‘Sağduyu Mutabakatı’nın Düşünsel Açmazları

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimleri için bağımsız olarak yeniden aday olması, mevcut UBP-DP-YDP koalisyon hükümetinin, en azından lafzen de olsa desteğini alarak, seçim kampanya ekibince ‘sağduyu mutabakatı’ olarak lanse edilmeye başladı. Sağduyu mutabakatı başlığı altında kamuoyuna yapılan açıklamaları ele alıp analiz ettiğimizde, Tatar’ın seçim kampanyasının belirli düşünsel temellere dayandığı; ancak özellikle Kıbrıs sorunu bağlamında ciddi açmazları barındırdığı anlaşılmaktadır. Öncelikle ‘sağduyu mutabakatı’ adlandırmasının, sağ cenahtaki UBP-DP-YDP koalisyon hükümetinin siyasal-ideolojik gelenekleriyle ve Cumhurbaşkanı Tatar’ın temsil ettiği görüşlerle uyumlu olduğunu kaydetmek gerekir. İsim tamlamasının tamlananı pozisyonundaki ‘mutabakat’ sözcüğü, hem uzlaşma hem de ittifak anlamına gelmektedir. Kıbrıs Türk siyasal kültüründe daha sıklıkla kullanılan ‘uzlaşı’ sözcüğü yerine, esasen Arapça’dan Osmanlıca’ya geçmiş olan ‘mutabakat’ sözcüğün tercih edilmiş olması, gerek Türkiye-KKTC ilişkileri bağlamındaki dönemin ruhuyla gerekse koalisyon partilerinin seçim ittifakıyla münasiptir. Nitekim kamuoyuna yapılan açıklamada, koalisyon partilerinin mutabakatının, günlük siyasetin ötesinde olduğu ve esas itibarıyla Tatar’ın temsil ettiği iki devletli vizyon konusunda olduğunun altı çizilmektedir. Dolayısıyla koalisyon hükümeti, esas itibarıyla Kıbrıs sorununun çözümü konusunda Tatar’ın savunduğu tez konusunda mutabık olup, devlete ve egemenliğe sahip çıkmayı ‘sağduyu’nun bir gereği olarak ileri sürmektedir. Peki, sağduyu nedir? Sağduyu kavramı, sanılanın aksine akla ve mantığa uygun olana değil, esasen sezgisel ve toplumsal yargılara gönderme yapmaktadır. Hayatla olan ilişkimizde çeşitli bilgi türlerine ihtiyaç duyarız. Hayatın çeşitli yönlerine bağlı olarak kimi zaman gündelik bilgiye, kimi zaman sanatsal bilgiye, kimi zaman dinsel bilgiye, kimi zaman da bilimsel veya teknik bilgi gibi farklı bilgi türlerini kullanırız. ‘Sağduyu’ denilen pratik yargıları, daha çok gündelik bilgi olarak kullanırız. Sözkonusu bilgi, toplumsal alışkanlıklardan, geleneklerden, kültürel değerlerden de beslenir ve toplumda genel kabul gören yargılara dayanır. Bu yönüyle koalisyon hükümetlerinin seçim konusunda kurdukları ittifakı, sağduyu kavramına dayandırmaları, sağ cenahın muhafazakar ve milli duyarlılığıyla örtüşebilir; ancak Kıbrıs sorunu gibi uluslararası boyutları olan karmaşık ve çetrefil bir meselenin çözümü için temel teşkil edebilir mi? -Kuşkusuz edemez! Kıbrıs sorunun gerek iç gerekse dış boyutlarını anlamak, analiz etmek ve normatif düzeyde çözüm önerisinde bulunmak sadece ‘sağduyu’ya dayalı bilgiyle mümkün değildir. Bir toplumun tarihsel olarak deneyimledikleri ve geliştirdikleri ortak yargılar, elbette önemlidir. Sağduyu günlük hayatımızdaki meseleler için pratik çözümler sunabilir. Fakat Kıbrıs sorunu gibi çok taraflı bir uyuşmazlığın çözümünde, uluslararası politika, uluslararası hukuk, siyaset bilimi ve anayasa hukuku gibi alanlarda bilimsel ve teknik bilgiye ihtiyaç vardır. Bütün bunlar ise bize sağduyudan çok duyusal ve rasyonel kaynaklardan beslenen bilimsel yöntemin gerekliliğini ima etmektedir. Salt sağduyudan hareket eden bir siyasal pozisyon, uluslararası politikadaki ve uluslararası sistemde değişen güç ilişkilerini ‘doğru’ okuyabilir mi? Sağduyu yerine, duyusal ve rasyonel bilgiye başvurulduğu takdirde, iki devletlilik tezinin sınandığı ve ne Rum tarafı ne de uluslararası toplum tarafından kabul görmediği rahatlıkla görülebilirdi. Orta Asya’daki Türk devletleri tarafından dahi resmi olarak desteklenmeyen iki devletlilik politikasını sağduyu ile temellendirmek neye hizmet etmektedir? Uluslararası toplum nezdinde geçerliliği olmayan bir tezin, gündelik bilgiyle ilişkili olan sağduyu kavramıyla temellendirilmesi, popülizmin bir aracına dönüşmektedir. O bakımdan sağduyu mutabakatı etrafında yürütülmeye çalışılan iki devletlilik politikası, bilimsel olarak sınandığına ve gerek Rum tarafı gerekse uluslararası toplum tarafından karşılık bulmadığına göre, açık veya örtük olarak KKTC’deki statükoya hizmet etmektedir. Bu mutabakata dahil olan koalisyon partileri, sağduyu mutabakatının her ne kadar günlük siyasetin ötesinde olduğunu deklare etseler de, üzerinde mutabık oldukları vizyonun, kendi statükolarının devamı için de hayati önemde olduğu inkar edilebilir mi? Ayrıca sağduyu mutabakatı, sağ cenahta yer alan siyasal partilerin cephe mücadelesini de çağrıştırmaktadır. Kampanya bu yönüyle, cumhurbaşkanlığı seçimlerini kutuplaştırma potansiyeli taşımaktadır. Kutuplaşmanın kıskacında yürütülen kampanya ise taraflar ‘dik duruş” denilen sekter pozisyonlarının çatışmasına, hoşgörüsüzlüğe, rakiplerin birbirini düşman olarak ötekileştirdiği bir iklime girebilir. Nihayetinde sağduyuya dayalı bilginin geçerliliği toplumsal pratikle sınanır; dolayısıyla sağduyu mutabakatının Kıbrıs sorununun çözümü konusunda önerdiği vizyonun geçerliliği de önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçiminde sınanacaktır.
 
Geri
Üst