YKS’ye Sayılı Günler Kala Uzmandan Kritik Tavsiyeler!

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
21-22 Haziran’da düzenlenecek Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na (YKS) kısa bir zaman kaldı. Sınava kalan süre azaldıkça adayların kaygıları da gün geçtikçe artabiliyor. Tales Eğitim Kurumları Koordinatörü ve Psikolojik Danışman Hasan Yılmaz, sınava sayılı günler kala adaylara önemli önerilerde bulundu. Sınava hazırlık sürecinde öğrencilerin etkili ve verimli bir çalışma programı uygulaması büyük önem taşıyor. Bu konuda Yılmaz, sürecin nasıl planlanması gerektiğine dair şu tavsiyelerde bulundu: “Öğrenciler günlük deneme çözmeli. Denemeler mutlaka sınav saatlerine uygun yapılmalı ki zihin o saate alışsın. Sorular çözüldükten sonra nerede nasıl hata yapıldığına bakılmalı. Telafi yöntemi ve yeniden gözden geçirme öncelikli olmalı. Son güne kadar geçmiş on yılda çıkmış bütün sorular çözülmeli. Kafaya takılan kavramlara mutlaka bakılmalı. Sosyal hayat içinde iletişim güçlü tutulmalı, gereksiz tartışmalardan uzak durulmalı” Sınav Günü Hazırlıkları ve Uygun Ortam Sınav yerine bir gün öncesinden gidilip görülmesi gerektiğini söyleyen Yılmaz, “Gerekli belgeler hazırlanmalı. Her zaman ki saatte kalkılıp hafif kahvaltı yapılmalı. İlimizin trafik şartları göz önüne alınarak sınav yerine doğru hareket edilmeli. Mümkün olduğu kadar tek gidilmeli. Çok sevdiğimiz insanlarla birlikte gidildiğinde, onların bakışları hem sınav öncesinde, hem anında hem de sonrasında psikolojik olarak bizi etkiler. Daha önce yaptığımız uygulamalarda sınava tek gidenlerin çok daha başarılı olduğunu gördük. Tabii ki herkes kendi çocuğunu bilir, bireysel farklılıklar gözetilmeli. Öğrenci için hangi yöntem daha faydalıysa, o yöntem kullanılmalı” diye konuştu. Sınav başladığında birkaç basit soruyla organizmanın dengesini sağlamanın önemli olduğunu belirten Yılmaz, “Sınav başladığında birkaç basit soruyu çözüp organizmanın dengesini sağladıktan sonra organizma kendi ritmini yakalayacaktır” dedi. Eğitimin Hayat Boyu Süren Süreci Eğitimin doğumla başlayıp ölümle sona eren bir süreç olduğunu ifade eden Yılmaz, “Hatta kimi gelişim psikologları bunu embriyo dönemden başladığını izah eder. Bu dönemde ebeveynlerin bilinçli hareket etmesini, bebeğin biyolojik ve psikolojik durumunu dikkate alıp zararlı alışkanlıklardan uzak durmasını tavsiye eder” dedi. Yılmaz, “Eğitim de çocuğun eğitimiyle birlikte mutlu olması da çok önemlidir. Yaşanılan coğrafya, kültür, bilinçlilik düzeyi çok önemlidir. ‘Her ne kadar coğrafya kaderdir.’ denilse de İskandinav ülkelerindeki bilinçlilik düzeyi bu tezi çürütmektedir. İklimi çok sert olan bazı ülkelerdeki eğitim perspektifi birçok sıcak iklime sahip olan ülkelerden daha iyi olduğunu söylemek mümkündür” ifadelerini kullandı. Eğitimin tek bir nedene bağlanamayacağını vurgulayan Yılmaz, “Sadece iklim, sadece kültür, sadece ekonomi ya da sadece istatiksel faktörlere bağlamak gibi. Birçok insanın sobalı evlerde, iki gözlü evlerde, sokak lambalarının ışıklarından faydalanması gibi… Yaptığımız araştırmalara göre ekonomisi düşük bireylerin eğitime daha çok önem verdiğini, daha başarılı olduklarını söyleyebilirim” dedi. Ailelerin Sıkça Sorduğu ‘Neden Çalışmıyor?’ Sorusu Ailelerin çocuklarıyla ilgili sık sık karşılaştıkları bir soruya da değinen Yılmaz, “Hocam, çocuğun odası var, çalışma masası var, yeri sıcak, yemeği önüne geliyor, harçlığını veriyorum, ama neden çalışmıyor?” sorusuna şöyle yanıt verdi: “‘Doyurulmuş organizma harekete geçmez. Bireylerin her isteğini yerine getirmek doğru bir yaklaşım değildir. Bütün ilimlerde denge için pekiştiricin miktarı çok önem arz eder. Bütün istekler yerine getirildiğinde organizma doyuma ulaşır. Birey, erkenden bütün ödülleri aldığı için hedefine ulaşmış olur. Ailenin hedefi onun için hedef olmaktan çıkar. Sürekli sevgi, sürekli sevgi artık duyarsızlaşmaya neden olur. Biraz kaygı, biraz korku şarttır. Bu iki kriter psikolojik olarak ürkütücü ve anlamsız gibi gözükse de aslında hedefe sürükleyen itici güçlerdir” şeklinde konuştu. Yılmaz, “Eğitim bir bütündür, bütün unsurların fonksiyonel olması lazım. Çocuk hangi okula gitmiş, eğilimi nedir? Zekâsı hangi branşlara uygundur? Hangi konuda eksiklerimiz var, nerede hata yapıyoruz; bunların hepsi çok önemlidir. Sadece sınav haftası pirinç okumayla, Bingöl’ün kovan balını yedirmekle başarılı olacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Yanlışlarımızı fark edip gereken adımları attıktan sonra doğrularımız artacaktır. Sadece duyumlarla eğitim kaliteleşmez. Aklı, mantığı, ahlakı öncelemediğimiz sürece aklımız, mantığımız ve ahlakımız ithal olur. Erich Fromm’un dediği gibi önce kendimizle barışık olacağız ki yabancılaşmayalım” ifadelerini kullandı. Sınav Öncesi Heyecan ve Kaygı Yönetimi Son olarak, sınav öncesi yaşanan heyecan ve kaygıyı değerlendiren Hasan Yılmaz, şunları söyledi: “Sınav ile ilgili kaygı ve heyecanı çok büyütüyoruz; normal olanı anormal gösterip hem kendimizi hem de çocuklarımızı perişan ediyoruz. Her davranışı psikolojiye indirgemek, hep psikolojik ölçütlerle davranışa anlam yüklemek de yetersiz bir izahtır. Sınavların çıkış noktası teolojiktir. Teolojiyi bu işe katmadan, yaklaşımları sadece psikolojiyle açıklamak bireyde daha fazla travmalar yaratır. Hava limanında ya da otogarda çocuklarımızı beklerken heyecanlanmıyor muyuz? Kaybetme ya da kaybedilme korkusuyla hareket edersek ne trene, ne arabaya, ne de uçağa binebiliriz. ‘Kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret etmedikçe insan yeni okyanuslar keşfedemez.’ Tevekkül denen kavramı iyice kavrayıp çocuklarımıza içselleştirebilirsek, bütün sınavlardaki başarımız artacaktır. Psikolojik kavramlar stresi azaltmada yetersizdir. Stres azaldıkça öğrenme düzeyi artar. Stresi azaltmak için gözümüzde büyüttüğümüz şeyleri küçültüp, her türlü gayreti gösterdikten sonra sonucu Yaradan’a sevk etmek en mantıklı perspektif olsa gerek.” HABER: HASRET DAYANIR
 
Geri
Üst