A
Admin
Yönetici
Yönetici
17 Haziran 2025… Ümit Özdağ’ın duruşmasından çıktığımda, kendimi neden bu kadar yorgun hissettiğimi düşündüm. Sonra anladım. Zihnim ve ruhum, beni alıp yıllar öncesine götürmüştü. Yine aynı yorgunluk, aynı bulanıklık, aynı adaletsizlik… Aynı Silivri. Bugün, o salonlarda yaşananları anlamlandıramayanlar, geçmişte Ergenekon ve Balyoz duruşmalarında neler yaşandığını da kavrayamaz. O günlerde biz, her sabah yüreğimiz ağzımızda, her akşam gözlerimiz dolu, sabahlara kadar uykusuzduk. Bugün de aynı duygular içindeyim. Çünkü bu sadece bir duruşma değil. Bu bir hukuk değil… Bu, hukuksuzluğun kendisiydi. Silivri… Benim için artık bir coğrafya değil; karanlık bir kavram, adaletin katline şahitlik eden duvarlar yığını. Cezaevinin içinde mahkeme salonu kurulması, yargılamanın orada yapılması… Bu bile başlı başına bir korku senaryosuydu. Dünyanın hiçbir medeni ülkesinde böyle bir şey göremezsiniz. Ama bizde mümkün oldu. Çünkü biz gelişmiş bir ülke değiliz. Hatta gelişmekte olan bile değiliz. Adaletin olmadığı yerde ilerlemeden söz edilemez. 2006’da başladığında neye maruz kaldığımızı tam anlayamamıştık. O dönem genç bir avukattım. Gözaltı süresi dolunca serbest kalacağını sandığımız müvekkilimiz, zindanlara atılmıştı. O günlerde olup biteni kavramakta zorlanıyordum… Çünkü bu, sıradan bir dava değildi. Bu bir intikamdı. Bu bir tasfiye operasyonuydu. Ve aylarca sustuk. Ancak 8 ay sonra iddianameyi görebildik. Sayın Mahkeme… Rahmetli Köksal Şengün başkandı. Cumhuriyet’in vakarını taşıyan o adam, o yüce insan... Onun sayesinde hâlâ inandığım kırıntılar var içimde. Ama o da fazla dayanamadı, kıyamadı, çekildi. Cezaevinin ortasına duruşma salonu yapıldı. Şehirden 80 kilometre uzağa. Halkın ulaşamayacağı, basının ilgisini yitireceği, insanların unutacağı bir yere… Unutturmak istediler. Ama biz unutmadık. 2.500 sayfalık bir iddianame verdiler. Bir kitap gibi değil, bir zehir gibi okunması gereken... Altı çizilecek, satır satır analiz edilecek, her kelimesinde bir tuzak gizli olan bir dosya... O dönem gözlük kullanmaya başlamıştım. Çünkü artık sadece gözlerim değil, aklım da yoruluyordu. Yıllarca süren bir yargılama… İçinde ölümler vardı, hastalıklar, acılar, parçalanmış aileler, çöken hayatlar… Ve biz, o salonda her gün, adım adım, insanlığın ve hukukun çöküşüne tanıklık ettik. Sonunda ne mi oldu? Beraat… Bir "pardon"la kapatıldı dosya. Göbeğini kaşıyarak müstehzi bir şekilde ifade alan savcı, bugün yurtdışında kaçak. O dönem yargılayanlar ya firari, ya mahkûm, ya mezarda. Ama o acılar, hâlâ buram buram aramızda. Bugün yine aynı karanlığın içindeyiz. Bu defa hedefte Ümit Özdağ var. Bir siyasi lider, 2020'de yaptığı paylaşımlar yüzünden 2025’te tutuklanıyor. Ve iddia bu: “Bu paylaşımlar, 2024 Kayseri olaylarını kışkırttı.” Akıl dışı. Hukuk dışı. Vicdan dışı. Tam 4,5 ay zindanda tutuldu. Tahliye edildi ama beraat verilmedi. Oysa hukukun dili nettir: Ya suç vardır ya yoktur. Ama burada mesele hukuk değil, siyasettir. Ben Zafer Partili değilim. Ben sadece bir hukukçuyum. Adaletin olmadığı yerde ne devlet olur, ne gelecek, ne umut... Bu yüzden yazıyorum. Çünkü bu ülkede artık gerçek bir mahkeme görmek istiyorum. Çünkü biz artık hukuku özledik. Çünkü evlatlarımızın onurlu bir ülkede yaşamasını istiyoruz. Ümit Özdağ, ananıza, evladınıza, sevdiklerinize kavuştunuz. Geçmiş olsun. Darısı diğer bedel ödeyenlere. Ve unutmayalım: Mücadelemiz sürecek. Muhtaç olduğumuz kudret, damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur. Unutmayalım. Unutturmayalım.