A
Admin
Yönetici
Yönetici
Kendin için istediğini başkası için de iste, sana yapılmasını istemediğini başkasına yapma” Toplumlarda, neden bu kadar kutuplaşma, kin, nefret, öfke ve empati eksikliğine şahit oluyoruz? İşte bu sorunun cevabı bu ilkenin unutulmuşluğunda gizli. Toplumların barış ve adalet içinde yaşayabilmesi için evrensel ahlâkî bir ilkeye ihtiyaç vardır. Bu da: “Kendin için istediğini başkası için de iste, sana yapılmasını istemediğini başkasına yapma” ilkesidir diyebiliriz. Bu ilke, bireyden aileye, aileden topluma, toplumdan devlete kadar uzanan tüm ilişkilerin temelini oluşturur. İnsan ilişkilerinin sağlıklı, dengeli, barışçıl ve adil bir biçimde sürdürülebilmesinin temelinde “empati” vardır. Bu konuda başta Peygamber Efendimiz (sav) olmak üzere birçok düşünürün hikmetli sözleri vardır. Peygamber Efendimiz (sav): “Sizden biri, kendisi için istediğini din kardeşi için de istemedikçe gerçek mümin olamaz.” (Buhârî) Hz. İsa (as): “İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın.” uyarısında bulunur. Konfüçyüs “Kendine yapılmasını istemediğini başkalarına yapma.” şeklinde durumu açıklar. İmmanuel Kant ise,“Öyle davran ki, senin davranış biçimin herkes için geçerli evrensel bir yasa olabilsin.” der. Eğer biz , fertten devlete kadar herkes bu evrensel ahlâkî ilkeyi rehber edinirse, kendimize ve tüm topluma karşı daha adil, saygılı ve anlayışlı davranabiliriz. Toplumsal barışa giden yol bu ilkeden geçer. Bugün ülkemizin en önemli gündemlerinden biri “Terörsüz Türkiye” hedefidir. Bu konuyu bir önceki makalemde biraz daha geniş ele almıştım. Bu hedefe ulaşmak için sadece devletin değil, toplumun da empatiye dayalı bir bilinçle hareket etmesi gerekir. Ülkemizde etnik köken olarak hâkim olduğu için Türk vatandaşlarımızdan örnek verecek olursak, terör örgütü ve dış mihrakların planlarından bağımsız olarak; bir Türk olarak kendi kimliğim, dilim ve kültürüm için istediğim hakları; Kürd halkı başta olmak üzere diğer tüm etnik ve kültürel gruplar için de istemek durumundayım. Aynı şekilde, kendi ırkım, kimliğim, dilim veya kültürüm için asimilasyon, inkar ya da yasaklama politikalarına karşı çıkıyorsam; başka etnik gruplar için de adalet gereği karşı durmak zorundayım. Elbette bu anlayışın aynısını diğer etnik grupların da düşünmesi gerekir. Kalıcı Barış İçin Adalet Şart İslam’ın adalete verdiği önemi çoğumuz biliyoruz. Müslüman olmayan ehli vicdan ve akli selim sahibi düşünür ve filozoflarda adaletin önemine dikkat çekmişler. Örneğin:ABD’li filozof John Rawls, adaleti: “Bir toplumda adalet, herkesin eşit temel hak ve özgürlüklere sahip olmasıdır.” diye tarif etmiştir. Bu ilkenin etkilerini, farklı alanlarından birkaç örnek verirsek; “Sana yapılmasını istemediğini başkasına yapma” prensibi siyasî alanda da uygulanırsa; özelikle seçim zamanlarında bir oy fazla almak için diğer siyasi parti ve adaylara iftira atılmaz, siyasi partiler ve adaylar, birbirini düşman görmez, kutuplaşma ve ötekileştirme yapmaz. Toplum içinde kin, nefret ve intikâma sebep olmaz. Bu ilke dikkate alınırsa; spor takımları ve taraftarları arasında kin, nefret, kavga ve intikâm duyguları oluşmaz, saygı, sevgi, barış, dürüst oyun ve davranış, kişisel çıkar ve hırsı bastırmak olan fair-play hâkim olur. Zaman zaman Amed Spora karşı yapılanlar ve son günlerde Elazığ'ın Van Spor durumu ortadadır. Bu ilke komşular arasında uygulansa; huzur, barış ve dayanışma içinde olan komşuların olduğu, binalar, siteler ve köyler oluşur. Eğer bu ilke, devlet kurumlarında uygulanırsa; işçi ve memur alımlarında torpil, rüşvet ve partizanlık ortadan kalkar, herkesin hakkına saygı gösterilen, adalet, güven ve huzurun hakim olduğu bir toplum oluşur. Bu ilkenin toplumda yerleşebilmesi için aileden başlayarak, eğitim kurumlarında, yazılı ve görsel medyada işlenerek, erken yaşta çocuklara bu ilkenin kazandırılması gerekir. Peygamber Efendimiz (a.s.m) buyurur : “Küçük yaşta ilim öğrenmek, taşa yazı nakşetmek / kazımak gibidir.” ( Taberanî) Herkesin bildiği bir atasözü: “Ağaç yaşken eğilir” Filozof ve Yazar Jean-Jacques Rousseau: “İyi yasalar, iyi eğitimin eseridir.” demiştir. Bu ilke ne kadar evrensel olsa da, bireysel çıkarlar, ideolojik körlükler, devlet çıkarları ve güç hırsı gibi insanî zaaflar sebebiyle çok ihmal edildiğini maalesef görüyoruz. Özetlersek; “Kendin için istediğini başkası için de iste, sana yapılmasını istemediğini başkasına yapma” ilkesi; bireyden aileye, toplumdan devlete kadar tüm yapılar için evrensel bir ölçüdür. Bu ilkeyle yaşamak; bireyde iç huzuru, toplumda barışı, devlette adaleti ve güveni doğurur. Alman Filozof Albert Schweitzer:“Gerçek ahlak, başkasının yaşamına duyulan saygıyla başlar.” der. Toplum olarak hak, adalet ve barış istiyorsak; önce kendimizden başlamalıyız. Bu altın kuralı yalnızca söylemekle değil, yaşamakla da sorumluyuz. Empati kurmak, ahlaki bir tercih değil; toplumsal barışın zorunlu temelidir. Eşref-i mahlûkât olan insanın fıtratına uygun olan bu ahlaki ilkeyi benimseyerek; hem kendimize hem çevremize hem de ülkemize daha iyi, adil ve huzurlu bir yaşam sunabiliriz. Vesselam.