A
Admin
Yönetici
Yönetici
30 Ekim 2024 tarihinde Türk siyasetine yeni bir soluk getirmek amacıyla kurulan Anahtar Parti, geçtiğimiz aylar boyunca ülke genelindeki teşkilatlanmalarını gerçekleştirdi. İki kutuplu siyasete son vermek amacıyla çalışmalarına devam eden ve vatandaşlara kendini anlatan Anahtar Parti’nin Kurucu Genel Başkanı Yavuz Ağıralioğlu, 15 Haziran Pazar günü Yalova’ya gelerek bir dizi programa katıldı. İlk olarak Safran Köyü Yolu üzerindeki Uzunlar Çiftliği’nde düzenlenen kahvaltı programına katılan Ağıralioğlu burada Yalova’daki Mahalle Muhtarları ve STK temsilcileriyle bir araya geldi. Bu etkinliğin ardından Yalova’nın merkezine gelen Ağıralioğlu, vatandaşlarla sıcak bir iletişim kurduktan sonra Yalova Halk Eğitim Merkezi’nde düzenlenen “Halk Buluşması”nda katılarak partisinin kuruluş nedenlerini paylaştı. Buradaki etkinliğin ardından ise partisinin kurmayları ile birlikte esnaf ziyaretleri gerçekleştiren Ağıralioğlu, kendisine anlatılan sorunları bir bir dinledi. Akşam saatlerinde partinin il binasının resmi açılışını yapan Ağıralioğlu, Uygulama Oteli’ne giderek Yalova’daki basın mensuplarıyla bir araya geldi ve basın açıklaması gerçekleştirdi. “Anahtar Parti, kısır çekişmelerden yorulmuş insanların partisidir” Siyasete duyulan güvenin azaldığını, daha iyisinin mümkün olduğuna dair inancın zayıfladığı bir dönem yaşandığını belirterek konuşmasına başlayan Ağıralioğlu, “Siyasete yeniden itibar kazandırmak, “Yapabiliriz!” duygusunu milletimizin gönlünde yeniden uyandırmak istiyoruz. Bugünkü iktidar 23 yıllık kudretli bir iktidar. Ancak bu kadar uzun süredir ve bu kadar büyük yetkilerle yönetilmesine rağmen bazı sorunlar çözülememişse, bu artık sadece iktidarın değil, siyasetin ve siyasetçinin yüküdür. İktidar, çözüm üretmedeki başarısızlığını zaman zaman muhalefete, dış mihraklara, hatta kendi sorumluluk alanının dışındaki faktörlere bağlamaya çalışıyor. Ancak siyaset kurumu, artık daha iyisini yapabileceğini ispatlayanların değil, bu iddiayı tüketmiş olanların mecrası hâline gelmiş durumda. Anahtar Parti bu kısır çekişmelerden yorulmuş insanların partisidir. AK Parti cenahı “CHP gelirse kötü olur”, CHP cenahı “AK Parti kalırsa felaket olur” diye siyaseti sıkıştırıyor. Biz bu anlayışa karşıyız. Siyaset, “Birileri kalırsa ya da giderse ne olur?” üzerinden değil, “Bu memleket daha iyi bir geleceği hak etmiyor mu?” sorusu üzerinden şekillenmeli. 50+1 sistemi bu kutuplaşmayı besliyor. Türkiye’nin meseleleri zaten zor değil; siyasetin maharetsizliği yüzünden ağırlaşıyor. Biz bu sorunları, siyasetin haddini ve hududunu bilerek çözeceğiz” dedi. “Artık çözemiyorsunuz, göremiyorsunuz, duyamıyorsunuz” İktidara eleştiriler yönelten Ağıralioğlu, “Mesela diyoruz ki: “Önümüzdeki seçimde millet size ne verirse bugün yapamadıklarınızı yapacaksınız? Elinizde hangi kudret eksik? Hangi yetkiyi bekliyorsunuz?” Çünkü 23 yıldır bu millet size her şeyi verdi. Yasama, yürütme, yargı; her alanda mutlak iktidar sahibi oldunuz. Ama buna rağmen bu memleketi enflasyondan, işsizlikten, faizden, hayat pahalılığından kurtaramadınız. Bu da gösteriyor ki mesele yetki değil, maharettir. Bu, yönetim yetersizliğidir. Efendim, 23 yıl geçti. Belki Tayyip Bey bunu 25’e tamamlamak istiyor. Ama bu millet 25 yıl boyunca size güvendi, kudret verdi. Şimdi memleketi sıkıntıya sokan bu beceriksizliğin, bu duyarsızlığın faturasını siz taşıyın. Artık çözemiyorsunuz, göremiyorsunuz, duyamıyorsunuz. Biz de diyoruz ki, yeter. Şimdi alma zamanı. Biz bu sorumluluğu bir nöbet değişimi gibi görüyoruz. Kinle, öfkeyle değil; umutla, inançla geliyoruz. Bu milletin potansiyeline güveniyoruz. Yetişmiş evlatlarımız, girişimcilerimiz, akademisyenlerimiz var. Devlet Planlama Teşkilatı’ndan sadece 10 kişiyle kabine kurulur bu ülkede. Bu memlekette bilenler var. Eğer bilenlere sorarsanız, bilenlerin dediğini uygular, hesabını verirseniz; bu ülke ayağa kalkar. Planlı bir şekilde ilerlerseniz, bugün bulduğunuzun üç-dört katını bulursunuz” şeklinde konuştu. “Biz öfkeli değiliz, bölen değiliz, kindar değiliz” AK Parti’ye ve Milliyetçi Hareket Partisi’ne bir düşmanlık beslemediklerine dikkat çeken Ağıralioğlu, “Biz bu yarışı bir bayrak yarışı olarak görüyoruz. Geçmişin kavgalarından bıktık. Parti taassubundan, kaynaklarımızın parti çıkarlarına feda edilmesinden bıktık. Artık 85 milyonun tamamını kendi partisinin üyesi gibi gören bir siyasi anlayışa ihtiyaç var. Biz Anahtar Parti’yiz. Kalbimiz bu yönde atıyor. Biz “Üyelerimiz ne olacak?” diyen değil, Türk milletini üyemiz sayan bir anlayışla yürüyoruz. Bölücülüğü de biliyoruz, Ortadoğu’daki yeni hevesleri de... Terör örgütlerinin ne istediğini de gayet iyi biliyoruz. Hiçbir talepleri bizi şaşırtmaz. Çünkü bin yıldır bu topraklardayız. Bu milletin düşmanlarının ne istediğini biliriz. Asıl mesele, onlara cevap verecek siyasi kadroların yetersizliğidir. Bu yetersizlik, bize ağır bedeller ödetiyor. Biz Anahtar Parti olarak memleketin büyük potansiyeline güvenen, yaptığı her işin hesabını verebilecek, 23 yıllık iktidara ayna tutabilecek, hataları ve doğruları muhasebe edebilecek bir ciddiyet partisiyiz. Biz öfkeli değiliz, bölen değiliz, kindar değiliz. Biz gülenlerin, milletini sevenlerin, kim olursa olsun herkesi sarıp sarmalayabilenlerin partisiyiz. Ay Yıldızlı Al Bayrağa bağlı; Alevi, Sünni, dindar, laik, modern, gelenekçi, sağcı, solcu fark etmeksizin, namuslu herkesin partisiyiz” ifadelerini kullandı. “Bu süreci başlatmak hükümetin yetkisinde değildir” Bir gazetecinin son 2 yıl içerisinde büyük değişim yaşayan siyasi atmosfer için ne düşündüğüne dair soruyu cevaplandıran ve “Terörsüz Türkiye” olarak adlandırılan sürece dair düşüncelerini açıklayan Ağıralioğlu, “Çözüm süreci" denmesini istemiyorlar ama “Terörsüz Türkiye” güzel bir ifade olmuş. Herkes terörün bitmesini ister, biz de isteriz. Ama bizim bazı sorularımız var ve bu soruları açıkça sorduk. Asıl mesele şu: Bu süreci başlatmak hükümetin yetkisinde değildir. Neden? Çünkü geçen dönem bu milletin oyunu tam tersini söyleyerek aldılar. Yani bu mesele iyidir ya da kötüdür demiyorum. Sadece şunu söylüyorum: Siz geçen seçimde meydan meydan dolaşıp dediniz ki, "Altılı masanın altında yedinci ayak var. Bunlar PKK’yla görüşüyor, Öcalan’la masaya oturuyorlar. Cumhurbaşkanlığı makamına Kandil’in gölgesi düşecek. Biz devletimizi pazarlık konusu ettirmeyiz. Teröristler Meclis’e girmesin. Bunların canını okuyacağız." dediniz. Millet de 1.5 puan farkla karar verdi ve dedi ki: “Vatansız kalmayalım, devletsiz olmayalım.” Ama şimdi, tam tersini diyerek siyaset yapamazsınız. Ayıp diye bir şey var. Ben o zaman şöyle demiştim: Bu durumu kısa ve net şekilde ifade etmek lazım. “Çocuklarımızı vuranlara soruyorsanız, evlatları vurulanlara da soracaksınız.” Millete dönüp diyeceksiniz ki: “Biz şöyle şöyle yapacağız. Onayınızı alıyoruz.” Mesela deseydiniz ki: “Bize oy verirseniz, biz Öcalan’ı Meclis’e çağıracağız. Kandil’e heyet göndereceğiz. İnfaz yasasını değiştirip içerideki adamlarını çıkaracağız. Dağdan gelenleri rehabilite edip topluma katacağız.” Eğer millet de “İyi düşünmüşsünüz.” deseydi, biz bir şey diyemezdik. Ama siz meydanlarda dediniz ki: “Bunları bin parçaya böleceğiz. Geberteceğiz.” MHP’den bir arkadaşım anlatmıştı. Karadeniz’de biri demiş ki: “Biz geçen seçimde bunlara ‘demleniyor’ diyorduk. Şimdi bizimkiler direkt kafayı buldu.” Bakın Devlet Bahçeli, Alparslan Türkeş’in mezarına gidiyor ve orada, çocuklarımızı 41 yıldır öldüren bir alçağa “kurucu önder” diyor. Bu bilinçli yapılmış bir iştir. Bilmiyor olamaz. Ben de diyorum ki, madem böyle bir planınız var, bunu milletinize açıklayacaksınız. Çünkü milletin bunu kaldırması mümkün değildir” dedi. “Zaten bitmiş bir örgüte, elinde silah kalmamış bir yapıya niye masa teklif edersiniz?” Milliyetçi Hareket Partisi Lideri Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin süreç boyunca söylediği sözlere tepki gösteren Ağıralioğlu, “Siz Öcalan’a umut hakkı tanıyorsunuz. Ona “kurucu önder” diyorsunuz. Bu kişi İnsan Hakları Derneği’ni mi kurdu? Sosyal yardımlaşma derneği mi kurdu? Hayır. Terör örgütü kurdu, milleti hançerledi. Şimdi siz bu ifadeyi bilinçli kullandıysanız, gerekçesini millete anlatacaksınız. Ne murat ettiniz? Ne fayda bekliyorsunuz? Öcalan’ı Kürtlerin temsilcisi haline getirmeye karar verdiniz belli ki. Meclise getiremiyorsanız, Meclis’i Öcalan’a götürmeye niyet ettiniz. Devlet sanki yenilmiş gibi davranıp onlardan rica ediyor gibi... Zaten bitmiş bir örgüte, elinde silah kalmamış bir yapıya niye masa teklif edersiniz? Öcalan’ı Kürtlerin kanaat önderi yapma hevesi nedir? Suriye’de kurulan bir terör devletine razı mı olundu? Artık “Silah bıraksınlar” bile demiyorlar. Başka bir boyuta geçtik. İsrail’in güvenlik politikaları tıkır tıkır işliyor. Bizim ciddi endişelerimiz var. PKK’ya, HDP’ye açılan alanın içinde Lozan tartışmaları, kimlik meseleleri, dil üzerine şamata varken; bunlara gülümsüyorlar. Bakın, valilerimizi kurban veriyoruz. Koruculara mal dağıtılacak deniyor. Bunlar yaşanıyor. Ülke bunlara bedel ödüyor. Güya bizim takdir edeceğimizi sanarak şöyle şeyler de söylüyorlar: “Sizin başkentinizle, bayrağınızla bir problemimiz yok.” Yani bu nasıl bir açıklama? “Yoksa onunla da ilgili problemimiz olacaktı.” demeye mi getiriyorlar? Adanalıların bir lafı vardır: “İki karnın olacak, birini yırtacaksın.” O kadar sinir bozucu ifadeler... Bunlara bölücüler söylüyor diye değil, bizimkilerin bu açıklamalara sessiz kalmasına, anlam verememesine sinirleniyorum. Şimdi bu yaşananlar niye yaşanıyor? Birinin açıklaması lazım. Elbette ki “terörsüz Türkiye” herkesin isteyeceği bir şeydir. Biz de bunu isteriz. Evladı katledilmiş analara sorun, onlar da “terör devam etsin” demez. Bu ülkede aklı başında biri böyle bir şey diyemez zaten” şeklinde konuştu. “Bu yaşananlar kötüdür. Kötü yönetilmiştir” İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla başlayan tartışmalar hakkında değerlendirmelerde bulunan Ağıralioğlu, “Masumiyet karinesi, lekelenmeme hakkı ve mahkeme süreçlerine dair hukukun genel ilkeleri vardır. Bu ilkeler Tayyip Bey için de, benim için de, İmamoğlu için de herkes için geçerli olursa, o zaman hukuk olur. “Yaptı, yapmadı” demek başka şey. Araştırırsanız, ortaya çıkar. Ama hükümetin ahlaki üstünlüğü nerede kayboldu? Kendi 7 büyükşehir belediye başkanlarını görevden aldılar, değil mi? Eskileri hatırlayın. “Yolsuzluk yaptılar” dediler. Kendilerini şikayet ettiler. Topluma jurnallediler. Peki sonra ne oldu? Hiçbirini mahkemeye göndermediler. Eğer gönderseydiniz, bugün ben şunu derdim: “Bakın, iktidar kendi başkanlarını da yargıladı.” Ama göndermediğiniz için, şimdi yapılanların siyaseten gölgeli olduğunu kabullenmeniz lazım. Masumiyet karinesi var. Lekelenmeme hakkı var. Mahkeme sürecini etkileyecek açıklamalar suçtur. “Çaldı, harcadı” diyorsunuz, ispatlayın. Bir kuruş bile kimin cebindeyse gelsin! Tabii ki yolsuzluk araştırılsın, ama dikkatli davranın. Mesela Gaziosmanpaşa Belediyesi’ni aldınız, diyelim yolsuzluk var. Oylama yaptınız, sonra belediyeyi devraldınız. Ben Cumhurbaşkanı olsam, böyle bir şey yapılmasına müsaade etmezdim. “Milletin iradesine göre el koyamazsınız!” derdim. “Cumhuriyet Halk Partililer görevi devam ettirsin!” derdim. Eğer Cumhurbaşkanı, kendisine bu kararı anlatanlara “Derhal istifa edeceksin!” deseydi, bu yakışırdı. Bu davranış Cumhurbaşkanlığı makamına yakışırdı. AK Parti’ye bile yakışırdı. Bu yaşananlar kötüdür. Kötü yönetilmiştir. Siyasette karşı karşıya olduğumuz mesele şudur: Eğer adalet herkese eşit şekilde çalışmazsa, hukuka olan güven biter. Hukuk çalışmazsa, bu ülkeyi neyin etrafında ayağa kaldıracağız?” ifadelerini kullandı. “Adalet çalışınca ekonomi güçlenir. Toplumsal birlik güçlenir. Borçlanma maliyetleri düşer. Devlete güven artar” Sürece dair eleştirilerinin yolsuzlukların araştırılmasına tepki gösterdiği anlamına gelmediğini söyleyen Ağıralioğlu, “Bu, “Yolsuzluk araştırılmasın” demek değildir. Tam tersine, sonuna kadar araştırın. Ama herkesi araştırın. 23 yıldır iktidardasınız, bir kere bile soruşturma geçirmiyorsanız; tüm soruşturmalar muhalefete yöneliyorsa millet size şöyle bakar: “Biraz abartıyorsunuz galiba.” Mesela Tayyip Bey Gaziosmanpaşa ile ilgili doğru bir tasarrufta bulunsa, bu hem doğrudur hem iletişim açısından kuvvettir. Hatta televizyona çıkıp “İyi bir iş yaptınız” diyenlere karşı CHP’liler bile “Bak adamlar ne kadar asil davranıyor” der. Ben, Cumhurbaşkanlığı makamına bu davranışın çok yakışacağını düşünüyorum. Manisa’da yaptılar mesela, aday çıkarmadılar. Güzel oldu. Yapınca oluyor. Millet demeli ki: “Soruşturma açıyorlar, ama duruşları da vakarlı.” İşte o zaman milletin güveni artar. Vicdan açısından da, iletişim açısından da doğrusu budur. Bu süreç doğru yönetilmemiştir. Adalet çalışınca ekonomi güçlenir. Toplumsal birlik güçlenir. Borçlanma maliyetleri düşer. Devlete güven artar. Ama siz bunların tersini yaşıyorsanız, demek ki adalet mekanizması çalışmıyor. Bu onun alametidir” dedi.