Şerefli mağlubiyet

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
Zamanının en gösterişli, en özenilmiş manşetlerinden biriydi şüphesiz. Şerefli mağlubiyet. Çocukluğumuzdan itibaren aldığımız eğitim genetik kodlarımıza iki bin yıllık tarihimizin sadece zaferler kısmını işlemiş olmalı ki, seri mağlubiyetlerle tanıştığımızda yaşananlardan sonuç çıkararak daha iyisini nasıl yaparız diye kafa yoracağımıza, muhteremin birinin bulduğu bu terime sığınır giderdik. Emin değilim lakin belki hala için için sığınmayı sürdürenlerimiz vardır. Öteden beri bana çok garip gelmiş, bir türlü anlayamadığım ve böyle olunca da nasıl göneneceğim konusunda bir türlü karar veremediğim bir şeydi bu şerefli mağlubiyet olayı. Çocuk kafam pek basmazdı ama açıkça ifade etmek gerekirse, büyürken yani futbolu neredeyse her saniye temiz hava gibi ciğerlerime çekerek yürüdüğüm zamanlarda dahi pek anladığım söylenemez. Sahi, bilen var mı aranızda? ŞEREF GOLÜ Benim kuşaktan ununu eleyip, eleğini duvara asmış olanlar, dudaklarında beliren o acı gülümsemeyi göndermekle yetinebilirler kabulümdür ama benim asıl merak ettiğim günümüz gençliğinin bu konuda ne düşündüğü. Yapay zekayı en yakın arkadaş bellemiş kimliklere sorduğunuzda, onların da kendilerine zaten anlamsız gelen bu terimi birkaç tuşa dokunarak kendisine soracaklarına eminim. Hangi bilgiyi verir, neyi anlatırsanız anlatın, bunu ille de doğrulama adına parmaklarını sayısız şüpheli bilginin sunulduğu internet sayfalarında dolaştıran gözlerin sahiplerinden daha fazla bir şey beklemek imkânsız çünkü. Yine de insandan umut kesilmez derler ya, işte benimkisi de öylesine saf bir teselli. Biliyorum efendim bilmem mi hiç. Bizim kuşak ve yakın tarihin bizden az önceki kuşakları bu şerefli mağlubiyet muhabbetinden yüreklerimize yüklenen duyguyu fazlasıyla yaşadık, hem de yaşamın hemen her alanında istemeden arkadaş olduğumuz diğer acılarla birlikte. Hal böyle olunca, oturup benden en az kırk yaş küçük bir gence, altı- sıfır yenik götürdüğümüz bir maçın son dakikalarında - o da karşı ceza sahasına dek gidebildiysek eğer-rakip kaleye giren bir top için “şeref golü” çığlığını içeren bir sevinçle zıplamayı nasıl tasvir edebilirim? Dedim ya, kale diye adlandırdığımız üç direk arasından ağlara gitmiş top ile hangi şerefi ne kadar kurtarmış oluyorduk hiç anlayamadım? Bizim başka işimiz gücümüz yok muydu Allah aşkına? Biz niye hep ruhumuza yapışmış ya da yapıştırılmış bir edilgenlik ve futbol oynamaktan çok kaleyi korumaya yönelik bir savunma mantığı ile çıkıyorduk maçlara? 600 yıllık bir imparatorluğun son yüzyılına sinmiş mağlubiyet serisine bağlı olarak hep bir yerleri elde tutma, koruma veya içlerinden Çanakkale gibi vatanı savunma adına ölümsüz destanlar yaratmaktan ötürü müydü belleğimize nakşolmuş bu mantık? İyi söylüyorsun da, günümüzde artık biz de sahanın her yerinde baskı uygulayarak rakiplerimizi oynatmıyor ve kaliteli ayaklarımızla sonuca gidebiliyoruz diyenlere, kısmen de olsa hak vermemek yanlış olur ama yine de bu hakkı teslim ederken bile biraz düşünmeliyiz. Bugün dahi dimağımıza öteden beri yerleşik panik duygusu yüzünden kaybettiğimiz maç yok mu? Bu iş tamam, altın jenerasyonu yakaladık, biz artık çağdaş futbol oynuyoruz, bizim de futbolda ileri ülkelerden farkımız kalmadı diyor, hatta sihirbaz ayaklarla cümle alemi perişan ediyorsak, ne demeye Faroe Adaları gibi yüzde doksan beşimizin haritada yerini dahi gösteremeyeceği 57 bin nüfuslu bir ada takımına 2-1 yeniliyor, Avrupa’da mini minnacık bir prenslik olan Andorra’yı 90. dakikada bulduğumuz bir golle anca yenebiliyor, Ermenistan karşısında mağlubiyetten ucu ucuna kurtulup 1-1 berabere kalıyoruz? Hadi geçelim bir kalem Brezilyasını Arjantini’ni, neden hala Portekiz’i Almanya’yı İngiltere ‘yi İtalya’yı İspanya’yı şöyle göbeğimizi kaşıyarak evire çevire yenemiyoruz? Bunların bazılarına karşı kırk yılda bir elde ettiğimiz özel maç başarıları bizi nereye kadar mutlu ediyor? Dön dolaş futbolda orta düzey ülkeleri yenip, bir şekilde katıldığımız turnuvaların finalini neden biz oynamıyoruz? BİTMEYEN SORULAR Sorular bitip tükenmez lakin içlerinde en acısı o ki, neden Türk Milli takımında oynayan oyuncuların ağırlıklı yapısı yurt dışında yetişmiş, hazır gelmiş isimlerden oluşuyor? Her biri Türk evladıdır ve elbette milli takımı onurla temsil edecekler ama onlarla elde edilen günlük zaferler bizi dünya ölçeğinde gelişmiş bir futbol ülkesi yapmaya yetiyor mu yoksa günü kurtarmaya yönelik bir piyes midir yeşil sahaya kurulu tiyatro sahnemizde oynanan? Bu çocuklar da olacak, öbür çocuklar da elbet ama şurası muhakkak, ülkemizde futbol ancak ve ancak yenilikleri sürekli takip eden bilinçli bir alt yapı ağının kendi ekolümüzle birlikte hayata geçirilmesinden sonra çağ atlayacak. Çok şükür, epeydir şerefimizi bir şekilde kurtardığına inandığımız “şeref golü” günlerinden uzaktayız, ha keza bir –dokuz –bir taktiği ile gol yememeye çıkıp, beraberliği bile destan olarak anlattığımız günlerden de. Son dönemde ülke futbolu, yeterli olmasa dahi şerefli mağlubiyet günlerinden bugünlere bir şekilde başı gözü sağlam gelmeyi başardı. Bakalım buradan ileriye, futbol ve yaşama sinmiş şerefli mağlubiyetlerimizi tümden ortadan kaldırmak için neler yapacağız? Henüz kaybedilmiş bir şey yok. Kim bilir belki boş vermişlik garajına doğru yol alan tramvayın bir kenarından tutunmuş biletsiz yolcular olmayı terk edebilir, kazanmaya giden doğruların peşinden adam gibi koşmayı yeğleyen kişiler olarak, makulü herkesin bildiği normalde arayabiliriz. Şimdi bana “o normal nedir” derseniz, size başarı fidanlarının toprağına bugünden serpeceğiniz öz eleştiri, bilgi ve cesaretin bütünüdür derim efendim, çünkü bilmelisiniz ki bu saatten sonra karnımız tokturartık ucuz tiyatro izlemeye. Hakikaten tok.
 
Geri
Üst