A
Admin
Yönetici
Yönetici
İki milyarı aşkın bir ümmet… Sayıyla büyük, ama imanda zayıf; kalabalık, ama birlikten uzak… Yeryüzünün dört bir yanına dağılmışız; camilerimiz dolu ama saflarımız boş, dualarımız uzun ama fiillerimiz suskun. Bir avuç siyonist yeryüzünü ifsat ediyor, kadınlarımızı dul, çocuklarımızı yetim bırakıyor, Mescid-i Aksa’mıza postallarıyla giriyor… Ve biz sadece izliyoruz. İzliyoruz çünkü korkuyoruz. İkbalimizi, ticaretimizi, konforumuzu, konumumuzu kaybetmekten korkuyoruz. Oysa Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.” (Muhammed Suresi, 7) Biz Allah’a yardım etmeyi terk ettik. Zalimlere karşı değil, birbirimize karşı güç gösterisi yapıyoruz. Kalbimizdeki kardeşlik bağı, sınırlarla, mezheplerle, liderlerin çıkar hesaplarıyla paramparça oldu. Oysa Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyuruyor: “Müslüman, Müslümanın kardeşidir; ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez.” (Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58) Ama biz kardeşimizi zalime teslim ettik. Hem de göz göre göre! Gazze bombalanırken, Filistinli çocuklar moloz altında can verirken, Arap başkentlerinde hayat normal akıyor. Lüks otellerde iftar sofraları kurulurken Gazze’de oruçlar suyla açılıyor. Mermilerin delip geçtiği bedenler, ümmetin duyarsızlığından daha fazla yaralanıyor. Ey ümmetin gaflete dalmış evlatları! Bilin ki bu sessizlik de bir vebaldir. Bu suskunluk, zulmü onaylamaktır. Zira Allah Resûlü şöyle uyarıyor: “Sizden kim bir kötülük görürse eliyle düzeltsin; gücü yetmezse diliyle; buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, İman, 78) Biz elimizle düzeltmedik, dilimizle bile karşı koymadık, kalbimizle buğzetmeyi bile unuttuk. Kalbimiz taşlaştı. Çünkü biz artık mazlumun değil, güçlü olanın yanında saf tutmayı marifet sayıyoruz. Rabbimiz, bu tavrı Kur’an’da açıkça kınıyor: “Zalimlere en küçük bir meyil göstermeyin; yoksa size ateş dokunur.” (Hud Suresi, 113) Zalimlere meyletmeyin… Ama biz zalimle ortaklık kurduk, onlara üsler verdik, silahlar sağladık, ittifaklar imzaladık. Sonra da dönüp ellerimizi açarak dua ettik: “Ya Rabbi, Gazze’ye yardım et!” Oysa biz Gazze’yi siyoniste satmışken, o dua hangi yüzle semaya çıkar? Ey ümmetin liderleri! Allah katında hesaba çekileceğiniz gün gelecek. Saltanatlarınız, tahtlarınız, protokolünüz sizi kurtaramayacak. Çünkü Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüğünüzden sorumlusunuz.” (Buhârî, Cum‘a 11; Müslim, İmâret 20) Sorumlusunuz! Gazze’nin çığlığından, Doğu Türkistan’ın sessizliğinden, Yemen’in açlığından, Kudüs’ün yalnızlığından sorumlusunuz. Ümmet içinde akıtılan kardeş knından sorumlusunuz. Ve ey halklar! Siz de sorumlusunuz. Çünkü bu zillete sessiz kalmak, zilleti kabul etmektir. Unutmayalım! Zulme karşı durmayan bir toplum, er ya da geç o zulmün hedefi olur. Bugün Gazze’ye susan, yarın kendi evine düşen bombada ses bulamaz. Allah’ın adaleti şaşmaz, O zalimi mühlet verir ama ihmal etmez. Son söz: Ey ümmet! Uyan! Gazze bir coğrafya değil, bir imtihandır. Mazluma sahip çıkmayanın duası semaya ulaşmaz. Bu suskunlukla Allah’a ne cevap vereceğiz?