Ölüm var, ölüm!

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
Cenazenin defninin hemen ardından evde Kuran-ı Kerim okunurken, sol tarafımda oturanlardan biri yanındakine “Senin emekliliğe ne kadar var, kaç yıl daha prim yatıracaksın?” diye sordu.

Cenazelerde mal mülk işleri çok konuşuluyor bizde.

Dünyevi işler üşüşüyor dillere…

Yakından tanıdığın birini toprağa verdiğin an, ölüm düşüncesini geride bırakıyorsun.

Ölüm düşüncesini atıyor ve “sigorta primi” hesabına giriyorsun.

Acelen ne birader!

İnsanoğlu çok tuhaf…

Bir yaşlı hastayı ziyaret ettim.

Beyefendi o kadar bunalmış ki “Serdar Bey, bazen ölsem de kurtulsam istiyorum, bu hastalık öyle sıkıntı veriyor bana!” dedi.

Hasta uykuya dalınca…

Hasta Beyefendinin kendisi gibi Yaşlı Hanımefendisi, “Serdar Bey” dedi,

“Şimdi bize bakmayan, ne haldeyiz diye sormayan evlâtlarımız var ya, bu adam gözlerini yumunca mal, mülk derdine düşerler. Hepsi buralara üşüşürler!”

*

Ne tuhaf bir dünya.

İnsanoğlu ne tuhaf.

Sanki hiç ölmeyecekmiş gibi.

*

Şöyle bir düşündüğünde “dünyalıkların” ne kadar boş olduğunu anlıyorsun aslında.

Birçok ölmüş, geride az ya da çok mal, mülk bırakıyor.

Mal mülk az da çok da olsa kalanların arasını bozuyor; bana az düştü, ona çok düştü muhabbeti oluyor genellikle.

Dünyada avuntu vesilesi çok; kimi şöhreti, makam- mevkii, maddiyâtı çok önemsiyor.

Övülmek, bahsedilmek istiyor.

Merhum Muallim Naci’nin “Marifet iltifata tâbidir, müşterisiz mal zâyidir!” cümlesi pek tutuluyor.

İnsanoğlu iltifat bekliyor; etrafındakilere müşteri kendisine satıcı gözüyle bakıyor.

Her şey “piyasa ekonomisi”ne dökülüyor.

Bu ekonomide, hasta da öğrenci de birer “müşteri” olarak görülüyor; hastane ve okul da birer ticarethane.

Esas olan “Kârı mümkün olan en yüksek seviyeye çıkartmak.”

Böyle olunca, ortada “hırs”tan başka duygu kalmıyor.

Bu hırs, yaşlanmış anne babayı hasta yataklarında “yalnız” bırakmaya yol açıyor.

Ölen mezara konur konmaz, hatta öncesinde “mal mülk hesabı” yaptırtıyor.

Bebeklerini bakıcılara bırakmayı “piyasa ekonomisinin getirdiği mecburiyet” olarak görenler, yaşlanmış anne babalarını “yalnızlığa” terk etmeye de bu gözle bakıyorlar.

Anne baba birer “yük” olarak görülüyor.

Mal varlığı, hatırı sayılır maaşı olmayan anne babaya bakmak isteyen de çok az oluyor!

Anne babalar yalnızlığa terk ediliyor.

Anne babalarını yalnızlığa terk edenler de yaşlandıklarında yalnızlığa terk ediliyorlar.

*

Kız çocukları, oyuncak bebekleriyle oynarken anneliğe hazırlanırlar ya…

Şimdi o çocukların büyümüşleri “anneliği” külfet olarak görüyor.

“Baba”ların eski saygınlığı kalmamış; onlar da aile reisliğinden çoktan vazgeçmiş, hayat yükünün ağır tarafını “hanımlara” yüklemiş durumda.

Ailelerin ellerine ne kadar para geçerse harcanıyor; ortalamadan fazla geliri olanlar mümkün olduğunca fazla alışveriş yapıyor.

Dolaplar giyilemeyen kıyafetlerle dolu.

İmkânını bulan ihtiyacı olmayan ürünlere para verip duruyor.

Cebinde para olmayan da “kredi kartına” dayanarak, diğerlerinden geri kalmamaya çalışıyor.

Ben…

“Allah kredi kartını icat edenden razı olsun!” diyeni bile gördüm bizim diyarlarda.

*

Biraz durabilsek…

Biraz tefekkür edebilsek…

Biraz “Sanki yedim” diyebilsek…

Biraz durabilsek…

Yok, olmuyor.

Olmayınca da her şey dert oluyor.

Emeli çok olanın elemi çok oluyor.

Derdi dünya olanın da dünya kadar derdi oluyor.

*

Öyle ki…

Biz Ankara’da makam için mevki için birbirlerini parçalayan tipler biliriz.

Kazılan kuyuları, kurulan tuzakları biliriz.

Bir makama gelen kendisine bu güzelliği yapanı yere göğe sığdıramaz…

Aynı kişi kendisini o makamdan aldığında ise demediğini bırakmaz.

*

Helâl olanı başarma azmi ile bir şeylere mutlaka ulaşma “hırsı” arasında dünya kadar fark var.

Elinden gelenin tamamını yapıp, sonucu Yüce Allah’a bırakma anlayışı ile ne pahasına olursa olsun kazanma hırsı arasında dünya kadar fark var.

*

Biz kalplerimizi bir kenara atıp “aklı” daha doğrusu “şeytanî aklı” rehber edinmenin acılarını yaşıyoruz.

Bunalımlarımızın çoğu “kalplerin” körelmesinden.

“Hırs” kalbi karartıyor.

Mezarlardaki ölülerle yataklarında inleyen hastaları unutuyoruz, sıramızı beklerken!
 
Geri
Üst