A
Admin
Yönetici
Yönetici
Bilindiği üzere 31 Mayıs 2010'da Gazze'ye insani yardım taşıyan Türk bandıralı Mavi Marmara gemisine İsrail komandoları baskın düzenlemiş, 10 Türk vatandaşı hayatını kaybetmiş ve onlarca kişi yaralanmıştı. Mavi Marmara (2010) ve Madleen Gemisi (2025) olayları, aralarında 15 yıl olmasına rağmen uluslararası hukuk, insani yardım, denizcilik özgürlüğü ve İsrail’in Gazze politikası açısından birçok ortak noktaya sahiptir.Madleen Gemisi olayı bir kez daha Filistin halkına uygulanan insanlık dışı muamelenin gözler önüne serilmesine de vesile olmuştur. Freedom Flotilla Coalition (Özgürlük Filosu Koalisyonu) tarafından organize edilen ve insani yardımları ulaştırmanın yanısıra İsrail’in uyguladığı ablukayı protesto etmek amacı ile 1 Haziran 2025 tarihinde İtalya'nın Sicilya bölgesindeki Catania limanından Gazze'ye doğru yola çıkan, adını Gazze'nin ilk kadın balıkçısı Madleen Culab'dan alan insani yardım gemisi Madleen 8 Haziran 2025 tarihinde, Gazze'ye yaklaşık 185 kilometre mesafede, uluslararası sularda İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) tarafından müdahale edilerek durdurulmuştur. Bu insani hareketin gönüllüleri tarafından gemide bulunan bebek maması, un, pirinç, bebek bezi, hijyen malzemeleri, su, arıtma kitleri, tıbbi malzemeler ve çocuklar için gerekli protez malzemeleri, adeta kaderlerine terkedilmiş Filistinlilere ulaştırılmak isteniyor ve unutulan, dünya gündeminde olmayan Filistin sorununa dikkat çekilmek isteniyordu. Ne var ki, İsrail’in hukuk dışı tutumları yolculuk devam ederken başlamış, İsrail insansız hava araçları (İHA) tarafından gemiye beyaz, tahriş edici bir madde püskürtülmüştür. İHA’larla gemiye tahriş edici madde püskürtülmesi, elektronik cihazlara yönelik saldırılar, müdahale sonrası gözaltı ve sorgulama sırasında zorla video izletme gibi eylemler, hukuki açıdan orantısız güç kullanımı ve kötü muamele niteliğindedir. Uluslararası hukuk açısından pek çok hukuk ihlalinin, insanlığa karşı suç ve savaş suçunun mimarı olan İsrail’in Madleen gemisine yönelik eylemlerinin de yalnızca siyasi değil, ciddi hukuki ve diplomatik tartışmaların odağına oturacağı ortadadır. Şöyleki ; 1. İsrail’in uluslararası sularda bir sivil gemiye müdahalesi, UNCLOS kapsamında Deniz Hukuku İhlalidir Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne (UNCLOS) göre, uluslararası sularda seyreden bir gemi başka bir devletin müdahalesinden muaftır. Madleen Gemisi, Gazze’ye yaklaşık 185 km uzaklıkta uluslararası sularda durdurulmuştur. Uluslararası hukukta, devletlerin egemenlik haklarını kullanırken, egemenlik hakkının sınırı ve Uluslararası Hukuk Dengesinin sağlanması oldukça önemlidir. Denizlerde egemenlik haklarını kullanmak, mutlaka uluslararası hukuka (UNCLOS, denizcilik teamülleri) uygun olmalıdır. İsrail’in bu müdahalesi, egemenlik hakkını aşarak denizcilik özgürlüğünü ihlal etmek anlamına gelebilir. 2. İsrail’in bu müdahalesi ile İnsani yardıma erişim hakkı ihlal edilmiştir. Madleen Gemisinin ana amacı insani yardım olup, insani yardımın engellenmesi – uluslararası insancıl hukuk ihlali niteliğindedir. İsrail askerlerinin uluslararası sularda sivil bir gemiye askeri müdahalede bulunması, hem uluslararası hukuku hem de insan haklarını ve uluslararası insancıl hukuku ihlal etmiştir. Uluslararası insancıl hukuk (IHL), silahlı çatışmanın etkilerini sınırlamayı amaçlayan bir dizi kuraldır. Silahlı çatışma sırasında devletlerin ve devlet dışı silahlı grupların sorumluluklarını ortaya koyar. -Bunun için şunlar gereklidir: -Silahlı çatışmalar sırasında insani yardımın hızlı ve engelsiz geçişi -Çatışma bölgelerindeki insani yardım görevlilerinin hareket özgürlüğü -Sivillerin (tıbbi ve insani yardım çalışanları dahil) korunması -Mültecilerin, tutukluların, yaralı ve hastaların korunması. IHL, çatışmalarda sivillerin korunmasına ilişkin 1949 tarihli Dördüncü Cenevre Sözleşmesi ile 1977 ve 2005 tarihli Ek Protokollere dayanmaktadır. Cenevre Sözleşmeleri, sivillerin savaş ortamında korunmasını zorunlu kılar. Madleen Gemisi, Gazzede bulunan Filistinlilere bebek maması, ilaç, su arıtma cihazları ve gıda taşıyordu. Bunların engellenmesi, sivillerin gıda ve sağlık hakkına kolektif bir engel oluşturarak sivillere yönelik kolektif cezalandırma niteliğindedir. Bu durum, Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin 33., 55. ve 59. maddelerine aykırıdır. Çatışmalardan, açlıktan, evsizlikten, ailesizlikten, sağlığa ve eğitim hakkına erişememekten dolayı savaşın ana mağduru olan Filistinli çocukların silahlı çatışmaların etkilerinden korunduğunu söylemek mümkün değildir. Avrupa Birliği’nin 2024 yılında çocukları silahlı çatışmaların etkilerinden korumayı ve onlara karşı işlenen suçların sorumluluğunu güvence altına almayı amaçlayan Çocuklar ve Silahlı Çatışmalara İlişkin Revize Kılavuz İlkeleri bu anlamda önemli belgelerdir. Cenevre Sözleşmeleri çerçevesinde sivil koruma, özellikle savaş ve çatışma ortamlarında sivillerin hayatlarının, onurlarının ve temel haklarının korunması anlamına gelir. Cenevre Sözleşmeleri(1949 ) ve özellikle 4 No’lu Sözleşme, sivillere yönelik insani yardımların engellenmesini yasaklamakta ve savaş ve işgal durumlarında sivillerin korunması için aşağıda bir kaçı belirtilen özel hükümler içermektedir. Madde 23 (c): “Taraflar, sivil nüfusun temel ihtiyaçları için gerekli olan gıda ve tıbbi malzemelerin geçişini engellemezler.” Madleen gemisinde taşınan insani yardımın engellenmesi, bu maddeye açıkça aykırıdır. Madde 27: “İşgal altındaki siviller, insanlık onuruna yakışır biçimde ve mümkün olduğunca az zorlukla korunmalıdır.” Gazze’ye uygulanan abluka ve Madleen’deki insani yardım engeli, sivillerin temel insani haklarını ihlal etmiştir. Madde 33
Kolektif Cezalandırma Yasağı) “Hiçbir taraf, sivil nüfusun herhangi bir bölümünü topluca cezalandıramaz.” Madde 55-56: İnsani yardımın engellenmesi yasaktır. Savaş altındaki bölgelerdeki halka gıda ve ilaç yardımı sağlanmalıdır. Madde 59: “İşgal altındaki bir ülkenin nüfusunun tamamı veya bir kısmı yetersiz bir şekilde besleniyorsa, İşgalci Güç, söz konusu nüfus adına yardım programlarını kabul edecek ve bunları elindeki bütün imkânlarla kolaylaştıracaktır. Devletler veya Uluslararası Kızılhaç Komitesi gibi tarafsız insani yardım örgütleri tarafından üstlenilebilecek bu tür planlar, özellikle gıda maddeleri, tıbbi malzeme ve giyim eşyalarının gönderilmesinden oluşur. Bütün Akit Taraflar bu gönderilerin serbestçe geçişine izin verecek ve bunların korunmasını garanti edeceklerdir.” hükmünü içermektedir. Abluka ve yardım engeli, dolaylı olarak kolektif cezalandırma olarak görülebilir. Yine 1977 tarihli Ek Protokol I, Madde 70: “Taraflar, sivil nüfusun yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamak için uluslararası insani yardımın serbestçe geçişine izin vermelidir.” Ek Protokol II, Madde 18: “Sivillere yönelik yardım ve tıbbi malzemenin engellenmesi yasaktır.” hükmünü içermektedir. Bu maddeler ışığında bakıldığında İsrail’in Madleen Gemisine müdahalesinde uluslararası hukuk ihlali olduğu açıkça görülmektedir. 3. İsrail, Devlet erkini kullanarak pek çok konuyu diplomatik yolla çözebilecek iken, Orantısız Güç Kullanımı ve Psikolojik Baskı uygulamaktadır. Barışçıl bir sivil misyon olduğu iddia edilen Madleen Gemisine müdahale, BM İşkenceye Karşı Sözleşmesi’nin 16. Maddesi; “İşkenceye varmayan ancak zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele veya cezalandırma oluşturan fiiller önlenecektir.” hükmü çerçevesinde psikolojik işkence kapsamında; "kötü muamele", "ağır insan hakkı ihlali" ve “işkence veya insanlık dışı, aşağılayıcı muamele” olarak değerlendirilebilir. 4. Madleen gemisi barışçıl bir protesto ve insani yardım hareketi olup, bu müdahale ile Seyahat Özgürlüğü ve İfade Özgürlüğünün Engellendiği düşünülebilir; Bu tür sivil eylemlerin engellenmesi, ifade özgürlüğü, toplanma hakkı ve seyahat özgürlüğünün ihlali olarak değerlendirilebilir. 5. Bayrak Devleti Yetki Hakkının İhlali Madleen, İngiltere bandıralı bir sivil yardım gemisidir. Uluslararası sularda bir gemi, bayrak devleti hukukuna tabidir. Bayrak devleti yetkisi, uluslararası deniz hukukunun temel ilkelerinden olup, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (UNCLOS) kapsamında güvence altındadır. Uluslararası sularda (açık denizlerde) seyreden bir gemi, kendi bayrağını taşıdığı devletin yetki alanındadır. Geminin iç düzeni, denetlenmesi ve cezai kovuşturmaya tabi tutulması yalnızca bayrak devleti (örneğin İngiltere) tarafından yapılabilir. Diğer devletlerin, bayrak devleti rızası olmadan bu gemiye müdahale etmesi hukuken yasaktır. Bunun istisnasını korsanlık, köle ticareti gibi açık suç durumlarıdır. Geminin 8 Haziran 2025'te uluslararası sularda İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) tarafından zorla durdurulması, yönlendirilmesi ve mürettebatının gözaltına alınması, İngiltere'nin egemenlik hakkının ihlali anlamına gelir. İngiltere’nin bu durum karşısında Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) veya Uluslararası Adalet Divanı (ICJ) nezdinde diplomatik ya da hukuki girişimlerde bulunup bulunmayacağı zaman içerisinde görülecektir. Ancak İsrail’in uluslararası sularda İngiliz bayraklı bir gemiye müdahalesinin Uluslararası hukuka aykırı olduğu, Bayrak devleti olan İngiltere’nin egemenlik yetkisinin ihlal edildiğini uluslararası davalarda daha önce verilmiş bulunan kararlarda görmek mümkündür. -Örneğin MV Saiga (No. 2) Davası – ITLOS, 1999; 1997’de Saint Vincent bandıralı bir tanker olan MV Saiga’nın Gine yetkilileri tarafından geminin Gine’de yasa dışı yakıt ticareti yaptığı iddiası ile, Gine karasularının ve Gine'nin yargı yetkisi dışında uluslararası sularda iken durdurulup mürettebatının gözaltına alınması davasında Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi tarafından 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi madde 292 çerçevesinde, uygun bir kefalet karşılığında Saiga’nın ve mürettebatının derhal serbest bırakılmasına karar vermiştir. Ancak, Saiga’nın Ukraynalı kaptanı hakkında Gine münhasır ekonomik bölgesindeki eylemler sebebiyle Gine Cumhuriyeti’nde hukuka aykırı ithalat, alım-satım işlemleri yaptığı gerekçesiyle Gine mahkemesi tarafından mahkûmiyet kararı verilme tarihi olan 17 Aralık 1997’ye kadar Saiga ve mürettebatı serbest bırakılmamıştır. Bu karar ile “Bayrak devleti” ilkesinin mutlaklığı ve önceliği teyit edilmiştir.Mahkeme kararına esas olan hüküm aşağıdaki gibidir: Madde 292 “Geminin durdurulmasına acilen son verilmesi ve mürettebatının acilen serbest bırakılması 1. Taraf devletlerden birinin yelkili makamları, diğer bir Taraf devletin bayrağını taşıyan bir gemiyi durdurduğunda ve gemiyi durduran devletin, işbu Sözleşmenin makul bir teminatın veya diğer mali bir garantinin yatırılması halinde geminin durdurulmasına acilen son verilmesini veya mürettebatının tulukluluk halinin sona ermesini öngören hükümlerine riayet etmediği iddia edildiği takdirde, durdurmaya veya tutukluluk haline son verilmesi sorunu, taraflarca ortak anlaşma ile tespit edilen bir divana veya mahkemeye götürülebilir; geminin durdurulması veya mürettebatın tutuklanması tarihini takip eden 10 gün içerisinde anlaşma olmazsa; bu sorun, taraflar başka türlü karar vermedikçe, durdurmaya veya tutuklamaya başvuran devlet tarafından, 287. maddeye göre kabul edilen bir divana veya mahkemeye veya Deniz Hukuku Uluslararası. Mahkemesine götürebilir. 2. Geminin durdurulması kararının kaldırılmasına veya tutukluluk halinin sona erdirilmesine ilişkin talep, ancak bayrak devleti veya onun namına yapılabilir. 3. Divan veya mahkeme derhal bu talebi inceleyecek ve daha sonra geminin sahibi ve mürettebatı hakkında yetkili ulusal merciler önünde bir dava açılması hususuna halel gelmeksizin, yalnızca durdurulma kararının iptali veya tutuklamanın kaldırılması sorununu ele alacaktır. Durdurmaya veya tutuklamaya başvuran devletin yetkili makamları, her zaman, geminin durdurulmasını kaldırma veya mürettebatı serbest bırakma konusunda yetkilidir. 4. Divan veya mahkeme tarafından tespit edilen teminat veya diğer mali garanti yatırılır yatırılmaz gemiyi durduran devletin yetkili makamları, divanın veya mahkemenin durdurmanın veya tutuklamanın kaldırılmasına ilişkin kararına derhal uyacaklardır.” -Örneğin; Rainbow Warrior Olayı – ICJ Tahkimi, 1985 ; 1985’te Greenpeace’e ait “Rainbow Warrior” gemisi, Fransız nükleer testlerini protesto etmek için Yeni Zelanda limanındayken, Fransız ajanları tarafından bombalanarak batırılmış ve bir kişi ölmüştü.. Yeni Zelanda tarafından bu olayın üzerine Yabancı bayraklı gemiye saldırı ve egemenlik ihlali nedeniyle yapılan müracaat üzerine BM Tahkim Paneli tarafından verilen “Fransa’nın Yeni Zelanda’nın egemenlik hakkını ve liman güvenliğini ihlal ettiği” yönündeki karar üzerine Fransa özür dilemek ve tazminat ödemek zorunda kalmıştır. Bu karar da Devletlerin, başka bir devletin bayraklı gemisine yönelik hukuk dışı müdahalelerin uluslararası hukuk açısından korunmayacağının bir kanıtıdır. -Örneğin; M/V “Virginia G” Davası – ITLOS, 2014 Panama bandıralı gemiye, Gine-Bissau’nun münhasır ekonomik bölgesinde, karasuları dışında durdurulup el konulması olayında, Bayrak devleti ilkesinin karasuları dışında geniş bir uygulama alanına sahip olduğu vurgulanarak, “Ekonomik bölge dahi olsa, müdahale için açık tehdit ya da cezai suç şüphesi gereklidir” denilmek suretiyle, Bayrak devleti Panama’nın denetim hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Bundan sonraki süreçte gözler UCM (Uluslararası Ceza Mahkemesi) ne çevrilecektir.2002’de kurulan UCM, savaş suçları, insanlığa karşı suçlar, soykırım ve saldırı suçu gibi en ağır uluslararası suçları yargılamaktadır. Bu olay da UCM'nin Gazze'deki savaş suçları ve insanlığa karşı suçlarla ilgili yürüttüğü soruşturmalarla doğrudan ilişkilidir. Uluslararası toplumun bu tür olaylara karşı duyduğu tepki, UCM'nin rolünü ve önemini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Özellikle sivillere insani yardımın engellenmesi gibi eylemler Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından verilen kararlarda yerini almıştır. UCM'nin yetki alanını belirleyen ve suçları tanımlayan, temel dayanağı olan Roma Statüsü Madde 8’e göre: "Sivillere yönelik insani yardımın kasten engellenmesi, aç bırakma yoluyla sivil nüfusun hedef alınması, savaş suçu sayılır." Sivil nüfusu aç bırakmak suretiyle hedef almak, özellikle gıda ve ilaç gibi hayati maddelere ulaşımı engellemek savaş suçu sayılmaktadır. Madleen gemisi sivil halka gıda ve sağlık yardımı götürmek hedefi ile yola çıkmış olup, İsrail’in bunu engellemesi Roma Statüsü Madde 8 uyarınca savaş suçu kapsamında görülebilir. İsrail’in Gazze’de uzun süredir uyguladığı abluka ve bu bağlamda Madleen gemisine müdahalesi, sivillere karşı sistematik ve yaygın saldırılar, kolektif cezalandırma niteliği taşıdığı iddiasıyla Roma Statüsü Madde 7’ye göre insanlığa karşı suç oluşturabilir. Madleen Gemisi olayındaki belgeler (gemi kayıtları, mürettebat tanıklıkları, video görüntüleri), bir UCM davasında delil olarak kullanılabilir. UCM, bu tür olayları incelemeye alma, ön soruşturma başlatma, gerekirse tutuklama emri çıkarma yetkisine sahiptir. UCM, Filistin (Palestina) Devleti'nin başvurusu üzerine Gazze'deki olayları inceleme yetkisine sahiptir.Bu bağlamda, Madleen Gemisi Olayı, UCM'nin ön soruşturma başlatabileceği bir durumdur. Devam eden soruşturmaların genişletilmesi mümkündür. Keza UCM, 2024 yılında, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında Gazze'deki savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar nedeniyle tutuklama emirleri çıkarmıştır. Bu suçlamalar arasında, sivillere yönelik kasıtlı açlık uygulamaları, öldürme, zulüm ve diğer insanlık dışı eylemler de yer almaktadır. Madleen Gemisi Olayı, uluslararası deniz hukuku, insan hakları hukuku ve uluslararası ceza hukuku açısından önemli bir örnek teşkil etmektedir. Uluslararası toplumda geniş yankı bulmuş ve çeşitli hukuki tartışmalara yol açmıştır. UCM'nin bu olayı incelemesi, uluslararası hukuk normlarının uygulanabilirliğini ve etkinliğini test etmek açısından kritik bir öneme sahiptir. Öyle görünüyor ki uluslararası hukukun uygulanabilirliğinin ve etkinliğinin test edileceği yeni bir süreç yaşayacağız. Bayrak Devlet olan İngiltere’nin İsrail’e karşı sert tepkisi, BM Güvenlik Konseyi ve Genel Kurul’da konunun gündeme taşınması, diğer Avrupa ülkeleri ve Norveç’in desteğiyle uluslararası koalisyonun oluşması dünya gündeminde yeniden Filistin davasının tartışılmasına ve gündeme gelmesine vesile olmuştur. Madleen insani yardım konusunda hedefine ulaşamasa da sonuçta diplomatik ve siyasi anlamda hedefine ulaşmış Filistin davasına önemli bir katkı sağlamıştır. Kaynak: -Dördüncü Cenevre Sözleşmesi (1949) ve Ek Protokoller (1977) Resmi BM sitesi: -Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) sitesi: -Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (UNCLOS) BM Deniz Hukuku Metni: -Roma Statüsü (Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü ICC resmi sitesi: -“International Humanitarian Law” – Jean-Marie Henckaerts, Louise Doswald-Beck ICRC tarafından hazırlanan rehber. -“The Law of Armed Conflict: International Humanitarian Law in War” – Gary D. Solis -“The International Law of the Sea” Yoshifumi Tanaka,İngilizce çeviri Donald R Rothwell ve Tim Stephens -İnsani hukuk ve savaş hukuku kaynaklarının merkezi: -Cambridge Core ve Oxford Academic -Avrupa Birliği resmi veb sitesi: -BM Güvenlik Konseyi kararları, UCM raporları ve uluslararası mahkemelerin kararları -BM İnsan Hakları Konseyi ve İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) raporları