi değil, küresel güçlerin yeni çatışma cephesi. Ve bu cephede “barış” kelimesi, ilk fırsatta yerini “kriz”e bırakabilir.