YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ’NİN HAKARET SUÇUNA İLİŞKİN BAZI KARARLARI

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
T.C. Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2022/13422 E. , 2025/1 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi SAYISI : 2022/20 E., 2022/409 K. SUÇ : Hakaret HÜKÜM : Mahkûmiyet TEBLİĞNAME GÖRÜŞÜ : Onama Yapılan ön inceleme neticesinde; sanık hakkında verilen hükmün temyiz edilebilir olduğu, temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, temyiz isteğinin süresinde yapıldığı ve temyiz isteğinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı, Tespit edilmekle, gereği düşünüldü: I. HUKUKÎ SÜREÇ Yerel Mahkemece sanık hakkında hakaret suçundan mahkumiyet hükmü verilmiştir. II. TEMYİZ SEBEPLERİ Sanığın temyiz istemi özetle;üzerine atılı suçu işlemediğine, suçun unsurlarının oluşmadığına ve savunmalarına itibar edilmediğine ilişkindir. III. GEREKÇE 5237 sayılı Kanun'un 125/4. maddesinde öngörülen aleniyetin gerçekleşmesi için olay yerinde başkalarının bulunması yeterli olmayıp hakaretin belirlenemeyen sayıda kişi ve herkes tarafından görülme, duyulma ve algılanabilme olasılığının bulunması, herhangi bir sınırlama olmaksızın herkese açık olan yerlerde işlenmesi gerekmektedir. Somut olayda, hakaret eyleminin gerçekleştirildiği, "Memurların dinlenme saatinde kullandıkları memurlar gazinosunun (lokal)" ne şekilde aleni bir yer olduğu açıklanmadan anılan Kanun maddesinin uygulanması, Hukuka aykırı bulunmuştur. IV. KARAR Gerekçe bölümünde açıklanan nedenlerle Yerel Mahkemenin kararına yönelik sanığın temyiz istemi yerinde görüldüğünden HÜKMÜN, 1412 sayılı Kanun'un 321/1. maddesi gereği tebliğnameye aykırı olarak, oy birliğiyle BOZULMASINA, Dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 06.01.2025 tarihinde karar verildi. --- T.C. Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2022/11220 E. , 2025/3987 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Ceza Dairesi SAYISI : 2019/326 E., 2020/198 K. SUÇ : Cumhurbaşkanına hakaret HÜKÜM : Mahkumiyet TEBLİĞNAME GÖRÜŞÜ : Onama Yapılan ön inceleme neticesinde; sanık hakkında kurulan hükmün temyiz edilebilir olduğu, temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, temyiz isteminin süresinde yapıldığı, temyiz dilekçesinde temyiz sebeplerine yer verildiği ve temyiz isteminin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı tespit edilmekle, gereği düşünüldü: I. HUKUKÎ SÜREÇ Sanık hakkında Cumhurbaşkanına hakaret suçundan, İlk Derece Mahkemesince kurulan beraat hükmüne yönelik istinaf başvurusu üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince karar kaldırılarak mahkumiyet kararı verilmiştir. II. TEMYİZ SEBEPLERİ Sanık müdafiinin temyiz sebepleri özetle; suçun unsurlarının oluşmadığına, paylaşımların siyasi eleştiri kapsamında olduğuna ve resen gözetilecek nedenlere ilişkindir. III. GEREKÇE Sanık müdafiinin belirttiği hukuka aykırılık nedenleri ve 5271 sayılı Kanun'un 289. maddesinde sayılan kesin hukuka aykırılık halleri de gözetilerek maddi ceza hukukuna ilişkin sair yönlerden yapılan incelemede, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir. Ancak; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.10.2008 tarihli ve 170-220 sayılı kararında da belirtildiği üzere; hakaret fiilinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Somut bir fiil ya da olgu isnat etme veya sövme şeklindeki seçimlik hareketlerden biri ile gerçekleştirilen eylem, bireyin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte ise hakaret suçu oluşacaktır. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövme fiilini oluşturması gerekmektedir. İnsanın serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, savunabilmesi ve yayabilmesi olarak kabul edilen, ifade özgürlüğü demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturmaktadır. Anayasa'nın 26. maddesinde, "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.” hükmüne yer verilmiştir. Bunun yanında, bu hak, birçok uluslararası belgeye ve mahkeme kararına da konu olmuştur. Türkiye'nin de yargılama yetkisini kabul ettiği AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 10. maddesinin 2. paragrafı saklı tutulmak üzere, ifade özgürlüğünün sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız veya ilgisiz kabul edilen "bilgi" ve "fikirler" için değil, incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğunu pek çok kararında yinelemiştir. AİHM'e göre ifade özgürlüğü, yokluğu halinde "demokratik bir toplum"dan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir. Bununla birlikte, ifade özgürlüğü de mutlak ve sınırsız değildir. Bu hak kullanılırken bireylerin hak ve özgürlüklerini ihlal edecek tutum ve davranışlardan kaçınılması hem ulusal hem de uluslar arası mevzuatlarda yer almaktadır. Nitekim Anayasa'nın 26. maddesinde koruma altına alınan ifade özgürlüğü, aynı maddenin 2. fıkrasında belirtilen sebeplerle sınırlandırılabilir. Dolayısıyla anılan madde ile Anayasanın 13. maddesine göre, ifade özgürlüğüne yönelik sınırlamalar ancak kanunla yapılabilir ve demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı gibi hak ve özgürlüklerin özlerine de dokunamaz. Siyasetçilere yönelik eleştirilerin izin verilen sınırlarının özel kişilere nazaran daha geniş olduğu gerek iç hukukumuzda gerekse uluslararası mahkeme kararlarında yerleşmiş bir ilkedir. Bu ilkenin gerekçesi, siyasetçilerin, özel kişilerden farklı olarak, gazetecilerin ve halkın yakın denetimine açık olan, kamuoyuna mal olmuş kişi haline gelmeyi bilerek tercih etmeleridir. Açıklamalar ışığında, somut olayda; sanığın paylaşımlarının, muhatabın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, siyasi ve ağır eleştiri niteliğinde olduğu dolayısıyla hakaret suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı düşünülmeden, sanık hakkındaki beraat kararının kaldırılarak mahkumiyet kararı verilmesi, Hukuka aykırı bulunmuştur. IV. KARAR Gerekçe bölümünde açıklanan nedenlerle, sanık müdafiinin temyiz istemi yerinde görüldüğünden, Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesi kararının 5271 sayılı Kanun’un 302/2. maddesi gereği, Tebliğname’ye aykırı olarak, oy birliğiyle BOZULMASINA, Dava dosyasının, 5271 sayılı Kanun'un 304. maddesi uyarınca takdiren Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,03.03.2025 tarihinde karar verildi. --- T.C. Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2023/16704 E. , 2025/3892 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Ceza Dairesi SAYISI : 2023/1774 E., 2023/2220 K. SUÇLAR : Hakaret, Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama HÜKÜMLER : İstinaf başvurusunun düzeltilerek esastan reddi TEBLİĞNAME GÖRÜŞÜ : Bozma Yapılan ön inceleme neticesinde; sanık hakkında kurulan hükümlerin temyiz edilebilir olduğu, temyiz edenin hükümleri temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, temyiz isteminin süresinde olduğu ve temyiz dilekçesinde temyiz sebebine yer verildiği, temyiz isteminin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı tespit edilmekle, gereği düşünüldü: I. HUKUKÎ SÜREÇ Sanık hakkında hakaret suçundan İlk Derece Mahkemesince verilen mahkûmiyet hükümlerine yönelik yapılan başvuru üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun düzeltilerek esastan reddine karar verilmiştir. II. TEMYİZ SEBEPLERİ Sanık müdafiinin temyiz istemi; her müşteki için ayrı ayrı hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğuna, karikatürlerin başkaları tarafından çizilmiş paylaşımlar olduğuna, adil yargılama yapılmadığına, siyasi eleştiri niteliğinde olduğuna, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine, suçun unsurlarının oluşmadığına, lehe hükümlerin uygulanmadığına, kararın bozularak sanığın beraatine karar verilmesi talebine yöneliktir. III. GEREKÇE A. Hakaret Suçundan Kurulan Hükümler Yönünden Sanık müdafiinin belirttiği hukuka aykırılık nedenleri ve 5271 sayılı Kanun'un 289. maddesinde sayılan kesin hukuka aykırılık halleri de gözetilerek maddi ceza hukukuna ilişkin sair yönlerden yapılan incelemede, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir. Ancak; 1. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.10.2008 tarihli ve 170-220 sayılı kararında da belirtildiği üzere; hakaret fiilinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Somut bir fiil ya da olgu isnat etme veya sövme şeklindeki seçimlik hareketlerden biri ile gerçekleştirilen eylem, bireyin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte ise hakaret suçu oluşacaktır. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövme fiilini oluşturması gerekmektedir. İnsanın serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, savunabilmesi ve yayabilmesi olarak kabul edilen, ifade özgürlüğü demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturmaktadır. Anayasa'nın 26. maddesinde, "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.” hükmüne yer verilmiştir. Bunun yanında, bu hak, birçok uluslararası belgeye ve mahkeme kararına da konu olmuştur. Türkiye'nin de yargılama yetkisini kabul ettiği AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 10. maddesinin 2. paragrafı saklı tutulmak üzere, ifade özgürlüğünün sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız veya ilgisiz kabul edilen "bilgi" ve "fikirler" için değil, incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğunu pek çok kararında yinelemiştir. AİHM'e göre ifade özgürlüğü, yokluğu halinde "demokratik bir toplum"dan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir. Bununla birlikte, ifade özgürlüğü de mutlak ve sınırsız değildir. Bu hak kullanılırken bireylerin hak ve özgürlüklerini ihlal edecek tutum ve davranışlardan kaçınılması hem ulusal hem de uluslar arası mevzuatlarda yer almaktadır. Nitekim Anayasa'nın 26. maddesinde koruma altına alınan ifade özgürlüğü, aynı maddenin 2. fıkrasında belirtilen sebeplerle sınırlandırılabilir. Dolayısıyla anılan madde ile Anayasanın 13. maddesine göre, ifade özgürlüğüne yönelik sınırlamalar ancak kanunla yapılabilir ve demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı gibi hak ve özgürlüklerin özlerine de dokunamaz. Siyasetçilere yönelik eleştirilerin izin verilen sınırlarının özel kişilere nazaran daha geniş olduğu gerek iç hukukumuzda gerekse uluslararası mahkeme kararlarında yerleşmiş bir ilkedir. Bu ilkenin gerekçesi, siyasetçilerin, özel kişilerden farklı olarak, gazetecilerin ve halkın yakın denetimine açık olan, kamuoyuna mal olmuş kişi haline gelmeyi bilerek tercih etmeleridir. Açıklamalar ışığında, somut olayda; sanığın 29.12.2013, 13.12.2013, 12.12.2013, 01.01.2014, 21.02.2014, 11.02.2016, 12.01.2016, 19.05.2016 ve 06.04.2019 tarihlerinde facebookta yaptığı paylaşımların tüm içerikleri gözetildiğinde muhatapların onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, siyasi ve ağır eleştiri niteliğinde olduğu dolayısıyla hakaret suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı gözetilmeden, bu eylemler yönünden sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi, 2. Sanığın 18.12.2013 ve 14.08.2015 tarihlerinde mağdurlar ... ve ...'na yönelik paylaşımlarında hakaret suçunun unsurlarının oluştuğunun anlaşılması karşısında, sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunmadığı gözetilmeden, 5237 Kanun'un 43/1. maddesinin uygulanması, 3. Kabule göre de; a) 11.02.2016 tarihinde ...’ın Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olduğunun anlaşılması karşısında; oluşa göre, sanığın bu tarihli eylemine uyan 5237 sayılı Kanun’un 299. maddesinde düzenlenen Cumhurbaşkanına hakaret suçundan kovuşturma yapılabilmesinin 299/3. madde ve fıkrasına göre Adalet Bakanının iznine tabi olduğu halde, dava şartı olan izin koşulunun yerine getirilmeden kamu davası açılması ve yargılamaya devam edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması, b) Sanığın, birden fazla mağdura yönelik, birden fazla ve farklı zamanlarda eylemlerini gerçekleştirmesi durumunda, sanığın bu eylemleri aynı suç işleme kararı altında işlediği kabul edilerek hakaret suçundan belirlenen temel ceza, suçun birden fazla kişiye karşı işlenmesi nedeniyle 5237 sayılı Kanun'un 43/2. maddesi uyarınca artırıldıktan sonra, suçun değişik zamanlarda işlenmesi nedeniyle artırılmış ceza miktarı üzerinden aynı maddenin birinci fıkrası uyarınca yeniden artırım yapılarak sonuç cezaların saptanması gerektiği gözetilmeden ikinci artırımın temel ceza üzerinden yapılması suretiyle eksik ceza tayinleri, B. Halkı Kin Ve Düşmanlığa Tahrik Veya Aşağılama Suçundan Kurulan Hüküm Yönünden, 5237 sayılı Kanun'un 216 ncı maddesinin ikinci fıkrasında yer alan düzenleme ile kamu barışını korumak amacıyla halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge bakımından farklı bir kesiminin alenen aşağılanması suç sayılmıştır. Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere; suçun oluşabilmesi için halkın bir kesimini oluşturan gayrimuayyen sayıdaki kişilerin sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak aşağılanması, tahkir edilmesi gerekir. Somut olayda; sanık tarafından yapılan paylaşımlardaki sözlerin eleştiri niteliğinde olduğu ve siyasi görüş farklılıklarının madde kapsamında olmadığı gözetilmeden sanık hakkında mahkûmiyet kararı verilmesi, Nedenleriyle karar hukuka aykırı bulunmuştur. IV. KARAR Gerekçe bölümünde açıklanan nedenlerle sanık müdafiinin temyiz istemi yerinde görüldüğünden Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesi kararının 5271 sayılı Kanun'un 302 nci maddesinin ikinci fıkrası gereği, Tebliğname'ye uygun olarak, oy birliğiyle BOZULMASINA, yeniden hüküm kurulurken 5271 sayılı Kanun'un 307. maddesi uyarınca cezayı aleyhe değiştirme yasağının dikkate alınmasına, Dava dosyasının, 5271 sayılı Kanun'un 304. maddesi uyarınca İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 12. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,03.03.2025 tarihinde karar verildi. --- T.C. Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2022/8092 E. , 2022/20186 K. "İçtihat Metni" K A R A R Hakaret suçundan şüpheli ... hakkında yapılan soruşturma sonunda, ... Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 28/10/2021 tarihli ve 2021/67512 soruşturma, 2021/49214 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın reddine ilişkin ... Sulh Ceza Hâkimliğinin 15/11/2021 tarihli ve 2021/4839 değişik iş sayılı kararının Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 20/04/2022 gün ve 2022/29871 sayılı tebliğnamesiyle dava dosyası Dairemize gönderilmekle incelendi: İstem yazısında; "5271 sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın Cumhuriyet savcısının 5271 sayılı Kanun’un kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanun’un 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında, Somut olayda müşteki vekilinin, "@..." isimli ... hesabından yapılan “Eşşekler çıkmış meydana, ay ... böyle biz böyle, gitte geçmişini karşılaştır gerizekalı ahmak herifler" şeklindeki paylaşımı, şüphelinin kendi hesabında paylaşmak suretiyle müvekkiline karşı hakaret suçunun işlendiğinden bahisle yaptığı şikâyet üzerine, ... Cumhuriyet Başsavcılığınca ... isimli sosyal paylaşım sitesi ile ilgili olarak yapılan istinabe taleplerinin, sitenin faaliyet merkezinin bulunduğu Amerika Birleşik Devletleri adIî makamlarınca cevaplanmadığı, açık kimlik bilgileri tespit edilemeyen şüpheli hakkında kovuşturma imkanı bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise de, Benzer bir olaya ilişkin Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 15/03/2021 tarihli ve 2021/1361 esas, 2021/9218 karar sayılı ilâmında yer alan, "... müştekinin şikayeti üzerine başlatılan soruşturmada, söz konusu sosyal medya hesabı ile ilgili açık kaynak araştırması yaptırılması, şüphelilerin kimlik bilgilerinin kolluk marifeti ile tespitinin sağlanması, tespiti durumunda savunmalarının alınması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken etkin soruşturma yapılmadan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi... hukuka aykırı bulunduğundan kanun yararına bozma talebinin kabulüne..." şeklindeki açıklamalar nazara alındığında, Müşteki vekilinin şikayet dilekçesinde şüpheli hakkında, "Şüphelinin gerçek adının ... olduğu, ikametinin ... olduğu, memleketinin ... olduğu..." şeklinde kimliğini tespite yarayabilecek bilgilerin verilmiş olduğunun anlaşılması karşısında, bahse konu şikayet üzerine başlatılan soruşturma kapsamında çok yönlü araştırma yapılarak ve gerektiğinde resmi veya özel kurum ve şirketlerle de temasa geçilerek; paylaşımın yapıldığı IP, paylaşımı yapan şüphelinin kimlik, adres ve diğer irtibat bilgilerinin tespit edilmesinin istenilmesi, ilgili kurumlarla (...Nüfus Müdürlüğü,...Emniyet Müdürlüğü, vs.) yazışma yapılarak araştırma yapılması, şüphelinin kimlik bilgilerinin tespit edilmesi durumunda savunmasının alınması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, atılı suça ilişkin Amerika Birleşik Devletleri adIî makamlarınca cevap verilmediğinden bahisle başkaca herhangi bir araştırma yapılmaksızın eksik soruşturmaya dayalı olarak kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği cihetle, soruşturmanın genişletilmesine karar verilmesi yerine, yazılı şekilde itirazın reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir." denilmektedir. Hukuksal Değerlendirme: CMK'nın 160/1. maddesinde, "Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.", 160/2. maddesinde "Cumhuriyet Savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.'' 170. maddesinin 2. fıkrasında, "Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet Savcısı, bir iddianame düzenler. 172. maddesinin 1. fıkrasında, "Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir." hükümleri düzenlenmiştir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı itiraz üzerine inceleyen mahkeme, kamu davası açılması için yeterli delil bulunmaması durumunda itirazın reddine, yeterli delil bulunması durumunda itirazın kabulüne veya eksik soruşturma nedeniyle soruşturmanın genişletilmesine karar verebilecektir. CMK'nın 170/2. maddesine göre kamu davası açılabilmesi için soruşturma aşamasında toplanan delillere göre suçun işlendiğine dair yeterli şüphe bulunması gerekir. Suç ihbar veya şikayeti yoluyla soruşturma yaparak maddi gerçeğe ulaşma yükümlülüğü ve yetkisi bulunan Cumhuriyet savcısı, soruşturma sonucunda elde edilen delilleri değerlendirerek kamu davası açmayı gerektirir nitelikte yeterli şüphe olup olmadığını takdir edecektir. Ancak soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısının delil değerlendirmesiyle, kovuşturma aşamasında hakimin delilleri değerlendirmesi birbirinden farklı özelliklere sahiptir. CMK'nın 170/2. maddesine göre soruşturma aşamasında toplanan deliller kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturup oluşturmadıkları çerçevesinde incelemeye tabi tutulurken, kovuşturma aşamasında, isnad edilen suçun işlenip işlenmediği hususunda mahkumiyete yeter olup olmadığı ve tam bir vicdani kanaat oluşturup oluşturmadığı çerçevesinde değerlendirilmektedir. İnceleme konusu somut olayda, müştekinin, açık kimliği belirli olmayan “ ...” isimli şahsın müştekiye ... isimli sosyal paylaşım sitesinde hakaret ettiğinden bahisle şikayetçi olduğu, müşteki vekilinin şikayet dilekçesinde şüpheli hakkında, "Şüphelinin gerçek adının ... olduğu, ikametinin ... olduğu, memleketinin ... olduğu..." şeklinde kimliğini tespite yarayabilecek bilgilerin verilmiş olduğunun anlaşılması karşısında, şüphelinin tespitine yönelik olarak ilgili kurumlardan araştırma yapılması, CMK'nın 172/1. maddesindeki, kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinin somut olayda mevcut olmadığı, dolayısıyla şüphelinin tespitine yönelik olarak gerekli tüm soruşturma işlemleri yapıldıktan sonra, şüphelinin tespiti halinde iddianame düzenlenmesi, tespit edilemediği takdirde ise daimi arama kararı alınarak dava zamanaşımı süresince soruşturmaya devam edilmesi gerektiğinden, merciince itirazın kabulüne karar verilmesi yerine reddedilmesi hukuka aykırıdır. Sonuç ve Karar: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, kanun yararına bozma istemi doğrultusunda düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden, 1- ... Sulh Ceza Hâkimliğinin 15/11/2021 tarihli ve 2021/4839 değişik iş sayılı kararının, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 2- CMK’nın 309. maddesinin 4-a fıkrası gereğince, sonraki işlemlerin mahallinde tamamlanmasına, dosyanın Adalet Bakanlığına sunulmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na TEVDİİNE, 18/10/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi. --- T.C. Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2021/1361 E., 2021/9218 K. "İçtihat Metni" Tehdit, hakaret ve kişilerin huzur ve sükununu bozma suçlarından meçhul şüpheli hakkında yapılan soruşturma evresi sonunda İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 24/10/2019 tarihli ve 2019/87038 soruşturma, 2019/53204 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın reddine ilişkin mercii İzmir 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/12/2019 tarihli ve 2019/5300 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi. İstem yazısında: “5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 160. maddesinde yer alan “Cumhuriyet Savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. Cumhuriyet Savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” şeklindeki düzenleme karşısında, Cumhuriyet Savcısının soruşturma yapmak zorunda olduğu, Somut olayda müştekinin şikayet dilekçesi üzerine başlatılan soruşturma kapsamında, facebook isimli sosyal paylaşım sitesi ile ilgili olarak yapılan istinabe taleplerinin Amerika Birleşik Devletleri adli makamlarının olumsuz yanıt verdiğinden bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise de, söz konusu sosyal medya hesabı ile ilgili açık kaynak araştırması yaptırılması, facebook adlı sosyal paylaşım sitesindeki profil bilgilerinin ve diğer hususların araştırılarak kullanıcının ve IP numarasının tespit edilmeye çalışılması, şüphelinin kimlik bilgilerinin tespiti durumunda savunmasının alınması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, soruşturmanın genişletilmesi yerine, yazılı şekilde itirazın reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir. I- Olay: Müşteki ...’nın 09/08/2019 havale tarihli dilekçesi ile, “facebook” isimli sosyal paylaşım sitesinde kim olduğunu bilmediği bir hesap sahibinin, kendisine yönelik hakaret ve tehdit içerikli paylaşımlar yaptığını beyan edip bu hesap sahibi hakkında hakaret, tehdit ve kişilerin huzur ve sükununu bozma suçlarından cezalandırılmaları amacıyla suç duyurusunda bulunduğu, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca her hangi bir soruşturma işlemi yapılmaksızın 24/10/2019 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, bu karara yapılan itirazın da İzmir 3. Sulh Ceza Hakimliğince reddedildiği, işbu ret kararına karşı da kanun yararına bozma talebinde bulunulduğu anlaşılmıştır. II- Hukuksal Değerlendirme: CMK'nın 160/1. maddesinde, "Cumhuriyet Savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya haşlar.", 160/2. maddesinde "Cumhuriyet Savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için. emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.'' 170. maddesinin 2. fıkrasında, "Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet Savcısı, bir iddianame düzenler. 172. maddesinin 1. fıkrasında, "Cumhuriyet Savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir." hükümleri düzenlenmiştir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı itiraz üzerine inceleyen mahkeme, kamu davası açılması için yeterli şüpheyi uyandıracak delil/ler bulunmaması durumunda itirazın reddine, yeterli şüpheyi uyandıracak deliller bulunması durumunda itirazın kabulüne veya eksik soruşturma nedeniyle soruşturmanın genişletilmesine karar verebilecektir. CMK'nın 170/2. maddesine göre kamu davası açılabilmesi için soruşturma aşamasında toplanan delillere göre suçun işlendiğine dair yeterli şüphe bulunması gerekir. Suç ihbar veya şikayeti yoluyla soruşturma yaparak maddi gerçeğe ulaşma yükümlülüğü ve yetkisi bulunan Cumhuriyet Savcısı, soruşturma sonucunda elde edilen delilleri değerlendirerek kamu davası açmayı gerektirir nitelikte yeterli şüphe olup olmadığını takdir edecektir. Ancak soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcısının delil değerlendirmesiyle, kovuşturma aşamasında hakimin delilleri değerlendirmesi birbirinden farklı özelliklere sahiptir. CMK'nın 170/2. maddesine göre soruşturma aşamasında toplanan deliller kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturup oluşturmadıkları çerçevesinde incelemeye tabi tutulurken, kovuşturma aşamasında, isnad edilen suçun işlenip işlenmediği hususunda mahkumiyete yeter olup olmadığı ve tam bir vicdani kanaat oluşturup oluşturmadığı çerçevesinde değerlendirilmektedir. CMK’nın 172/3. maddesinde ise; “Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmesi veya bu karar aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi üzerine, kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde talep edilmesi hâlinde yeniden soruşturma açılır.” denilmek suretiyle etkin soruşturma yapılması zorunluluğu vurgulanmıştır. İncelenen dosyada; müştekinin şikayeti üzerine başlatılan soruşturmada, söz konusu sosyal medya hesabı ile ilgili açık kaynak araştırması yaptırılması, şüphelilerin kimlik bilgilerinin kolluk marifeti ile tespitinin sağlanması, tespiti durumunda savunmalarının alınması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken etkin soruşturma yapılmadan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi ve bu karara yapılan itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesi hukuka aykırı bulunduğundan kanun yararına bozma talebinin kabulüne karar vermek gerekmiştir. III- Sonuç ve Karar: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, Kanun yararına bozma isteği doğrultusunda düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden, 1- İzmir 3. Sulh Ceza Hakimliğinin 25/12/2019 tarihli ve 2019/5300 değişik iş sayılı kararının, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 2- Aynı kanun maddesinin 4-a fıkrası gereğince, sonraki işlemlerin mahallinde tamamlanmasına, 3- Dosyanın Adalet Bakanlığına sunulmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na TEVDİİNE, 15/03/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
 
Geri
Üst