Savaş bitti savaş bitti Gazze hariç

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
İşsizlik, güçsüzlük zamanlarındayız, konuşup duruyoruz, sessiz bir diyalog, hesaplaşma değil, belki iç dökmesi denilebilir. İçini dök ama ortalığı kirletme. Kendimizi hep birinci tekil konuşmaya, birinci tekil susmaya alıştırmıştık, öyle değil mi? Öyledir ama çiçek solar, renkleri kısa zamanda karanlığa karışır. Bak “savaş bitti” diyorlar, incecik damarlarında su kalmadı, yeşil yaprakları da solacaktı ya, uzasın ömrü o kırık vazoda dediler, uzasın bir gün daha, savaş da bittiyse. Ya rüyalar peşine düştüğümüz hayaller… savaş gerçekten bittiyse. Zamanı gelmedi mi? Rüyalar gizlendi, hepsi sis içinde kaldı. Kitaplara yazdığımız hikâyeler ne kadar gerçekti ne kadar hakikatli, bilmeyince bildirmeyince hepsi boşuna, hepsi uçup gitti mi şimdi, savaş bittiyse. Savaş bitti dediler ya bitti mi, bilmiyorum. Barış senin elindeydi, yere, çamura düşürdün, kirlendin sen de. Ekmeksiz, susuz, makineli tüfeklerin gez göz alanından çıkamayan, çaresiz sağa sola koşuşanları nasıl da unuttun. Bak, soluyor işte, solar, çiçeklerin ömrü kısadır, bizim de ömrümüz kısadır; insan ne kadar zayıf bir bilsen; suyu unutma, kuru toprağı, mavi siyah gökyüzünü, ölülerini nasıl gömdüğünü anımsa. “Hayat devam ediyor” her zaman geçerli kelimelerden bir klişedir. Tamam ama sen yaşarken gördüklerini, dışında kalsan da ayrıntıları hiç unutma. Olup bitenlere yabancı değildin, arada bir kendini yitirmedin mi? Sanki hepimiz sahipsiz malın mülkün peşindeyiz, çöküyoruz rantına, üstüne ya da ne zamandır çitle çeviriyoruz. Sonra öteki büyük yarımız, yaptığını almaya, anlamaya aklı da parası da yetmeyenler, “ben neyim, kimim ben?” der gibiyiz; kendi işimizin sonunu, sonucunu yaptığımız silahların nereye ateş ettiğini bilmiyoruz, kim yaptı üstümüzde patlayan bombaları, nasıl pahalı, ne kadar uzak, geçip gitti zaman içinde, unuttuk işte, iyice yabancıyız artık, geçti gitti. Savaş bitti mi dedi birileri, gerçekten savaş bitti mi? Nerede saklanıyordu o savaş baronu, nasıl da gizledi kendini, yüzüne, yeryüzüne, yerdeki, yerlerdeki yüzüne bak. Kim olduğunu biliyorduk, unuttuk sonra. Biraz deli ama kalbi temiz dediler, ışığı yansıyor alnında, bak ne kadar cesur, kulağından vuruldu bak dediler. Artık saldırmayacakmış dediler. Öyle değilmiş anladık, döküldü yüzünün foyası boyası; olup bitene, göçlere, göçenlere, göçmenlere öfkeli bir yüzle, nefretle bakıyor. Dağlardan, ovalardan, sınır kapılarından geçenler, çılgın denizlerle boğuşanlar, savaşın ölümcül gürültüsünden, açlıktan, sefaletten kaçıyorlar, sessizdirler, kimsesizdirler. Ya çocuklar, ölümü de bilmezler ki, yalnızca seziyor, kaçıyor ateşten, alevden. Saklanıyor, gündüz gece kuytularda, ne varsa tükendi, aç susuz hep yolda; duralım şurada, bir nefes alalım gecenin kuytusunda. O izliyor, “daha çok, daha yüksek, daha çelikten duvarlar” diye öfkeyle bağırıyor. Savaş bitti mi, kim söyledi bu inanılmaz cümleyi, biter mi hiç. Hem söyle bakalım, neden başlamıştı anlat? Onca füze, onca metal yığını, toprağa, yeşile, beton kentlerin üstüne neden yağdı? Neden başlamıştı, neden bitti onu da aracısız söyle, gizleme. Petrol mü, doğalgaz mı, altın mı, gümüş mü, denizin dibinde bekleyenler mi? Ne oldu peki geçen zamanda, bunca ölü yaralı neden, “bitti bitti, savaş bitti” diye bağıran, onu da söylüyor mu? Karanlıkta ışık bekleyen evimizi, suların neşeli şarkısını, şakırtısını özledik; kuşlar da derin susar susunca bilmez misin? Peki bu savaşın gürültülü sessizliği gerçekten bitti mi? O uzun, o karanlık cümleyi, silahların tıkırtısını, sessiz bir çığlık gibi yalnız yapayalnız, ürkek, tedirgin, korkulu gerçeği yalnızca aydının, gazetecinin sanatçı baykuşun cesur sesi bölüyordu. Kulakları hep ayak seslerinde; kandırmayın kendinizi, durmayın, hazır olun, toparlanın, geliyor, korkuyla resmini çizdiğimiz o tekinsiz, o sinsi, o belirsiz, gecenin karanlığında ne arıyor, yutacak belki de sesimizi dediler. Savaş bitti mi dedin sen, savaş hiç biter mi? O piyasacının düzeni, dümeni, alışverişi bitmeden ultra modern silahların ışıklı gürültüsü söner mi hiç... Ne çok konuştun. Ne yaptınsa kendine, kendin için; işimizi gücümüzü unuttuk, hep birlikte olmanın güvenli sığınaklarında yaşadıklarımız ağır bastı. O alacakaranlıkta, cehennem günlerinde su yoktu, toprak kuru, soğuk, havasız, kapkaraydı, unuttuk. Ama bu kaçmaktır diye konuşuruz arada bir, kendi kendimize, kendi aramızda, geceyi övmek gündüzü düşlemektir, geceyi bilmeyen günü gündüzü nasıl düşlesin? Bitmez bu savaşlar, bizi kandırma, o karanlıkta üstümüze üstümüze geliyordu uçakların kızıl ışıkları. Düştük işte yere, toza toprağa belendi yüzümüz, Bryansk mı burası, Kiev mi, Gazze mi, neresi hadi söyle. Bitti mi gerçekten, bittiyse bu bomba sesleri ne? İnsanın sorgusu, kuşkusu uzun sürüyor, çünkü ölümü dirimi kendinden biliyor, geçerli bir söz, bir yanıt bulamıyor. Kim açtı cehennemin kapısını? Geride, ölüler, yaralanmış yürekler kaldı. O karanlıkta yüreğimizden başka kimse bilmez, kimse bulmaz, kimse... Gece yutar her şeyi, her nesneyi, sonra kendini. Geceye güvenme, sabahı bekle. Unutma savaş bitse bile acılar kolayca geçip gitmez. Zorba gizlenir, ay ışığında fısıltılarla seslenir, karardı işte akşamın yüzü, saklan saklan kuytularına kentin, hani nerede, zifirî karanlıkta, git bak, bin suratlı zebaniyle nasıl baş edeceksin, yok mu başka umarın umudun. Git bak Gazze’ye bitmiş mi savaş gerçekten? Belki sen de sessizliğini gömdüğün geceye utanarak sığınırsın... Ne utanmak ne sığınmak, hayatını al sakla sen, nasıl yaşadınsa, sana o kaldı; başka bir şey yok, saklamak yok, unutmak yok… Ah sonsuz zaman içinde ömür geçip gider ne kadarlık yerimiz var ki şu derin uzayda, uzay zamanda. Hızımız ne ki yetişelim, solarak kendinden geçen güle; bak savaş bitti dur solma mı diyelim? Bitti mi gerçekten... kim bağırıyor böyle hiç suçlu sorumlu değilmiş gibi, “savaş bitti savaş bitti!” Sıkıntılı, körkütük bir umutla, nereye gitse, nereden gelse, nereye inse, nereye çıksa içinden geçen ışıklı sarışın sözlerle ne kadar beklerse beklesin, sanki varlığını yokluğunu, unutulmuş olanı, o karanlıkta, o yoğun, o kötücül siste, anımsayacak mı? Çaresizlik, kargaşa, gece güne döner gün geceye, hava kararır, yağmur başlar, söz tükenir, gül solar, solsa da al tak sen yakana; belki günü güneşi bekliyor, belki canlanacak, belki tan ışıyacak, geçip gidecek sonunda, en sonunda sönecek o fener, o keder. Hadi bırak artık tek başına konuşup durmayı, gecedir sabahı vardır, ne demişti Fikret; “Sabah olur tulu-i haşre kadar sürmez” geceler. Her zaman yeni kelimelerle anlattığın hikâye senin değil mi? Bekle, ama unutma kim olduğunu. Her gün sözlüğümüze esrarı içinde yeni kelimeler ekleniyor. Kara bir delik gibi derin sahte kelimeler. Hepsi gecedendir, hepsi savaşın, korkulu suskunluğun içinde mayalandı, ay da gitti sonunda, gece yuttu her şeyi. “Savaş bitti, savaş bitti” diye çığlık atıyor dünyanın delisi, “ben başlattım ben bitirdim” diye övünüyor, dünyanın yalancısı, peki ne oldu arada söylesene, bunca ölüm neden? Arsızdır sırıtıyor, bağırıyor, “ateşi kes ateşi kes, savaş bitti, savaş bitti...” “Ben bitirdim ben başlatmıştım zaten, kimse bilmez adımı hep değiştiriyorum güvenlik nedeniyle, kim o ölüleri ölümleri soran densiz, kurtuldu ya işte geride kalanlar... Savaş bitti diyorum işte hepinize, ufak tefek işler kaldı geriye… Gazze’dir, Afrika’da bir yerdir belki, Bitiriyorum işte başlattığımı, daha da başlatacağım gibi... Savaş bitti savaş bitti. Hepinizin gözü aydın... savaş bitti!”
 
Geri
Üst