Yel, kayadan ne alır? Durmak yok, yazmaya devam…

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
Güncan gazeteciliğin zorluklarına değindiği yazısında şu ifadelere yer verdi: Zor meslek gazetecilik. Her gün köşe yazmak daha da zor. Hele bir de televizyon ekranlarında da mesleği icra ediyorsan, daha da zahmetli ama bir o kadar da keyifli hâle dönüşüyor. Her meslekte olduğu gibi gazeteciliğin de bir onuru, etik kuralları var. Yazılı olan ve olmayan bir disiplini var. Ulusal anlamda değerleri olduğu gibi, yerelde de farklı parametreleri mevcut. Çalıştığınız kurumun da kendine özgü, yazılı olan ya da olmayan değerleri olabilir. Pandemi sonrası kurduğum dijital gazetelerde bu mesleği icra etmeyi hem öğrendim hem de uyguladım. Kolay olmadı benim için. Kuruluş öncesi SWOT analizini yaptığımda; fırsatlardan ve güçlü yanlarımdan ziyade, tehditler ve zayıf yönler ortaya çıkıyordu. Üstüne bir de çıraklığını yapmadığım bir işe soyunmuştum. Allah yardım etti; maddi açıdan olmasa da manen çok güzel dönemler yaşadım. Kendi kendine bir şeyleri öğrenmek, uygulamak oldukça zor olsa da bu etik kuralları –bilmeden de olsa– uyguladım. Çünkü bu kurallar insan olmayı gerektiriyordu. Manevi terbiyeni aldığın aile ve toplum, eğer sana bunları vermişse ve sen bildiklerinle, öğrendiklerinle amel ediyorsan; Peygamberimizin (s.a.v) de dediği gibi: “Allah, bilmediklerini de öğretiyor.” Sonrasında gelişen olaylarda ise bu yalnızlık ve işin çıraklık kısmını bilmemenin verdiği eksiklik sebebiyle, “mesleğe dair bir fakülte okumalıyım” diyerek üniversite sınavlarına hazırlandım. Sınava girdim ve Karabük Üniversitesi Türker İnanoğlu İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü öğrencisi oldum. Hâlen devam ediyor eğitimim. Özelden aldığım diksiyon, hitabet ve beden dili eğitimleri ise televizyon hayatına atılınca ortaya çıkan bir zaruret oldu benim için. Bu eksikliği de yine ilime, bilime ve “öğrenmenin yaşı yoktur” düsturuna saygı duyarak gidermeye çalıştım. Sübhan olan yalnızca Allah’tır. O’nun (c.c.) bana verdiği imkânlarla, zahirdeki eksiklerimi görüp kabul ederek, tekâmülümü tamamlamak adına mücadelemi sürdürdüm. Bütün bunlar yaşanırken, kıymetli meslek büyüğüm Muharrem Esen beni televizyon dünyasıyla tanıştırdı; haftada bir siyasi programlarda yorumculuk yapmaya başladım. Kanal 26 televizyonu, işletmesi Medya 26 Grup bünyesine devrolunca Üstad Hakkı Kutlu, Milli İrade gazetesinde yazmam yönünde telkinlerde bulundu. O yalnızlık ve gerçekleşmemiş çıraklık evresi bu vesileyle yavaş yavaş tamamlanıyordu. Yaşıma, kariyerime bakmadan bunu bir fırsat bildim ve çıraklık yapıyordum. İlerleyen süreçte, Medya 26 Grup Başkanı Gökhan Yıldırım kapıları ardına kadar açtı. Çok muhterem dostum Kamil Beyaztaş Hocam’ın da telkinleriyle “Derin Sular” programını çekmeye başladık. Kamil Beyaztaş’ın hâkim olduğu konulardan oluşan bu mistik program, çok izlenenler arasında yerini aldı. Seyirci sahip çıktı programa. Buraya kadar ismi geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum. Sonrasında Milli İrade ve Kanal 26 televizyonunda tam zamanlı çalışma fırsatı doğdu. İşte o günler benim için çok heyecan verici idi. Çok şükür, o günlerden bu günlere geldim siz değerli okuyucular ve izleyiciler sayesinde. Bir teşekkür de sizlere, sevgili dostlarım. Yazı yazma sevdasını, ömrümde iki kitap çıkartarak mutlu olurken tattım; bu sevda beni gazeteciliğe yönlendirmiş oldu. Şimdi sizlere hayatımın bir kesitini anlattım. Yazının başında gazetecilik onuru ve meslek etiklerinden bahsetmiştim sizlere. Şimdi bu yazıyı neden yazdığım konusuna geleceğim. Buraya kadar anlattığım her şey idealizm içindi. Adanmışlıktı. Zor ama keyifli bir dönemin dışa vurumu idi. Paylaşmaktı. Sizlerin de okuyucu ve seyirci olarak bir parçası olduğunuz sürecin tarifiydi. Şimdi de biraz dertleşelim… Bir yazı yazıyorsun şehir ya da ülke ile alakalı. Bazen topluma, bazen de doğrudan bir kişi üzerinden sesleniyor, soruyor, eleştiriyor ya da övüyorsun kişi ya da kurumları. Bunu yaparken de o etik kurallar gereği –yani insan olma gereği– kişilik haklarına da saygı duyarak yapmaya gayret ediyorsun. Eleştirdiğim kişiler, kurumlar oldu zaman içinde. Övgüye layık olan insanlar ve idareciler oldu. Bazen siyaseten asla bir arada olamayacağın kişilerin; şehir, ülke, yani memleket adına yaptığı faydalı işleri görmezden gelmeden, övgüyle yazdığım oldu. Bazen de dünya görüşü birbirine çok yakın olduğumuz insanları eleştirdiğim de oldu. Ben bir milliyetçi gazeteciyim. Aynı zamanda şehir milliyetçisiyim de. Gazetecilerin siyasete atıldığı çokça görülür; ama siyasetçinin gazeteci olduğu nadirdir. İşte ben onlardanım. Siyasetten gazeteciliğe geçiş yapanlardan. Kendi içinde başka bir zorluk da bu olmalı. Dediğim gibi; bazen dünya görüşü asla benzemeyen insanları takdir etmek, bazen de dostlarını eleştirmek –takdir edersiniz ki– kolay olmasa gerek. Şu bilinsin isterim: Bu yüzden çok detaylı anlattım süreci. Bana kimse ısmarlama yazı yazdıramaz. Yönlendiremez. Yazımı değiştiremez. Eleştirebilirler sadece. Şimdi duyuyorum ki bazı yazılarımın, Medya 26 Grup Başkanı Gökhan Yıldırım tarafından yazdırıldığı konuşuluyormuş. Gökhan Yıldırım’ı tanımamak sizin ayıbınız. Soner Güncan’ın bunu yapmayacağını bilmemek sizin ayıbınız. Zarfla zarflanmayacağını bilip bilmemek de sizin ayıbınız. Gökhan Yıldırım, bugüne kadar benim bir harfime dokunmadı. Ekranda tek bir kelimeme karışmadı. Ne “yaz” ya da “söyle” dediği bir cümle var, ne de “yazma” yahut “aman söyleme” dediği. Haktan bahsederken kul hakkına girdiniz. Hem Gökhan Bey’in hem de benim. Çok da umursadığım bir durum değil aslında. Ki bu kadar detaylı yazma sebebim: “Eskişehir küçük yer, duyuyorum” demek istedim söylenenleri. Yel, kayadan ne alır? Durmak yok, yazmaya devam… Saygıyla…
 
Geri
Üst