A
Admin
Yönetici
Yönetici
(Vatan, 10.11.1940, ss. 1 ve 3) Vatan gazetesinin 10 Kasım 1940 târihli nüshasında (s. 1), Yalman’ın makâlesi ile Ayel’in şiiri (s. 3), aynı sütûnda, alt alta konulmuştu… Yalman’ın “Tarihin En Büyük Adamını Hatırlarken” başlıklı makâlesi, “Tarihin en büyük adamı odur.” iddiâsıyle başlıyor ve her zamânki gibi, yine Cemâatdaşını Türk Milletine dayatarak bitiyor: “Atatürk’ün hatırası Türk milleti için ebedî bir bağ olacak, hiçbir hâdise, hiçbir tesir bu âhengi bozamıyacaktır. Atatürk’ün canlı misali, gelmiş, gelecek Türk nesillerine; kendi şahısları için değil, kendi yurtları için ve kendilerinden sonra gelecekler için çalışmak idealini ve aşkını öğretecektir. Atatürk’ün tarihte ilk olarak yükselttiği sulh meşalesi, karanlıklarda kalan insanlara yollarını gösterecek bir nur parçasıdır. Bize de, bütün insanlara da nur verdin, Atatürk, sen de nur içinde yat!” Hemen bu satırların altında, Edip Ayel ise, sayıklamıya devâm ediyor: “Lâyık onu tutsak biz ilâhlarla müsâvî! İlh…” Mütehakkim Zümre, varsın, “Ebedî Şef”ine tapınsın; ama, illâ ki bizi de ona taptırmak istiyor! Çünki biz bu dalâlete uydukça, o da bizi kukla gibi oynatmıya devâm edecek! *** “İnsanlar ölür, Türk’e ilâh olmuş er ölmez!” Edip Ayel, Fanatik Kemalistler nezdinde pek tutunan şiirini, değişik versiyonlarla, yânî bâzı tâdiller ve ilâvelerle tekrâr tekrâr piyasaya sokuyor: Necatigil’in Atatürk Şiirleri derlemesinde (1981: 55-56), onun yukarıda zikrettiklerimize benzer, fakat farklılıklar da ihtivâ eden bir dördüncü versiyonuyle karşılaşıyoruz. Başlık, ilkindeki gibi, “Ölmez”… Necatigil, bunu, 13 Kasım 1938 târihli Tan’dan ik̆tibâs ettiğini kaydetmiş. Lâkin o versiyonu, biz, yukarıda, fotoğrafıyle berâber araştırmamıza dercettik ve her iki versiyon birbirinin aynı değil… Bir kerre, ilki 18 mısrâ olduğu hâlde, ikincisi 24 mısrâ… Bu versiyonda da, yeni mısrâlarla berâber, dîğer üç versiyondaki bâzı mısrâlar ve ifâdeler tekrâr ediliyor, bâzları da tâdilâta uğruyor: Bilhâssa, Şâirin, ilkindeki “Mutlak, onu kem sözle anan varsa, o bir piç!” mısrâını, daha nezîh bir ifâdeyle değiştirmiş olması dikkati çekiyor: “Yoktur onu inkâr edecek… Varsa ne iğrenç!” Kezâ, “İnsanlar ölür, Türklüğe Allah olan ölmez!” mısrâı da, burada: “İnsanlar ölür, Türk’e ilâh olmuş er ölmez!” kılığına bürünüyor… Velhâsıl, Necatigil’in, bu farklı versiyonu Tan’dan iktibâs etmediği muhakkak… Bunun tam metni de şöyle: “Bitmez yasımız, içte kapanmaz yaramız tez, / İnsanlar ölür, bir koca tarih olan ölmez! / Solmaz o beniz, yok, o bakışlar yine mavi, / Lâyık onu tutsak biz ilâhlarla müsavi. / Göğsünde bu yurdun tütedurdukça ocaklar / Eksilmeyecektir ona kan ağlayacaklar. / Batmaz o güneş, yurdu aşıp tarihe dalsa, / Her Türk ATA’nın yolcusudur tek kişi kalsa! / Atmaz bir adım arkaya ‘Türküm!’ diyecek genç, / Yoktur onu inkâr edecek, varsa ne iğrenç! / Çiğnenmeyecek ömrünü vakfettiği ülkü, / Ahrette bulur, ölse de, ardında bu mülkü. / Ant içtik evet gitmeye gösterdiği izden, / Her gün tutacaktır o büyük Ruh elimizden. / Yok işte bakın ondaki nur ayda, güneşte, / On beş yıla sığdırdı o Dev, yüzyılı işte! / Gencim! diyen artık bir akistir o güneşten, / İçlerde yanan kutsal alev hep o ateşten. / Parlar o güneş, âlemi sonsuz gece sarsa, / Bir laht ona tarih, o anıt şanına darsa. / Bir dağdı aşılmaz, yüce gökten daha yüksek, / Yetmez, biz o insanla asırlarca övünsek. / En ünlü adamlar bile etsin ona gıpta, / Yansın ona âlem, yüreğinde kan akıp da. / Kalbimizdeki tunç heykeli gök çatlasa bölmez, / İnsanlar ölür, Türk’e ilâh olmuş er ölmez!” Bir başka “hezeyânnâmeler müellifi”: Aka Gündüz Devrin âdetâ birbiriyle iptidâîlik, müptezellik, pespâyelik yarışına çıkmış şöhretlerinden biri de, Aka Gündüz’dü. “Muharrir, Romancı, Şâir”, Komitacı, Ankara Meb’ûsu Aka Gündüz’ün (Enis Avni; Selânik, 1886 – Ankara, 7.11.1958), resmî teşvîkle açıkça putlaştırılan adamın -evvelâ Hakimiyeti Milliye, Kasım 1934’ten sonra Ulus ismini taşıyan- gazetesinde neşredilen iki “şiir” müsveddesi, fazla söze hâcet bırakmıyor… Aka Gündüz’ün birinci hezeyânnâmesi, “Kemalist Târih Tezi” ve “Güneş-Dil Teorisi” hurâfelerinden mülhemdir ve onlara pek uygundur: “Türkün üç boyu vardır; İnan! / Biri: (Ulu) dur; / Biri: (Ulutürk) tür; / Biri: (Atatürk)… / İnandım! / Ulu demek yeter, Türktür o; İnan! / Ulu Türkün bağrından Ulular Ulusu doğar: Kutluğ gibi… Oğuz gibi… Atila gibi… / Onlara (Ulutürk) derler. / İnandım! / Ulular Ulusu (Ulutürk) lerin Enulusu da (Atatürk) tür. / Otağı; evrenler bağrında yükselen Çankaya’dadır, bir… gönüller içindedir, iki…ölmezlik başındadır, üç… / İnandım! / Üç gez, yedi gez, kırk gez, sayılardan artık gez inandım! / (Türkata), vardır; kan! / Türkata, varlıklar yok iken vardı. / Yokları vareden odur. / İlksiz odur, sonsuz odur. / Kandım! / Buz dağlarını eritip, verim bağları eden, Türkata’dır. / Güneşe ışık veren, acunu güne seren, kafalara us ören odur. / Karanlıkları attı. Yeri, gökü yarattı. / Etten dile söz verdi. Türk diline öz verdi. Bu dil oldu temel dil. Binlerce yıl genel dil… Kan! / Kandım! / Yoku tuttu varetti, varı da bayar etti. / Güldür ki burcu tüter. Esinlercilen [?] eser. / Türkata derler ona. / İçindekini kovan uçmak onun değildir. İçindekini seven, yüceltip mutlu eden uçmakları o kurdu. Uçmakların tümüne bir at [ad] verdi: Türkeli! / Tüm uçmakların tek adı olan Türkeli’ni görmek istersen; Çankaya’dan yürü çık, Muratdağ doruğuna!... Kan! / Kandım! / Türkü ulu eden o. Ulu Ulus eden o. / Ulular Ulusu (Ulutürk) ler ondandır, o yarattı. / Balçıktan değil… Türkten yarattı. Türkü, ululuktan; Ulutürkleri Türkten yarattı. / Ulular ulusu (Ulutürk) lerin en Ulusu Kemal Atatürk’ü, Türkata yarattı. / Ama yoktan yaratmadı. / Kendinden yarattı. Özünden yarattı. Yaratıcılığından yarattı. / Çünkü: / Türkata’nın varolduğu, ilksiz çağlardanberi, Atatürk vardı. / Ey, beni okuyan! / Türk; Türkata’ya diye gelip, kol bağır açınca… gerekleşti ki Atatürk, Ege denizinin batıda köpükleştiği kıyılarda, gelip görünsün. / Dize gelen Türkü direltmek ve diriltmek için geldi… / Kan! / Kandım! / Üç gez, yedi gez, kırk gez… sayılardan artık gez kandım! / Bu içsesimi… Atatürk’ün Türk uçmaklarında ölmezliğe kavuşan anası, Zübeyde Anatürk işitsin!” (Akagündüz, “Üç Boy”, Ulus, 28.11.1934, s. 1) (Ulus, 28.11.1934, s. 1) Gazetenin şu manşetinden de anlaşılacağı vechiyle, Hakimiyeti Milliye ve Ulus gazetelerinin müessis sâhibi, “Büyük Şef”tir. Ulus’un işbu nüshasının 3. sayfasında, Burhan Belge de, (“Yarı – siyasal; Ulusumuz” başlıklı makâlesinde) - aynı vâkıayı têyîd ediyor: “Şimdi görüyoruz ki, bizim de adımızı koymuş: ULUS. Hakimiyeti Milliye – Ulus – ikisinin de manası büyük. İkisi de Onun gazetesi. İki adın ikisini de veren O.” Zâten Totaliter Rejiminin o prangalı matbûâtında “Mutlak Şef”e aykırı gelecek hiçbir şey neşredilemediğine göre, o, fiilen bütün matbûâtın da patronu idi… Binâenaleyh, Hakîkat endîşesi olmıyan bâzı kimseler, matbûâttaki bütün o tapınış şiir ve nesirlerinin “Mutlak Şef”in tasvîbi, irâdesi, bilgisi hâricinde intişâr ettiğini iddiâ etmekle, bedîhî hakîkati inkâr etmiş oluyorlar… Ne kadar ibretâmîzdir ki Kemalist tapınış metinlerinden birisi de işbu nüshada Aka Gündüz’ün (ki burada ismi bitişik yazılmıştır) başmakâlesi (“Üç Boy”) olarak boy gösteriyor! “Güneş-Dil” hurâfesinden mülhem ve bir o kadar abuk sabuk bir metin! (Hâmiş: Gazetenin resmî “İmtiyâz Sâhibi ve Başmuharriri” Falih Rıfkı Atay, “Umûmî Neşriyâtı İdâre Eden Yazı İşleri Müdürü” Nasuhi Baydar’dır -s. 8-.) *** “Tapkınlığına” mük̃âfâten Ankara Meb’ûsu tâyîn edilmiş Aka Gündüz’ün ikinci hezeyânnâmesi, “Ataput”a yönelmiş bir yakarış, bir zikirdir: “Yürekten Sesler: Atatürk / Cemal Reşid’e / Atatürk’ün tapkınıyız. Her şey (O) dur. Her yerde (O) var. Her gökte (O) eser. Her enginde (O) çağlar. / Biz (O) yuz, (O) biz. / Atatürk, benim değildir. / Atatürk, senin değildir. / Atatürk, onun değildir. / Atatürk: / Benimdir, senindir, onundur, acunundur, evrenselindir, geçmişlerindir, geleceklerindir, ilksizliğindir, sonsuzluğundur. / Her şeyde Atatürk. / Yerde O!... Gökte O!... Denizde O!... Varda O!... Yokta O!... Her şeyde O!... Atatürk! / Bize; bizi veren O! / Çökmüşken, direlen dizi veren O! / Hepimize, hepimizi veren O! / Atatürk! / Onun yüreği Okyanustur: Türk için; yat için; barış için; insanlık, insanlık, insanlık için köpüklenip, dalgalanır… / Her şey (O) dur; / (O) her şeydir. / Her şeyde Atatürk! / Yerdedir, göktedir, sudadır. / Alandadır, diktedir, pusudadır. / Görünmezi görür! bilinmezi bilir! duyulmazı duyar! sezilmezi sezer! ezilmezi ezer! / Hep, Her (O) dur! / Her şeyde Atatürk! / Elimizi yüzümüze; / Yüzümüzü gönlümüze; / Gönlümüzü özümüze kapıyoruz. / Biz sana tapıyoruz! / Biz sana tapıyoruz! / Her yerde… Her şeyde… her işde… her gidişte… hep (O)! hep (O) ! hep (O)! hep Atatürk! / Ey dilim! bu ne dildir? Bu dili acuna bildir! / Ah! Atatürk! Atatürk! Enbüyük’sün! Enbüyük! / Bir dizginsiz at gibi, bırak beni koşayım! Gösterdiğin kırana coşayım, ulaşayım! / Varsın! teksin! yaratansın! / Sana bağlanmayanlar utansın! / Ah! nolaydın, nolaydın… sade Türkün olaydın. / Altınsel oldun Atam! / Evrensel oldun Atam! / Mutlarla günler bana! / Umulmaz ünler bana! / Bu sesim: / İçten geliyor içten! / Beni sen yaratmadın balçıktan, kerpiçten. / Beni benden yarattın. Kendini bana kattın. Atam! Atam, Atatürk! Enbüyüksün, Enbüyük!” (Akagündüz, “Atatürk”, Ulus, 4.12.1934, s. 3) Bu hezeyânnâmeleri kaleme alarak şöhret olmuş, îtibâr görmüş bir muharrir ve şâir taslağı… Onlara sütûnlarında yer veren bir gazete… Bunları teşvîk̆ eden, bunlardan memnûniyet duyan bir Şef… Ona tapınarak yaşıyan bir rejim… Beşer nev’inin hemcinslerine tapacak kadar dalâlete batmış yüz karaları…