Küresel Isınma ve Bilimsel Verilerin Politika Üzerindeki Etkisi

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
Dünya, bugüne kadar eşi benzeri görülmemiş bir iklim krizinin eşiğinde. Bilim insanları, atmosferdeki sera gazlarının artışı, sıcaklık yükselişleri ve doğa olaylarındaki ekstrem değişiklikler konusunda onlarca yıldır uyarıyor. Ancak bu uyarılar, siyasi karar alma mekanizmalarında ne kadar karşılık buluyor? Bilimsel veriler apaçık: Küresel ortalama sıcaklıklar 1900’lerden bu yana yaklaşık 1,1 derece yükseldi. IPCC’nin 2021 raporuna göre, eğer küresel ısınma 1,5 dereceyi aşarsa, okyanus seviyeleri ciddi şekilde yükselecek, kuraklık ve aşırı hava olayları katlanarak artacak. Karbondioksit (CO2) emisyonları 2010’larda önceki on yıllara göre %2.6 artış gösterdi. Türkiye’de de bu küresel değişimlerin etkileri her geçen yıl belirginleşiyor. TÜİK verilerine göre; 2000-2020 arasında Türkiye’de sıcaklıklar ortalama 1,5 derece arttı ve özellikle güney ve güneydoğu bölgelerinde sıcaklık artışları daha şiddetli seyretti. Aynı dönemde kuraklık riski artarken, Ege ve Akdeniz’de 2023’te yaşanan rekor orman yangınları iklim değişikliğinin somut yansımaları olarak kayda geçti. Su kaynaklarında da ciddi azalma var. DSİ raporlarına göre, Türkiye’de yerüstü su kaynaklarının yıllık toplam kullanılabilir miktarı azalırken, nüfus artışı ve tarımsal su kullanımı baskıyı büyütüyor. Bu durum özellikle GAP bölgesi ve İç Anadolu’da su kıtlığına yol açıyor. Peki, bilim insanlarının bu uyarıları politika sahasında ne kadar karşılık buluyor? Türkiye, Paris İklim Anlaşması’nı 2021’de onayladı, ancak karbon emisyonlarını azaltmaya yönelik somut ve bağlayıcı politikalar hâlâ sınırlı. Fosil yakıtlara yüksek bağımlılık ve kömür santrallerinin yaygınlığı değişim sürecini yavaşlatıyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı verilerine göre, elektrik üretiminde yaklaşık %30 oranında kömür kullanılıyor. Ayrıca, 2022 ve 2023’te açıklanan ulusal iklim stratejileri “2030 Emisyon Azaltım Hedefleri” gibi belgeler umut verse de, uzmanlar bu hedeflerin yeterli ve tutarlı olmadığını belirtiyor. Özellikle sanayi, ulaştırma ve enerji sektörlerinde dönüşümün hızlanması gerekiyor. Bilimsel verilerin politika üzerindeki etkisini sınırlayan nedenler şöyle özetlenebilir: Kısa vadeli ekonomik çıkarlar: Seçim takvimi içinde politika yapıcılar, çevreye yönelik uzun vadeli yatırımları erteleyebiliyor. Kömür ve doğal gaz santralleri kapatılmak istense bile bölgesel istihdam ve enerji arzı endişeleri engel teşkil ediyor. Bilimsel iletişim açığı: İklim bilimciler karmaşık iklim modelleri ve risk analizleriyle uğraşırken, halk ve politika yapıcılar için bu bilgiler karmaşık kalıyor. Medyanın bazen yüzeysel veya çarpıtılmış haberleriyle iklim bilinci tam olarak oluşamıyor. Uluslararası baskılar ve işbirliği zorlukları: Türkiye’nin gelişmekte olan ülke statüsü ve iklim finansmanı beklentileri uluslararası müzakerelerde karmaşık dinamikler yaratıyor. Bilim ve politika arasında kurulacak köprü hayati önemde. Bilim insanlarının karar vericilerle düzenli istişarede bulunması, halkın bilinçlendirilmesi ve medya aracılığıyla doğru bilginin yaygınlaştırılması gerekiyor. Son yıllarda üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve belediyeler tarafından sürdürülebilirlik ve iklim eğitimine dair adımlar atılsa da, kapsamlı ve ulusal bir seferberlik henüz başlamadı. Sonuç olarak; bilim insanlarının uzun yıllardır çığ gibi büyüyen uyarıları karşısında Türkiye’nin de içinde olduğu tüm dünya, somut adımlar atmak zorunda. İklim krizi artık sadece bir çevre sorunu değil, ekonomik kalkınma, sosyal adalet ve ulusal güvenlik meselesidir. Eğer bu gerçekler politika kararlarına güçlü şekilde yansıtılmazsa, artan sıcaklıklar, kuraklıklar ve doğal afetler hayatımızın ayrılmaz bir parçası olacak. Gelecek nesillerin yaşanabilir bir dünya bırakmak, ancak bilimin rehberliğinde atılacak kararlı adımlarla mümkün.
 
Geri
Üst