A
Admin
Yönetici
Yönetici
Dedim ya bugün zamandan kopacağım ve bu güzel mevsimde, bu yeşillikler okyanusunda kendimi hafifce esen samyeline teslim edeceğim. O nereye götürürse oraya gideceğim. Ve ormanda ikinci dik yokuşu tırmanıyorum ve dediğim gibi yaylaları görüyorum. Niyetim şu: ''O bakir kayalığın önünden geçen büklümlü yolda arabadan ineceğim ve kayalığın bağrındaki mini mağaraya tırmanacağım. Burayı tarif etmeyi o anki duygularıma bırakıyorum. Sağımda sarıçam ağaçları, solumda ise alabildiğine uzanan düz çayırlar ve ortasından geçen dere gözlerimi ve ruhumu dinlendiriyor. Sadece kuş sesleri ve hafifçe esen samyeli adeta beni çağırıyor: ''Arabadan in ve şu soğuk gözeden su iç!'' Ve inip gözeye doğru yöneliyorum. Hayır, çocukluğumuzda olduğu gibi şuradan bir nilüfer koparıp iki dizimin üzerine çömeleceğim ve bu sudan kana kana içeceğim. Nitekim duygularım galip geliyor ve ''hararet söndüren, dişleri doduran, otuz iki dişe kemençe vuran'' o sudan içiyorum. Şimdi bu satırları ve tasviri okuyanlardan bazıları belki dudak bükerek şöyle diyecektir: ''Kardeşim bırak böyle basit şeyleri tasvir etmeyi, alt tarafı bir gözeden su içmek...Bunlar da yazılır mı! Gıdıkla da güleyim!'' Öğle vakti yaklaşınca kayalıkları üstten gören o tepeye varıyorum.Niyetim burada mola verip kayalıkların bağrındaki o mağaramsı yere tırmanıp mitil atmak ve orada öğle yemeği yemek... Ve arabadan inip nevalemi alıyorum, tırmanmaya başlıyorum. Zeminden yaklaşık dört metre yükseklikteki o taraça şeklindeki mini mağaraya tırmanıyorum. İçeriye vardığımda sanki Ağrı dağı'nın tepesine varmış bir dağcı misali sevinçliyim. Bu ayrı bir hazdır, yaşamayan bilemez. Hani bir günün beyliği de beyliktir derler ya...Yapraklardan bir örtü hazırlayıp köfteyi ve üzüm ekmeği bir güzel yemeğe başlıyorum. Aşağıdaki vadiden akan çayın karşı kayalıklarda oluşturduğu yankıya kuşların sesi de eşlik edince müthiş bir haz duyuyorum. İçimden de şöyle diyorum: ''Bir battaniyem olsaydı belki bu gece burada kalabilirdim.'' Öyle ya ''kervan geçmez, kuş konar'' bu diyarda sadece boz ayılardan korkulur. Kurt buraya tırmanamaz zaten. vesveseyi beynimden atmaya çalışıyorum. Zira bu yerlerin aşinasıyım...Hani derler ya ''değirmende doğan sıçan gök gürültüsünden korkmaz!'' Benimki de o misal yani... Karnım doyunca o sıcakta bir an gözkapaklarım beni dinlemiyor ve ''şekerleme'' yapıyorum. O sırada bir ses ile uyanıyorum. Aşağıya baktığımda bir at arabası görüyorum. Arabacı bana el sallıyor...''Hemşeri selam, o terekte ne işin var? Nerden gelip nereye gidersin?'' Gülüyorum ve yola iniyorum...''Buraları çocuğuyum, bir garip yolcu da diyebilirsin. Geziyorum işte!'' Omuzuma dokunuyor...''Yoksa geceyi bu oyukta mı geçireceksin'' diye sorduğunda tebessüm ediyorum...''Neden olmasın, ama bir battaniyem olsaydı keşke!'' Uzaklara bakıyor...''Bahçecilikle geçimimi sağlıyorum. Onbeş sene öncesi buralarda silahlı adamlar dolaşırdı. Buradan geçmek ne mümkündü, şimdi şükür ki huzu var!'' Anlıyorum ne demek istediğini...''Bölücü terörden bahsediyorsunuz sanırım'' dediğimde başını sallıyor... ''Evet, ama kahraman askerimiz onları temizledi bu diyardan'' diyor. Ve bir süre sessizlik ve yüzüme anlamlı anlamlı bakıyor. Belli ki bir şey anlatacak. Ve aanlatmaya başlıyor...''Seneler önceydi, bir akşam buradan geçerken birden baktım ki ne göreyim, silahlı iki kişi senin oturduğun mağaradan çıkmasın mı! Betim benzim atmıştı!'' ''Eee?'' ''Eller yukarı dediler ve üzerimde ne varsa aldılar. Bir de arabamdaki meyvelerden aldıkça aldılar!'' ''Sonra?'' ''Allahtan canımı bağışladılar. Bizi görmedin tamam mı! İhbar edersen canınla ödersin deyip ormana doğru gidip gözden kayboldular!'' Ve arabasından bana kiraz verdiğinde parasını vermeye çalışıyorum, ama almıyor. Kendimi tanıttığımda bana sarılıyor...''Yolcu yolunda gerek'' diyerek veda ediyor.... Tekrar ''romantik balkon''uma tırmanıyorum, etrafı seyre dalıyorum. Biraz sonra inip bir yürüyüş yapıyorum. Bakıyorum ki gölgeler de yavaş yavaş uzamakta...Niyetim döneriyle meşhur cağilçe'ye varıp geceyi öğretmen evinde geçirmek. ''Suların göğsüne mehtap çökmeden yola çıkayım'' diyorum ve direksiyona geçip o büklümlü yollardan inmeye başlıyorum. Önümdeki kayalıklardan devasa bir kartal havalandığında ''ben de bugün senin gibi özgür bir kuşum'' diye bağırıyorum...