A
Admin
Yönetici
Yönetici
Oyun teorisi; iki veya daha fazla kişi veya kurumun, birinin hareketinin sonucunun sadece kendi hareketine değil, diğer oyuncuların da hareketlerine bağlı olduğu durumları analiz etmek için kullanılan bir tekniktir. Oyun teorisinin en önemli özelliği, sezgisel anlayışların sayısal modellere dönüştürülebilmesidir. Bununla birlikte, insanların birbirleriyle etkileşim içinde oldukları ortamların incelenmesi neticesinde, zaman zaman insan davranışlarının oyun teorisi kuramlarından sapabildiği, insanların yaptıkları seçimlerin tamamen rasyonel olmadığı gözlemlenmiştir. ABD’nin aldığı ticari kararların tüm dünya ticaretini etkilediği görülmektedir. Karşılılık esasına göre ticari savaşlar hâlen devam etmektedir. Bölgemizde devam eden savaş hâli, diğer ülke ve insanlar için bir dış etmen olmakta ve olumsuz etkilendikleri görülmektedir. Adam Smith’ten bu yana geleneksel ekonomi teorisi, bireyin karar verirken öncelikle kendi menfaatini öne çıkardığını kabul eder. Fakat ültimatom oyunu modellemesiyle yapılan pek çok deney, bireyin ekonomik karar verirken kendi menfaatini azami hâle getirmekten ziyade, adalet kavramına uygun hareket etmeyi tercih ettiğini göstermiştir. Devletlerin ve insanların sadece kendi menfaatleri doğrultusunda değil ama başkalarına da faydalı olmak için uğraştığı yadsınamaz bir gerçektir. Fakat bu başkalarına faydalı olabilmek arzusu, başkalarının kendisine nasıl davrandığı ile de doğru orantılıdır. Eğer biri size iyi davranırsa, adalet kavramı ona iyi davranmanızı ister. Eğer biri size zarar verirse, adalet kavramının müsaadesi ve mütekabiliyet isteği ile siz de ona zarar vermek isteyebilirsiniz. Bu davranış modelinin ekonomik boyutları da mevcuttur; verimli çalışan bir işçinin ücretini patronu yükseltmek ister, insanlar faydalı olduğuna inandıkları vakıflara, derneklere bağış yapar, müşteriler ihtiyaçları olsa dahi aşırı pahalı satış yapan firmadan genellikle alışveriş yapmak istemez. İnsanın umduğu maddi getirinin büyüklüğü de ekonomik kararlarını etkilemektedir. Kişi, adaletle kendisine davranılmasını ister ve adaletsiz davranışlara aynı şekilde karşılık verir. Kişi, ekonomik kararlar alırken bencil davranarak toplumun gözünden düşmek istemez. Bu yüzden birey, ekonomik davranışında başkalarına da fayda sağlayarak, onların da aldığı kararlarda kendine fayda sağlayacağını umar. Bireyin içinde yaşadığı toplum ne kadar sıkı ve ilişkiler ne kadar güçlü ise, beklenti olgusu da o kadar baskın olur. Bireyler, ekonomik kararlarında çeşitli davranış modelleri çerçevesinde hareket eder. Eşitlikçi anlayışa göre, kişinin ekonomik refahtan aldığı pay çalışması ve yeteneği ile orantılı olmamalı, herkes zenginliği eşit paylaşmalıdır. Liberaller ise kişinin yetenek ve çalışmasından mesul olduğuna inanır; adil bir paylaşım, kişinin ürettiği kadar kazanmasıdır derler. Liberal eşitlikçiler ise kişinin çalışmasından sorumlu olduğuna ama yeteneğinin kendi kontrolünde olmadığına inanır; adil bir dağıtım, yetenek farklılıklarını eşitlemeli ama çalışma farklılıklarını göz önüne almalıdır. Dolayısıyla, farklı adalet anlayışında olan ve adaletli davranmayı önemseyen insanlar, bakış açıları çerçevesinde ekonomik kararlarını farklı önceliklerle alabilir. İnsanın içinde bulunduğu coğrafyanın durumu, dünyadaki gelişmeler, rekabetin şiddeti ve maddi kaynağa duyduğu ihtiyacın büyüklüğü, bireyin ekonomik kararlarını sınırlı da olsa etkiler. Kişinin ekonomik alandaki bilgisi, ekonomik kararlarını etkilememektedir ama bilgisizliği de büyük kayıplara sebep olmaktadır. Bulunduğumuz ekonomik şartlarda, fiyat oluşumlarındaki dengesizliklerle boğuşan üretici ve tüketicilere umutlarını zinde tutmalarını, bu zorlukların çok yakın zamanda biteceğini belirtebilirim. Hayırlı haftalar dilerim.