A
Admin
Yönetici
Yönetici
Kul, hiçbir hakkı olmayan, hükümdara, hakim güce karşı kadavra şeklinde bağlı olan, hükümdarın mülkiyetinin bir parçası konumunda olan kişidir. Kul statüsünün bir üst tabakasını tebaa oluşturmaktadır. Tebaa olanlar bazen dini bir birlik olmakla birlikte hükümdara belirli anlaşmalar dahilinde sadakatlerini sürdürürler. Monarşi yönetimlerinde tebaa, hatta cemaat statüsü içinde orta halli, isyankâr olmayan, belirli şartlarda kendilerini ifade edebilen yapıları bulunmaktadır. Türkiye’de bu yapının özelliklerini taşıyan insan sayısı fazladır. Bunun üst yapısını vatandaşlık oluşturmaktadır. Bu yapıda olanlar bireyselleşmiş, özne olan, haklarını arayan, eleştiren, daha iyisini isteyen, özgürlüğünden taviz vermeyen bir anlayışa sahiptirler. 19. yüzyılda Osmanlı’da vatandaşlarının birçoğu kul seviyesinde olmakla birlikte, orada tebaa seviyesinde olan, hatta bugünkü vatandaşlardan daha bilinçli bireyler bulunmaktaydı. Cumhuriyet fikrinin temelleri Osmanlı’nın son yüz elli yılında atılmıştı. Cumhuriyet fikri bu ülkeye aniden gelmemiş, bu uğurda on binlerce kişi çok büyük mücadeleler vermiştir. Savaşlar Osmanlı’da sadece halkı değil, fikir dünyasındaki bütün düşünürlerimizi de perişan etmişti. Cumhuriyetimiz, çoğu kul ve tebaa kültürüne sahip, savaşlardan yorgun ve fakir düşmüş insanlarımızla kurulmuştur. Bunların haklarını toplu isteme ve bunu dile getirme kabiliyetleri ve şansları yok denecek kadar azdı. Yöneticinin padişahlıktan başka vasfının olabileceğini düşünemeyen kişilere demokrasinin nimetini sunmanın zor olduğunu bilen Cumhuriyet kurucuları, toplumun hayatına çok partili sistemi getirmeden önce onları belirli düşünce kalıplarına sokmanın gerekli olduğuna inanmışlardı. Cumhuriyet kurulduğu zaman yöneticiler, vatandaş bilinci olmayan bu kitleleri eğitmenin, onları çağdaş, Batılı bir hâle dönüştürmenin gereğine inanmış, bunun için Anadolu’da topyekûn bir eğitim seferberliği başlatmıştı. Fakat buradaki eğitimle bir kimlik oluşturmaktan ziyade insanımızı Batılı gibi yetiştirmek amacı güdülmüştü. Bu bağlamda insanların şekillendirdiği bir Cumhuriyetten ziyade, Cumhuriyetin şekillendirdiği bir insan topluluğu oluşturulacaktı. Bu topluluğun belirli bir şekilsel ve zihinsel kalıbının olması gerekliydi. Onlar kendilerine göre laiklik, kendilerine göre vatandaşlık tasvirleri yapmaktaydılar. Batılıların, Türkiye’nin adının Cumhuriyet olmasına rağmen, yönetim sisteminin Sovyetler Birliği gibi diktatörlüğe benzediği şeklinde eleştirmeleri neticesinde Serbest Cumhuriyet Fırkası, 12.08.1930 yılında Mustafa Kemal Paşa’nın isteği ve yönlendirmesi üzerine o dönem Paris Büyükelçisi olan Ali Fethi Okyar tarafından kurulmuş, İzmir Belediye seçimlerinde halkın Serbest Cumhuriyet Partisine aşırı rağbet göstermeleri neticesinde bu parti 1931 yılında kapatılmıştır. Bu olay neticesinde CHP kendi kitlesini yaratmak, yeni nesli Cumhuriyete ve CHP kültürüne adapte etmek için projeler geliştirmiş, 1931 yılında Türk Ocakları kaldırılarak onun yerine Halkevlerini kurmuş, halkı ideolojik olarak şekillendirmeyi, laik devrime uygun, Batılı bir görüşe sahip bireyler yetiştirmeyi amaçlamıştır. Bu doğrultuda 1935 yılına gelindiğinde Türkiye genelinde 478 halkevi, 4500 halk odası kurulmuştur. Bir yandan Çığır, Ülkü, Varlık dergileri vasıtasıyla entelektüel bir çevre oluşturmak için çabalar harcanmış, diğer taraftan Köy Enstitüleri kurularak orada binlerce öğretmen mezun edilmiş ve o öğretmenlerin milyonlarca CHP tabanlı vatandaş yetiştirmesi amaçlanmıştır. Cumhuriyet 1923 yılında kurulmasına rağmen çok partili seçim 21 Temmuz 1946 yılında yapılmıştır. Fakat bütün bu şartlar altında Türkiye’de ne kadar insanın kul, ne kadarının tebaa, ne kadarının vatandaş seviyesinde olduğu tartışma konusu olmuştur. Bu zemin bugün bile istenilen seviyede değildir. Her siyasetçi bulunduğu zemine göre kendi seçmenini kolayca kanalize edebilmektedir. Hâlbuki bu durumun çok zor olması gerekmektedir. Demokrasinin özü, bireylerin hangi parti olursa olsun, vatandaş fikrini benimsemiş olmalarında, bir düşünceye, bir lidere kul seviyesinde değil, eleştirel bir duruş tarzında yaklaşabilmelerinde yatmaktadır. Kulluk sadece Allah’adır, arta kalan her şey eleştiriye açıktır.