Yalnızlık Bakanlığı!

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
Çok iyi hatırlıyorum, yıllar önce Aronofsky’nin “Requiem for a dream” (Bir rüya için ağıt) filmini ilk izlediğimde uzunca bir süre oturduğum yerden kalkamamıştım. Filmden o kadar çok etkilenmiştim ki birkaç gün sarhoş gibi gezdim. Senaryonun gücünden mi Ellen Burstyn’in eşsiz oyunculuğundan mı, Mansell’in sonradan haber programı jeneriklerine meze olan olağanüstü müziğinden mi bilinmez üzerinden geçen onca yıla rağmen hâlâ ne zaman “yalnızlık” sözcüğüne denk gelsem bu filmi hatırlarım. Son günlerde giderek daha sık yalnızlık sorununu içeren habere rastlıyorum. Bu konu çoktan sıradan bir insan deneyimi olmaktan çıkıp küresel bir tehdit haline geldi. Kronik Yalnızlık Daha anlaşılır olmak için önce tanımı yapalım; yalnızlık deyince sadece fiziksel yalnızlığı değil, “kişinin kendini çevreleyen insanlarla anlamlı bağlantılardan yoksun olması” tanımını da kast ediyorum. Bu türden bir yalnızlık için konuyla ilgili kimi kuruluşlar “istemsiz yalnızlık”, kimileri de “kronik yalnızlık” kavramını kullanıyor. Herkesin yalnızlık deneyimi elbette özel ve öznel. Ancak yaşadığımız hayat, insani dayanışmayı ve paylaşımı teşvik etmek yerine gücü, iktidarı ve kârı teşvik eden bir mekanizmaya dönüşünce yalnızlık kaçınılmaz bir hâl alıp toplumun hemen her kesimini içine alan bir karaktere büründü. Dünya artık her zamankinden daha güvenilmez. Bir yandan herkesi özel ve biricik olduğuna inandırmaya çalışıyor, öte yandan herkesin aynılaşmasını istiyor. ‘Her şeyi yapabilirsin, yeter ki iste’ diyor ama insanı insanca bir yaşamın asgari haklarından bile mahrum bırakıyor. Görülmeyeni yok sayıyor, işine gelmeyeni görünmez kılıyor. Hakikati çoklaştırıyor, doğruyu seyreltiyor. Sözün özü yeni zamanlar bir garip, akıl sağlığımıza sağlı sollu vuruyor! Meta-Gallup'un 140'tan fazla ülkeyi kapsayan araştırmasına göre, dünya çapında her dört kişiden biri (yani bir milyardan fazla insan) kendini çok yalnız veya oldukça yalnız hissediyor. İşin ilginç tarafı yalnız hissetme oranı yaşlı yetişkinlerde (65 yaş ve üzeri) %17 civarında iken genç yetişkinlerde (19-29 yaş arası) %27 düzeyinde seyrediyor. Gençler yaşlılardan daha çok yalnız hissediyor. Dünya risk altında Dünya Sağlık Örgütü’nün 2023 yılında üç yıllık süre için kurduğu “Sosyal Bağlantı Komisyonu” ilk raporunu 30 Haziran 2025 günü uluslararası kamuoyu ile paylaşacak. Komisyon başkanı görevi alırken “Birlikte daha az yalnız, daha sağlıklı ve daha dirençli bir dünya inşa edebiliriz” diye demeç vermişti, ilk çıktıları heyecanla bekliyoruz bakalım! Dünya Sağlık Örgütü’nün açıklamalarına göre anlamlı ve güçlü bağlantıları olmayan insanlar depresyon, felç, bunama, intihar açısından daha yüksek risk altında. Yalnızlığın, sigara, alkol, fiziksel hareketsizlik, obezite gibi bilinen risk faktörleriyle eşdeğer veya daha büyük bir erken ölüm riski taşıdığı söyleniyor. Kardiyovasküler hastalık riskini %30 oranında artırabileceğini gösteren çalışmalar var. Hatta bu riskin, temsili olarak, günde 15 sigara içmenin sağlığa verdiği zararla eşdeğer olduğu sıkça vurgulanıyor. Bu konuda yıllardır somut çalışmalar yapan İngiltere, Japonya yalnızlıkla mücadelede başı çeken ülkeler. Dünyanın ilk Yalnızlık Bakanı Tracey Crouch 2018 yılında İngiltere’de atandı. Bu adımın COVID-19 salgınından çok önce atıldığını özellikle vurgulamak gerekir; çünkü yalnızlık, salgınla sınırlı bir kriz değil, uzun süredir derinleşen bir toplumsal sorun. Üstelik bu sorunun yalnızca duygusal ya da psikolojik değil, ekonomik boyutları da var. Malum yeni zamanlarda gök kubbe altındaki her şey ama her şey sayılabilir ve ölçülebilir olmak durumunda. Bu yüzden yalnızlığın ekonomik maliyetini de hesaplamışlar: 2018 yılında yapılan bir çalışmaya göre yalnızlık, Birleşik Krallık işverenlerine yılda 3,5 milyar dolara kadar maliyet çıkarıyormuş. İngiltere’de ilk Yalnızlık Bakanı’nın atanmasının ardından kapsamlı bir “Yalnızlıkla Mücadele Stratejisi” hazırlandı. Bu strateji üç temel hedefe dayanıyor: -Konu hakkında bilinçli ve etkin kararlar alabilmek için bilgileri derlemek; -Yalnızlık konusunda ulusal düzeyde bir diyalog ortamı yaratarak insanların yalnızlık hakkında konuşmasını ve yardım istemesini sağlamak; -Toplumsal politikaların üretiminde ve uygulanmasında yalnızlık olgusunun dikkate alınması için kalıcı bir değişime öncülük etmek. Bakanlığın sayfasında gezinirken “Her zihin önemlidir” kampanyasına denk geldim. Kaygı, uyku problemleri, depresyon gibi pek çok durum özenle kategorize edilmiş. Sitede, zihinsel “well-being”[1] durumunu daha iyi hale getirebilmek için çeşitli teknikler, testler, aplikasyonlar var. Örneğin “Hayatın zorluklarıyla başa çıkmak” başlığının altında; sağlıklı ilişkiler yürütebilme, yalnızlıkla mücadele, parasal kaygılar ve akıl sağlığı, iş kaynaklı stres, yas ve diğer travmatik olaylar, fiziksel hastalıklar ve akıl sağlığı, hayat değişiklikleri, kumar, sigara, içki, uyuşturucu kullanımı gibi alt başlıklar var. Well-being önerileri başlığı altında; ücretsiz zihin planı hizmeti, kendi kendine uygulanabilen bilişsel davranış terapisi teknikleri, uyku için meditasyon, akıl sağlığı hakkında konuşabilme, mindfullness[2] teknikleri, evden çalışma ile baş edebilme, gençler için öz-yardım, belirsizlik ve değişiklikle baş edebilme gibi pek çok alt başlık var. Hepsi tekniklerle, önerilerle veya posta listeleri ile desteklenmiş. "Yalnız Değilsiniz" kampanyası Gelelim Japonya’ya, oradaki ilk Yalnızlık Bakanı Tetsushi Sakamoto 12 Şubat 2021'de atandı. Aslında yalnızlık konusu Japon kamuoyu için yeni bir tartışma alanı değil. Ne de olsa bir günde her saat başı 3 kişinin, yılda 30 bin kişinin yalnız öldüğü[3] bir ülkeden bahsediyoruz. Evet, orada yalnızlık yeni bir sorun değildi; ancak COVID-19 salgınıyla birlikte daha derinleşti. Salgın nedeniyle uygulanan zorunlu sosyal tecrit önlemleri, yalnızlığı daha görünür ve yaygın hale getirdi. Bu durum, uzun yıllar boyunca yürütülen kamu kampanyaları sayesinde intihar oranlarında kaydedilen istikrarlı düşüşü sekteye uğrattı. Salgın ile birlikte ülkede tekrar intihar sayısında artış yaşanmaya başlayınca (Japonya'da, bir ayda intihar nedeniyle ölen kişi sayısı, tüm ülkede COVID-19 ile ilişkili toplam ölüm sayısından daha fazlaydı) bu ve benzeri nedenlerle Japon hükümeti kabinesinde bir “Yalnızlık Bakanlığı” oluşturulması zorunlu hale geldi. İngiltere’nin yalnızlıkla mücadele kampanyasından söz ettikten sonra, şimdi de Japonya’nın “Yalnız Değilsiniz” başlıklı kampanyasına değinmek gerek. Bu kampanyanın merkezinde, özellikle sosyal medya aracılığıyla insanların yalnızlık ve sosyal izolasyon durumlarını tespit eden, ardından çözüm üretmek için farklı kurumlarla iş birliği yapan özel görev ekipleri yer alıyor. Bu çekirdeğin dışında ise bu hedefe destek veren sivil toplum örgütleri, özel şirketler, akademik uzmanlar, destek veren diğer devlet kurumları ve destek grupları var. İncelediğim web sitelerinde, yalnızlıkla başa çıkmak isteyen insanların birkaç test yaparak durumlarına uygun yardımı alabilecekleri chatbot’lara kolaylıkla ulaşabildikleri uygulamalara rastladım. Ayrıca, bilinçli farkındalığı artırmak için bölge bazında destek sunabilecek kamu ve sivil danışma servislerinin iletişim bilgileri verilmişti. Eminim yerel dilde çok daha fazla, çok daha zengin bir hizmet içeriği sunuyorlardır. Yalnızlıkla mücadeleye önem veren sadece İngiltere ve Japonya değil. Birçok ülke bu soruna ciddi bütçeler ayırıyor ve çözüm için çeşitli modeller geliştiriyor. Örneğin Avustralya ve Singapur kreşlerle huzurevleri arasında kurulan iş birlikleriyle; Hollanda ‘demans dostu köyler’ uygulamasıyla; ABD ‘emeklilik köyleri’yle, İsveç ise ‘gezici sohbet otobüsleriyle’ dikkat çekiyor. Benzer nitelikte onlarca farklı örnek dünya genelinde hayata geçirilmiş durumda. Devlet politikaları ve kurumsal çözümler elbette önemli; ancak yalnızlık, nihayetinde her birimizin iç dünyasında, farklı koşullar altında şekillenen kişisel bir deneyim. Bu yüzden toplumsal çabaların yanı sıra duygusal gerçekliği de konuşmamız ve artık bu yazıyı vakitlice bir nihayete erdirmemiz gerekiyor. Hepimiz yalnız hissederiz. Bu his insan olmanın gereğidir bir bakıma. Hepimiz zor zamanlar geçirir, olumsuz duygulara zaman zaman kendimizi bırakırız. İşin aslı, zorluklarla, sorunlarla karşılaşınca olumsuz duygular hissetmek de son derece sağlıklı bir şey olabilir. Yalnız hissetmekte sorun yok, sorun bu hissin kronik bir hal alması galiba. Yalnızlığı azaltacak topluluk alanlarının eksildiği, gündelik hayatın içinde dayanışma pratiklerinin erozyona uğradığı, köleliğin tamamen silinmeyip sadece form değiştirdiği bir zamanda yaşamamız nedeniyle yalnız hissediyoruzdur belki. Her gün ekrandan, medyadan üzerimize boca edilen “başarı göstergelerinin” peşinde koşmaya devam ettiğimiz için, dünya denen yuvarlakta ölümüne koşan hamsterlar gibi hileli oyunda oynamaktan bir türlü vazgeçemediğimiz için yorgun ve yalnızızdır belki. Olanakların sınırsız olduğu söylenilen bir hayatta belki de artık hiçbir şey olanaklı görünmediği için yalnız hissediyoruzdur. Bu hisle mücadele için yaşadığımız yalnızlık hissinin nereden kaynaklandığına bakarak başlamak en doğrusu sanki. Yalnız olmamak için yalnız bırakmamak gerek belki. Sevilmek için sevmek gerek belki. Eskiden, yıllar önce, Genco (namıdiğer: evlat) okula giderken her sabah onu kapıdan “Ruh ve deri bütünlüğünü koru annem! Gerisi dert değil” diyerek uğurlardım. Size de söyleyecek bundan başka bir sözüm yok ne yazık ki. Ruh ve deri bütünlüğünüzü koruyun annem! Yalnızlığın bir soruna dönüşmemesi için kanımca en kritik şey bu; gerisini bir şekilde hallederiz. [1] Bu “well-being” sözcüğünün dilimizde tam bir karşılığı yok diye biliyorum. Esenlik, refah, iyi-oluş, sağlık, iyilik hali gibi çeşitli sözcükler kullanılıyor. Daha iyi bir çeviri fikri olan varsa haber edin lütfen. [2] Bu sözcük de dilimize genelde “bilinçli farkındalık” olarak çevriliyor. Yine daha iyi bir fikri olan varsa haber etsin lütfen. [3] Japonya’da yaşlıların yalnız ölümü anlamına gelen kodoku-shi olgusuna (insanların çeşitli nedenlerle sosyal hayattan çekilmesi, evlerinde yalnız başına ölmesi ve bu durumun uzun süreler boyunca bildirilmemesi nedeniyle bazen cesetlere ancak yıllar sonra ulaşılabildiği sosyolojik bir sorun) başka bir yazıda söz etmek için özellikle girmiyorum.
 
Geri
Üst