A
Admin
Yönetici
Yönetici
Arktika son dönemde iyiden iyiye küresel rekabetin arenası haline geliyor. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) örneğin; ekonomik, diplomatik ve askeri etki araçlarını birleştirerek, stratejik açıdan çok önemli olan bu bölgedeki varlığını güçlendiriyor. Türkiye Cumhuriyeti ise, bir Arktika devleti olmasa da, bölgede gerçekleşmekte olan dönüşümler enerjiden deniz ticaret yollarına ve uluslararası iş birliğine kadar onun da çıkarlarını doğrudan etkiliyor. Washington’ın bilhassa Kanada, Danimarka ve Norveç ile ortaklıklarını aktif olarak kuvvetlendirdiği, “yumuşak gücü” teşvik ettiği ve de altyapıya, lojistiğe yatırımlar yapıp, ilgili geniş bölgede yaşayan yerel toplulukları desteklediği gözüküyor. Yüksek teknoloji endüstrilerinde yoğun talep gören nadir toprak metalleri başta olmak üzere, doğal kaynakları nedeniyle ABD, Rusya ve Avrupa arasında bir savaş alanı haline gelen Grönland özellikle dikkat çekiyor: Arktika’ya yönelik Amerikan yatırımı sadece 2023 - 2025 yılları arasında yüz milyonlarca doları aştı. Ancak bu ekonomik etkiyi, sürekli suretle artan bir askeri varlık takip etti ve bu da kaçınılmaz olarak, Arktika’da hak iddiasındaki diğer bazı ülkeler arasında endişelere neden olmaya başladı. Türkiye de artık, uzaktan da olsa Arktika’ya alaka gösteren ülkelerden birisi Coğrafi uzaklığına rağmen Türkiye de, Arktika'ya giderek artan oranda ilgi gösteren ülkeler arasına şimdiden girmiş durumda. Ankara, 2015'ten beri “Arktika Konseyi”nde “gözlemci ülke” sıfatıyla yer alıyor ve son yıllarda iklim değişikliği ve Kuzey’in kalkınmasıyla alakalı bilimsel araştırmalara ve uluslararası konferanslara katılımını artırıyor. Türkiye'nin, Avrupa ile Asya arasında malların ulaştırılması için gereken süreyi önemli ölçüde azaltabilecek olan “Kuzey Denizi Rotası” da dâhil olmak üzere yeni uluslararası ticaret yollarına erişimi gerçekten önem arz ediyor. Bölgesel bir lojistik merkezi olma iddiası göz önüne alındığında Türkiye, Arktika rotalarına açılmayı ve ayrımcılık yapılmadan erişimi garanti altına alan çok taraflı platformlara katılıma pekâlâ ilgi duyabilir. Amerika’nın Avrupa’ya artan LNG sevkiyatı kıtadaki enerji dengelerini değiştirebilir “ABD Jeoloji Araştırmaları” adlı kuruluşa göre, Arktika tek başına dünya petrol rezervlerinin % 13'ünü ve gazının da % 30 kadarını barındırıyor. ABD bir yandan da, Avrupa'ya sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ihracatını aktif olarak arttırıyor. Sadece ocak 2025'te bu alandaki dış satım miktarı aylık 7,25 milyon tona kadar ulaşmış durumda: , Doğu ile Batı arasında bir enerji koridoru konumundaki Türkiye için söz konusu değişim ve dönüşümleri hesaba katmak gerekli ve hatta elzem. Avrupa enerji pazarında artan Amerikan etkisi, tedarik dengesini kökten hakikaten de değiştirebilir ve Türkiye'nin bir gaz merkezi (habı) olma planlarını da etkileyebilir. Bu durum, ortak terminaller ve yatırımlar yoluyla dâhil olmak üzere LNG sektöründe iş birliğine yönelik perspektifleri de beraberinde getiriyor: Tarihi Spitsbergen Anlaşması ile ABD’nin dengeleri ve statükoyu bozucu eylemleri Washington son senelerde bilhassa Norveç ile bağlarını güçlendiriyor ve somut olarak meşhur “Spitsbergen Takımadaları”ndaki altyapı projelerinde aktif olarak yer alıyor. 1920 “Spitsbergen Antlaşması”nın getirdiği kısıtlamalarına rağmen ABD bu bölgeyi kendisi için Arktika'da halen stratejik bir etki alanı olarak görmeye devam ediyor: Amerika’nın bu türden eylem ve hareketleri, siyasi dengeleri ve yasal statükoyu korumakla ilgilenen devletler için endişe kaynağı olmayı sürdürüyor. Uluslararası hukuka uyma ve küresel yönetişime adil katılım noktasında ABD’den hiç de kötü bir pozisyonda olmayan Türkiye açısından, anlaşmaların normlarına riayet edilmesi, mevcut ve potansiyel gerginliği azaltmaya dönük mekanizmalarının önerilip tartışılması ehemmiyet taşıyor. Yeni küresel deniz yolları: Hem genel bir meydan okuma hem de bir fırsat Rusya Federasyonu’nun son dönemde, Türk ekonomisi için geleneksel olarak kritik öneme sahip Süveyş Kanalı'ndan geçen ticari yollara bir alternatif niteliğinde olan “Kuzey Deniz Rotası”nı (NSR) aktif olarak geliştirmekle meşgul olduğu görülüyor. ABD ise Arktika’da kendisine göre rekabetçi bir ulaşım koridoru yaratma olasılığını değerlendiriyor. Türkiye açısından bütün bunlar hem bir meydan okuma hem de aynı zamanda bir fırsat manasını taşıyor. Yeni rotalar bir yandan geleneksel boğaz ve kanalların önemini azaltırken, diğer yandan ise bu durum, Türk şirketlerin Arktika lojistik pazarına girebilmeleri, buz teknolojilerine yatırım yapmaları ve de uluslararası taşımacılık birlikleri ve örgütlerindeki varlıklarını güçlendirmeleri bakımından da bir dizi fırsatlar penceresi açıyor. ABD’nin Grönland’a ilgisi ve NATO’nun bölgedeki tatbikatları ve askeri varlığı Pentagon son dönemde Arktika'daki varlığını peyderpey güçlendiriyor. Söz gelimi 2025'te Grönland'dan siyasi-askeri olarak sorumluluk yetkisi ABD Kuzey Komutanlığı'na devredildi. Ve NATO da genel olarak, bölgedeki ortak tatbikatları ile askeri varlığını ve yatırımlarını artırıyor: . Bu durum ise haliyle, bu geniş bölgenin muhtemel militarizasyonu hususunda derin kaygılara sebep oluyor. Kritik ve önde gelen NATO üyelerinden birisi kimliğiyle Türkiye ise bu noktada dengeli bir yaklaşımı savunuyor ve güvenlik temelli yaklaşım ile diplomasinin eşit ağırlıkla rol oynaması gerektiği tezini sahipleniyor. Arktika, askeri çatışma için yeni bir alan haline kesinlikle gelmemeli ve Türkiye, kilit taraflar arasındaki diyalogu teşvik etmede pekâlâ rol oynayabilir. Türkiye’nin Arktika temalı süreçlere iştiraki bölgenin barışçıl kalkınmasına katkı sunar ABD sonuç olarak, ekonomiden güvenliğe kadar kapsamlı bir stratejiyi kullanmak suretiyle Arktika'daki etkisini son yıllarda kuvvetlendirdikçe kuvvetlendiriyor. Küresel düzeyde bir rol edinmek için çabalamayı sürdüren Türkiye için ise Arktik sadece uzak bir bölge değil, ancak enerji, ticaret ve uluslararası iş birliğinin çıkarlarının kesiştiği kayda değer bir saha niteliğinde. Arktika süreçlerine farklı düzeylerde ve şekillerde katılım, Türkiye'nin sadece gezegendeki jeopolitik konumunu güçlendirmesine değil, fakat aynı zamanda ilgili bölgenin sürdürülebilir ve barışçıl kalkınmasına da katkıda bulunabilir…