A
Admin
Yönetici
Yönetici
Hemen hepimiz, başarıya ‘izafi’ bir çerçeve çiziyoruz! Herkes için genel geçer nitelikte bir başarı tanımı bulabilen var mı? Almanların ‘Zeitgeist’ diye tariflediği ve dilimize ‘zamanın ruhu’ şeklinde çevrilen olgu, bizde coğrafyayla da rabıta içerisinde bir tecelli üretiyor. Haliyle bizdeki tarihsel olaylar, onlardakinden de ‘daha yüksek bir kesinlik’ ile ‘rastlantı’ içermiyor. Bireysel veya örgütlü olarak ortada bir ‘başarı’ temsili var ise şüphe ve şaibeyle yaklaşmak yalnızca mesleki bir seçicilik değil sosyal bir zorunluluk olarak önümüzde duruyor. Çünkü takvim 2025’i veya bir başka deyişle 21’inci yüzyılı gösterse de bırakınız bölgeleri veya şehirleri mahalleler arasında bile çağ farkı yaşandığı görünüyor. Haliyle ‘çağdaşlık’ bir eşitlenme değil ayrıştırıcı bir kimliklenme şeklinde tezahür ediyor. *** Yönetim düşünürü P. Drucker, ‘Çağdaş Örgüt İstikrarsızlaştırıcı Bir Rol Oynamalıdır’ adlı fikrini şöyle savunuyor: “Ancak dinamik dengesizlik içindeki bir toplumda istikrar ve bütünlük sağlanabilir.” “Toplum, topluluk ve aile muhafaza edici kurumlardır. İstikrarı muhafaza etmeye ve değişimi engellemeye ya da en azından yavaşlatmaya çalışırlar. Bununla birlikte insan zihninin ürettiği teorilerin, değerlerin ve kavramların yaşlandığını, esnekliğini yitirdiğini, çağın gerisinde kaldığını ve rahatsız edici hale geldiğini de biliyoruz. Fakat Thomas Jefferson’un önerdiğinin aksine, her yeni kuşakta yeni ‘devrimler’ çözüm değildir. ‘Devrim’in bir başarı ve yeni doğan güneş olmadığını biliyoruz. Devrimler, eskimeye bağlı çürümenin, düşüncelerin ve kurumların iflas etmesinin ve kendini yenilemedeki başarısızlığın bir sonucu olarak ortaya çıkar. Bir kurumun-bir devletin, üniversitenin, işletmenin, işçi sendikasının, ordunun- sürekliliği sağlayabilmesinin tek yolu, yapılanmasına sistemli ve organize yenilikçiliği dahil etmektir. Ürünler, süreçler ve hizmetler gibi kurumlar, sistemler ve politikalar da eninde sonunda ömürlerini tamamlarlar. Bu, hedeflerine ulaştıklarında gerçekleşir; ya da hedeflerine ulaşmakta başarısız olduklarında. Dolayısıyla yenilikçilik ve girişimciliğe, ekonomide ve işletmelerde olduğu kadar toplumda ve kamu hizmet kurumlarında da ihtiyaç vardır.” (Gün gün Drucker/S.46) 20’nci yüzyılın ikinci yarısı itibarıyla ‘egemen dünya’, ‘yaratıcı yıkım’ denilenin bugün teknolojiden öte bir hedefe doğru ilerlemesinin gerekliliğini tartışıyordu. Şimdi eyleme döküyor… İşte bugün küresel çapta ‘zamanın ruhu’ olgusu, bir yönüyle arınma bir başka açından ise yeniden bedenlenme yaşıyor. Salt ekonomide, siyasette, bilim ve teknolojide değil global ölçekte toplumda yeni bir bedenlenme ve yeni bir sosyalizasyon vaat ediliyor. Kapitalizm, düne kadar politik sistemler ve ekonomide ‘kendini yeniden üretme becerisini’ gösteriyorken artık toplumda da bunu başarmaya çalışıyor. Ne yazık ki bizler, bu ‘yeni’ olan karşısında ‘edilgen’ bir halde konuşlanıyoruz; izleyici, uyumcu ve katılımcı… ‘Yeni’ olanın cazibesi bizi, ‘edilgen’ halimize yabancı ve kör kılıyor. Düşük zekalı ve kullanışlı yığınlar olarak sınıflandırılıyor; her birimiz için seçilim, doğalın ötesinde konformizm/uyumculuk temelli şekilleniyor. Suni tatminler ile avunan bu yığınlar, robotsu insanlar ile insansı robotların uyumunu tasarlıyor. *** Değişimler çağında başarı nedir? Nerededir? Kendimce iddiam, her çağ için geçerli olan başarı sırrı, ‘bireyin yahut toplumun neye layık olduğunu bilmesi’ durumudur. Elbette bu noktada ‘layık olduğuna rıza göstermesi’ de gerekmektedir. ‘Edilgenlik’ hiçbir alanda ve anlamda layık olmadığımız bir durumdur! Bağımsızlık fikrine inanlara ve bağımsızlığın bedelini ödeyenlere saygıyla…