A
Admin
Yönetici
Yönetici
Dünya görüşü olarak anarşizm tersyüz edilmiş burjuva felsefesidir. LENİN Abdullah Öcalan’ın PKK’nin fesih kongresine gönderdiği ‘Perspektif’ başlıklı yazısında, Marxist terimleri, bilimsel kavramları ve tarihsel-toplumsal gelişmeleri sınıfsal temelden kopartarak yerli yersiz kullandığına, daha da kötüsü, biat kültürünün ona verdiği sınırsız güçle, örgüt arkadaşlarını aşağılamasına ve onlar üzerinde psikolojik baskı kurmasına şahit oluyoruz. Tabii en önemlisi de yukarıda sıraladığım geriliğinin ona kazandırdığı güçle (herkesin onu kültürlü ve bilen biri olarak kabul etmesini ve kendisine biat edilmesini amaçlayan geriliğiyle), Marx-Engel ve Lenin’i de aşan yeni sosyalist bir kuram yarattığını iddia eden, fakat 150 yıllık eski anarşist tezleri yeni ambalajıyla sunmaya çalıştığını görüyoruz. Aslında son yirmi yıldır geliştirdiği anarşist kuramının bir özetidir ‘Perspektif’ yazısı. Fakat hedef, bir an önce PKK’yı tasfiye ve kadrolarını ikna etmek olduğu için olsa gerek, sayısız psikolojik kırılmayı, eksikliği ve çelişkiyi de gizleyememiş. Önce birkaç örnekle bunlara bakalım: a- - Öcalan, kendisini “Kürdistan tarihinde sosyalist önderliğin inşası” (Giriş bölümü, sf.3 ) olarak ilan etmiş! “Muazzam bir söylem ve eylem gücüm var” (sf.3) diye devam etmiş fakat sonunda çıtayı yükseltmiş: “Böyle bir önderlik tarzım var. Sen Kürtlükten kaçamazsın. Kürtlük öyle kaçılacak bir şey değil. İnanılmaz numaralara başvuruyorsunuz, kırk takla atıyorsunuz, beni kandırmaya çalışıyorsunuz. Aynı şeyi devlet içinde söyledim. Beni kandıramazsınız! Ne yaparsanız yapın, karşınızda kandırılacak bir APO yok. Bunu PKK’ye, size 50 yıldır söylüyorum. İstediğiniz kadar beni mesihleştirin, canavarlaştırın kurtulamazsınız. 50 yıldır Önderlik böyle birşeydir.” (Kürt ve Kürdistan gerçekliği bölümü,sf.21) Vb. Yanılgılar: b- - “…, batı düşüncesi İbni Rüştü esas alır ve geliştirir. Bildiğimiz felsefi ve bilimsel devrimi yapar, …” (Doğa ve Toplum, sf.5) Öcalan, Batı Avrupa’da Rönesans, Reform ve Aydınlanmayı içeren süreci bir kalemde İbni Rüşt’e bağlamış. - Ayrıca Öcalan, tarihi sınıflarla değil kadınlarla başlatır: “Marx sınıflarla başlatır tarihi. Oysa sorunsallığın başlangıcı sınıfla değil, kadın toplumsallığı etrafında gelişir.” (Toplumsal Doğa ve Sorumluluk, sf.11) - Bir başka gariplikte; anaerkil toplumsal çağın bitip ataerkil toplumsallığın başlamasını Öcalan, şu şekilde açıklıyor: “Canı bağışlanması müthiş bir olay olduğu için Gılgamış destanı vücut buluyor. Gılgamış’ın farkı artık öldürülen bir erkek olmaktan çıkmasıdır. Öldürülen bir erkek olmaktan çıktıktan sonra bu destan vücut buluyor. Ve taşlara kazınıyor, tuğlalara yazılıyor, bugüne kadar gelen bir erkeklik çağı başlatılıyor. M.Ö. 4000’lerden M. Ö. 2000’lere Babil hükümranlık dönemine kadar egemenlik yavaş yavaş erkeğe geçiyor.” ( sf.11) ve noktayı koymuş: “Marx bunu sınıfsallaşmaya bağlar, oysa hiç gerek yok.” (sf.12) İsterseniz bu ‘geçiş olayını’ bir de Engels’ten dinleyelim: “ Servetlerin artışı, bir yandan aile içinde erkeğe kadından daha önemli bir yer kazandırıyor, bir yandan da bu durumu, geleneksel miras düzenini çocuklar yararına değiştirmek için kullanma eğilimini ortaya çıkarıyordu. Ama soy-zincirinin analık hukukuna göre hesaplanması yürürlükte kaldıkça, bu olanaklı değildi. Öyleyse, önce değiştirilmesi gereken şey buy du; ve öyle de oldu. ” (F. Engels, Ailenin, Özel mülkiyetin ve Devletin Kökeni, sf.67, SOL Yayınları, On Sekizinci Baskı) Görüldüğü gibi toplumsal koşulların gereği olarak, servetin babanın elinde toplanması analık hukukunun yani anaerkil dönemin sonunu getirdiğini Engels, sınıfsal ve sosyal nedenlerini ortaya koyarak, AİLE başlıklı bölümde genişçe ve örnekler vererek açıklıyor. Çelişkiler: c- - Öcalan, Doğa ve Toplum başlıklı bölümde daha önce dile getirdiğim “batı düşüncesi İbni Rüşt'ü esas alır ve geliştirir.” dediği Aydınlanma ile ilgili bu tespitini unutmuş daha ilerde gerçeği ağzından kaçırmış: “İşte batı bilimsel düşünce ile gelişti.” (Toplumsal doğa ve sorumluluk, sf.7) Yani İbni Rüşt ile değilmiş! -Öcalan’ın en büyük çelişkisi de kuramı ile yaşananlar arasındadır. Temel tez: her türden otoriteye ve devlete karşı çıkan ve komün örgütlenmesini vaaz eden önerileri içermektedir. Fakat bu tezlerin pratikteki yansımaları hiçte öyle gözükmüyor: 1-) kendisine otoriter olarak biat edilmesini istemesi; 2-) Rojava’da ki Kürd güçlerinin devletin ilahı olan ABD ile iş tutması(veya buna mecbur bırakılıp), yaşamda da komün örgütlenmesinin esamisinin okunmaması, sanırım Öcalan’ın dile getirdiği yarı anarşist yani anti otoriter içerikte ki kuramının pek samimi ve sahici olmadığını bize göstermektedir. ÖCALAN’IN KURAMI Burada Öcalan’ın tezlerini, Rojava pratiğinde ve anarşizmin temel tezleriyle olan ilişkisi içerisinde sergilemeye çalışacağım. Tabii bu ara teorinin de pratikte kimlerin yararına olduğuna da bakmış olacağız. Öcalan’ın sınıf savaşını ret eden ve düşüncesini çarpıcı biçimde yansıtan şu tespitine öncelikle bakmalıyız: “Tarihsel materyalizm sınıf savaşı yerine ‘komünü’ ikame etmeli. Sadece gerçekçi bir yaklaşım değil, sosyoloji biliminde de özgürlük düşünce ve eylemi sosyalizme geçişin en sağlıklı yolu değil midir? Sınıf çatışmasına dayalı tarihsel materyalizm ve sosyalizm tanımı yerine, devlet ve komün ikilemine dayalı bir tarihsel materyalizm ve sosyalizm alternatifinin daha doğru olduğuna inanıyorum. Marksizmi gözden geçirmeyi, bu kavram yerine gerçekleştirmeyi daha doğru buluyorum. Yani tarih bir sınıf savaşımı tarihi değil, bir devlet ve komün çatışmasından ibarettir. Marksizmin bu sınıf ayrımına dayalı çatışma teorisi reel sosyalizmin çöküşünün ana nedenidir. Eleştirmeye bile gerek yoktur.” (Tarihsel toplumda devlet ve komün ikilemi bölümün ilk paragrafı) Öcalan bu bölümün son cümlesini de şöyle kurmuş: “Marxizmin sınıf kavramı yerine komünü geçiriyoruz. Kropotkin’in Lenin’e karşı eleştirisi doğrudur. Bakunin’in Marks’a karşı eleştirisi doğrudur. Eksiktir ama doğrudur. Marksizm’i bu konuda mutlaka bir eleştiriden geçirmek gerekir. Marx Bakunin’i anlasaydı, Lenin de Kropotkin’i anlasaydı sosyalizmin kaderi kesinlikle başka türlü gelişirdi. Bu sentezi sağlayamadıkları için reel sosyalizm gelişti.” (Aynı bölümün son cümlesi) Öcalan, belli ki çatışan sınıfların varlığını inkâr ederek onların yerine siyasi ve sosyal iki kavramı (devlet-komün) yerleştirmeye çalışmış: ezen devlet ve ona karşı direnen komün! Öcalan’ın bahsettiği Bakunin ve Kropotkin’in ise, toplumcu anarşizmin kuramcıları olduğunu biliyoruz. Marx ve Lenin ile olan tartışmalarının ve yaptıkları eleştirilerin özü sırasıyla şudur: Örneğin Bakunin felsefesini, Umut Turgut Yıldırım doktora tezinde şöyle açıklar: “Bakunin’e göre yalnızca toprak mülkiyetinde değil tüm sosyal zenginliklerin de kolektivizasyonu gerekmektedir.” Yine Kropotkin ile ilgili de şu tespiti yapmaktadır: “anarkokomünizmde komün, ideal toplum düzenin temel birimi olarak kabul edilmektedir. Bu ideal toplum düzeninde kararlar yalnızca komünlerin ihtiyaçları doğrultusunda verilmektedir.” Öcalan, Marx ve Lenin karşısında bu iki anarşist kuramcıyı savunarak siyaseten nerede durduğunu bize göstermiştir. Şimdi de kısaca bunların Marx ve Lenin ile olan anlaşmazlıkları noktasına değinelim. Kendisini sosyalist olarak tanımlayan Bakunin, Marx’ı, siyasal iktidarın kazanılmasını ve devletin yıkılıp yerine proleter devletin kurulmasını savunduğu için eleştiriyor ve dahası Marx’ın: ‘üst yapı kurumları ekonomik-sosyal alt yapı kurumlarına bağlı olarak şekillenir’ diyen tezine karşı çıkıyordu. Dolayısıyla Bakunin, hem devletin baskı aracı olarak reddini hem de üst yapının alt yapı üzerindeki etkisini Marx’ın ret ettiğini düşünerek onu eleştiriyordu. Kropotkin de Lenin’i Sovyetler karşısında devleti tercih ettiği sanıyla eleştiriyordu. Ve tezinde: “anarşizmin ideal siyasal sitemine dair düşüncelerinde bireylerin gönüllü olarak oluşturduğu komünlerin kooperatifler üzerinden ekonomiye dâhil olduğu federasyon tipi örgütlenmeyi savunmaktadır” (Umut Turgut Yıldırım doktora tezinden). Sonuçta toplumcu anarşizm de her türlü otoriteye ve siyasal iktidarı almayı hedefleyen mücadele ve örgütlenmeye karşı çıkarak, Marxizmden tümüyle ayrılıyor ve bu mücadele ve örgütlenmenin yerine Komünün konulmasını savunuyordu. Sonuçta Öcalan, sanırım 1990 yılındaki SSCB’nin yıkılması sonrası yaşadığı şokun etkisiyle olsa gerek(ki bu yıkım tamamen Stalinizmin uygulamaları sonucu gerçekleşmiştir ve Lenin’in doğrudan değil dolaylı hatalarını içermektedir) bu anarşist tezlere dört elle sarılmış ve bu “çok değerli bir tespit” diyerek kendine puan bile vermiş. Ama Anarşist teorisyenlerden farkı, bu tezini Suriye Rojava bölgesinde ABD’nin yardımıyla uygulama alanına sokmuş olmasıdır. Bu sosyal yarı-anarşist tezin Rojava’da ki sonuçlarına da bakalım isterseniz. Öcalan tezinde ne diyordu: “tarih bir sınıf savaşımı tarihi değil, bir devlet ve komün çatışmasından ibarettir.” Bu nedenle de komün örgütlenmesi Rojava’da esas olmalı ve bize örneklerini sunmalıydı. Aksine ABD gibi devlete sırtını dayamış daha doğrusu buna mecbur bırakılmış bir realiteyle karşı karşıyayız. ABD-İngiltere-İsrail ve Batı devletlerle gerçekten bir komün örgütlenmesi yapılacağına inanan var mı aranızda? Daha çarpıcı olanı; ‘Bahçeli ve Erdoğan’ın paradigmasını destekliyorum’ diyen bir anlayış, bunlarla hangi komün örgütlenmesini yapacak ve onların devlet baskı ve şiddetinden Kürt ulusunu koruyacak? Sonuç olarak; Marxizmi savunan fakat aynı zamanda Öcalan'ın son Bahçeli-Erdoğanlı paradigmasını destekleyen Kürkçü ve Sarısözen gibi birçok sosyalistlere* de şok diyebileceğimiz bir mesajı var. Bu öfkeli mesajı aynen aktarıyorum: “Sosyalizm yandaşı olanların şunu çok iyi bilmesi gerekir ki, sadece dört yüzyıllık kapitalist geleneğin değil, beş bin yıllık uygarlık geleneğinin artık-ürün ve diğer sızdırmasının temel kurumu olan devlet eliyle sosyalizm inşa etmek, bunu savunmak bilerek yapılıyorsa faşizmdir, bilmeyerek alet olunmuşsa gaflet ve ihanettir.” ( DEMOKRATİK TOPLUM MANİFESTOSU KAPİTALİST UYGARLIK Maskesiz Tanrılar ve Çıplak Krallar Çağı, Sf. 178, Mezopotamya Yayınları, abç) A. Öcalan, her şeyi karman çorman ederek; emperyalistlerin bölgede İsrail benzeri bir KÜRT DEVLETİ kurulma projesini, PKK’lı arkadaşlarına devletsiz bir projeymiş gibi allayıp pullayıp sunmakla yetinmiyor, birde, Marxistlere, sosyalistlere, öfkesini kusuyor. Kürt proletaryası ve onun bilinçli ve kolektif iradesinin, Öcalan'ın devrim karşıtı çarpık burjuva anlayışının hakkından bir gün mutlaka geleceğinden eminim. *Öcalan’ın mesajı elbette ki tüm sosyalistleri içeriyor. Ne var ki onun projesini destekleyenler ile desteklemeyenleri ayırmak gerek. Bizler onun mesajlarının, projelerinin ne olduğunu bilen ve etkilenmeyen sosyalistleriz.