Önce İslam’ın İtibarı

A

Admin

Yönetici
Yönetici
Bugün genelde din(ler)e yönelim açısından bir zayıflama ve dinin referans olma gücünde bir düşmenin olduğu sıklıkla dile getirilmektedir. Hatta bilhassa genç nesilde bu durumun bariz emarelerinin gözlemlenmektedir. Doğrusu böyle bir tespitin yaşadığımız çağın nitelikleriyle de bağlantılı olarak gerçekliği bulunduğunu söyleyebiliriz. Peki bunun sebeplerine dair soruyu nasıl cevaplandıracağız? Öncelikle post/modern çağda köşeli olanların, yargıların, doğru ve yanlışların eski anlam ve merkeziliklerini kaybetmesinin bir sonucu olarak kurumsal din de eski konumunu kaybetmiştir. Şimdi öznelliğin yükseldiği, spritüalitenin tavan yaptığı bir dinsellik revaçtadır ki, klasik dini söylemler birer meta anlatı olarak redde uğramaktadırlar. Burada esas üzerinde durmak istediğim husus ise İslam’ın müslümanlar tarafından temsilinde ortaya çıkan manzaradır. Tek başına hiçbir müslümanın yaptığı İslam’ın bütünsel bir temsili değildir; fakat İslam müslümanlarda temsil edilmektedir. Sosyal medyada sıklıkla dile getirilen “Müslümanlara değil İslam’a bakın” sözleri gerçekliği yansıtmamaktadır. Nihayetinde İslam denilince ortalama olarak gündelik hayatta müslümanların davranışları ve yaklaşımlarına bakılmaktadır. Nitekim Hz. Peygamber’in (SAV) kendi toplumunda en önemli sermayesi “güven”irliğin temsili olmuştur. Öyle ki, İslami söylemi kabul etmeyen müşrikler bile Onun doğruluğu ve güvenirliği hususunda şehadette bulunmuşlardır. Bilinmelidir ki bugün de insan ilişkilerinin en önemli sermayesi güvendir. Bu durumda müslümanların çağdaş dünyada kendilerine sormaları gereken soru; “müslümanlar ne derece güvenilir insanlardır?” şeklinde olmalıdır. İslam dünyasına bir bütün olarak bakıldığında acaba adalet, bölüşüm, insani değerler açısından durum nedir? Her yıl tüm dünyada yayımlanan İslamilik endeksinde müslüman ülkelerin durumu içler acısıdır. Sıralamanın üst taraflarında hep Batılı ülkeler yer alırken, bir müslüman ülke ancak 48. sıraya girebilmiştir. Böyle bir konjonktürde müslümanların İslam’ı bir referans göstermelerinin anlamı ne olacaktır? Sosyal medyaya baktığımızda özetle tüm sorunların İslam ile çözülebileceğine dair kuvvetli söylemler mevcuttur. Bu söylemler acaba birer retorikten öteye geçebilecek midir? Zira retorik düzeyde kaldığı sürece İslam’ın referans gücünün yükselmesini beklemek mümkün müdür? Nihayetinde yeni nesil ve İslam ilişkisine dair şikayetler sona erecek mi? Yine gündelik hayatta yaşadığımız sorunların her birine alt başlık olarak İslami çözümler önerisi getiren konuşmalar sosyal medyada yer almaktadır. Aslında her biri tikel bir tartışmaya denk gelen bu başlıklar, “çözüm islamdadır” şeklinde özetlenebilecek bir iddiaya sahipler. Fakat müslümanların imajı bu iddiayı karşılayabilecek durumda mı? Dikkati çeken bir nokta da, islam dünyasındaki gençlerin geleceklerini “islam”da ve müslümanlıkta bulmaları meselesidir. Bunun için gelecek projeksiyonlarında müslümanların pozitif imajlarla yer edinmeleri önem taşımaktadır. Nitekim müslüman coğrafyalarda göçlerin nihai varış noktası Avrupa ülkeleri olmaktadır. İşte tam da bu noktada, yeni nesillerin geleceklerini müslümanlıkta görüp görmedikleri sorusu üzerine ciddi düşünmek gerekmektedir. Aliya İzzetbegoviç; “Ben bir müslümanım ve öyle kalacağım; çünkü İslam benim için güzel ve asil olan her şeyin diğer adıdır” der. Elbette böyle bakış açısı İslam’a olan güvenin ifadesi olmak bakımından takdire değer. Fakat acaba “müslümanlar ne ile anılmakta, ne ile özdeşleştirilmektedir” diye sorsak alacağımız cevaplar ne olurdu? Unutmamak lazımdır ki, sloganlardan öte müslüman olarak yapılan her icraatın, İslam hanesine yazılan pozitif ya da negatif hesabı da bulunmaktadır.
 
Geri
Üst