Kıbrıs sorunu sadece Rum mallarından ibaret değildir

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
Kıbrıs’ta Türklerin büyük çoğunluğu 1955’lerden başlayarak 1974’lere kadar 3 defa göçmen olmak zorunda bırakılmıştır. Adada asayiş hasıl olduğunda bir çok Türk köylerine her dönüşlerinde mal ve mülklerini yakılmış yıkılmış talan edilmiş halde buldu. Bazıları mal mülkünün uygun konumda olmadığı yerlerde Rumlara güven duymadıklarından bir daha geri dönmediler. 1975’te Viyana’da yapılan Nüfus Mübadele Anlaşmasıyla 1974 sonrasında oluşan iki bölgelilikle Kuzeydeki Rumlar Güneye, Güneydeki Türkler de Kuzeye aktarılmıştır. Bu üçüncü göçten sonra Güneyden Kuzeye geçen Türklerin artık bir daha Güneye dönmeye ne isteği kaldı ne de niyeti. O defter kapanmıştır. 1974’te kadar Türk Halkının büyük çoğunluğu göçlerle tanışmıştır, Rum saldırıları sonucu bazıları iki, bazıları üç defa göç etmek zorunda bırakılmıştır. Ailem ve köylülerimiz, köyümüz Aysergi’den, diğer köylerdeki Türkler gibi göç etmek zorunda kaldık. 15 kadar Mağusa bölgesi köyleri olarak Mağusa’ya ve Sakarya Bölgesine göç ettik. Yıkık dökük viranelerde, mağaralarda, mazgallarda, tarihi kiliselerde, sıvasız kapısız penceresiz, susuz elektriksiz tuvaletsiz yarı buçuk binalarda, bazıları yakınlarının yanına sıtır oldu. İşsiz güçsüz parasız pulsuz, aç sefil, pislik içinde eşyasız, yarı çıplak, yalınayak başı kabak, yataksız yorgansız perişan, ilkel şartlarda. İnsanlar tuvaletlerini metal kovaya sırayla yapardı, sabahtan da gider dökerlerdi çifte mazgal civarı tarlalara. Yağmur, soğuk-sıcak, rüzgar bol. Çifte Mazgal bölgesinde bitmemiş Belediye evlerinde yüze yakın aile. Mağaralara kiliselere yerleşenler daha şanslıydı! Sakın kimse çok abartılıdır demesin, daha fazlası var, mideniz bulanır sonra. Uzun zaman sonra Kızılay çadırları geldi, bayram ettik. Birer tane dağıttılar, Çifte Mazgal karşısına şimdiki Serbest Liman bölgesine dikenli tarlalara kurduk çadır kenti yazda. Kışta ilk yağmur şiddetliydi, denize doğru arazi iniş olduğundan sular bir taraftan girdi öteki taraftan çıktı. Karyola yoktu, yerde kıvrılıp yatardık güya şiltede başlı kıçlı. 8 kişi, annemin yüksek yatağını getirdiydik dört direkli köşeleri elmaslı. Yüksekçeydi bunun altında da yatardık. Yağmur sularından suppa cusuk olduk gecenin yarısı. Bütün çadır kent çıktı çadırlardan, bağırma çağırma, telaş endişe. Meğer çadırın alt tentesini toprakla örtmedik, bilmezdik, söyleyen olmadı. Lambamız, çadırın ortasında direkte arabacı feneri. Geceleri da bölgedeki Rumlar gelir söver sayar taşlardı, bu ayrı. 1960 yılı Lise bire kadar çadırda yaşadım, bütün göçmenler de. Yarı buçuk halde olan Yeni Belediye evleri aceleyle bitirildi ve kura çekip taşındık. 20 metre kare iki küçük oda, bir küçük tuvalet. Gene de çok sevinmiştik. 16 Ağustos 1960’ta Türk-Rum ortaklığında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti ancak 3 yıl 4 ay sürdü. Gene Rumlar ENOSİS rüyalarının peşinde olduklarını gösterdiler, bu amaçla 21 Aralık 1963’te önceden gizlice hazırladıkları 22 Tabur milis gücü ve EOKA çapulcuları asker-polis gücüyle AKRİTAS adlı Türkleri imha planı gereği saldırıya geçtiler, kısa sürede tüm adaya saldırılar başlattılar, bu sayede de çatışmalar tüm Kıbrıs’a yayıldı. Türklerin bu suretle ikinci göçü başladı, 103 köyden göç etmek zorunda kaldı. Türk çalışanlar ortak Cumhuriyetten kovuldu, Cumhuriyetin bütün organları Rumlar tarafından işgal edildi, ablukaya alınan Türklere ambargolarla saldırılar durmaksızın sürdü. Erenköy savaşları ve bütün kazalarda köylerde çetin çarpışmalar yaşandı. 15 Kasım 1967’de Geçitkale-Boğaziçi köylerine Komitacı Grivas komutasında saldırılardan sonra, Türkiye sert ihtarları sonucu 10.000 Yunan askeri BG nezaretinde adadan çıkarıldı. Sonrasında adada az da olsa geçici sükûnet sağlandı. Bazı Türkler köylerine gittiler. 15 Temmuz 1974’te, EOKA B terör örgütü Yunan Cuntası eşliğinde esasında yıktıkları Cumhuriyete ikinci ve büyük bir darbe yaptılar. Detaylı yazmaya gerek yok. Darbe başarısından sonra silahlar Türklere çevrildiği sırada, Garantör Anavatan Türkiye 20 Temmuz’da meşru müdahale hakkını kullandı. Haliyle savaş yaşandı, Türklerin büyük bir kısmı yine göç etmek zorunda kaldı, binlerce Türk de esir alındı, kimileri İngiliz kamplarına sığındı. Kısacası, Türk halkı dönem dönem kedi yavrusu gibi bir ora bir bura savruldu, yüzlerce canlarını kaybetti, gördüğünüz gibi yine Rum-Yunan saldırıları sonucunda oldu. Bütün bu gerçekler ayan beyan ortada iken, saldırgan darbeciler dünya kuruluşları tarafından şimdi Gazze’de olduğu gibi saldırgan soykırımcı İsrail’in desteklendiğinin aynisi hatta fazlasıyla Kıbrıs Rumları da aynen desteklendi ve hala da desteklenmektedir. Ortak Kıbrıs Cumhuriyetini işgallerinde tutmaktadırlar, malum dünya kuruluşları BM-AB- Uluslararası Hukuksuzlar Mahkemeleri de arkalarında. Bu yukarıda yazılanlar, işlenen bu büyük suçlar tarafsız bir Mahkemede görülsün, bunları yapanlar hapislerde çürür. Daha ikinci darbede yaptıklarını yazmadım, Makarios’u, Helen Cumhuriyeti ilanlarını, hem terörist Sampson’u Cumhurbaşkanı yaptıklarını, Makarios’un da öldürüldüğü ilanlarını vs. Da Kıbrıs’lı Türkler 4 Mart 1964’ten beri yargısız infazla oldubitti taraflı kararla suçlu ve cezalı ha????? Da 3 aylık utanç kararı uzatmalarla 735 aya çıktı ama Rumlar hala Cumhuriyetin sahibi ve yöneteni haa??? Da, katledilen yok edilen masum insanların canları ve malları beş para etmez, aranıp sorulmaz, Cumhuriyet ortaklığı rahatça ve dünyayı kana bulayan çıban başı çıkarcı BMGK beşlisinin siyasi haksız kararıyla işgal edilip ettirilir, ammma Rumların malları paha biçilmez haaaa???? Da, dünya seferber oldu Rumların tazmini için, amma Türklerin kat be kat haklarına ve mağduriyetlerine kimsenin umursadığı yok, ve hala Rumlar Cumhuriyetin sahibi, egemeni ve tanınan tarafı olarak şikayetleri ve şartları dikkate alınır, korunur kollanır, ammmma Türklerin cezaları sürer baskıları da artırılır haaaa???? Hastir ordan. Türkler 1963’te 1974’te tekrar göçler yaşadı. Hepsine de sebep Rumlar, bunun gizli saklı yanı yoktur, apaçık ortadadır. Aradan zaman geçti diye unutacak-unutturacak değiliz. Göç etmek zorunda kalan bütün Türkler çok zorluklar yaşadı, malına da mal diyemedi, sadece canını kurtarmaya, ayakta kalmaya çabaladı, var oluş mücadelesi sonunda bu günlere geldi. Rumlar, ilk defa 1974’te göçmenlikte tanıştı, can ve mal kaybına uğradı, ama bu kendi kafalarından oldu, kendileriyle birlikte biz da tekrardan can ve mal kaybına uğradık. Çekirge bir sıçrar iki sıçrar üçüncüde çakılır kalır. Rumlar da öyle vurdu kırdı, vurdu kırdı, sonunda da tokadı yedi. Gerçek olan budur. Şimdi gelelim esas konu başlığına. Adada bütün bu yaşananların sorumlusu Rumlar olduğu halde, üç defa göç eden ve tamamen masum olan Kıbrıs Türk halkı olduğu halde, hiçbir dünya kuruluşu ne yaparsınız be bir şeye ihtiyacınız var mı demedi. Rum saldırganlara da nedir be ama yaptığınız, katliamlar göç ettirmeler, devlet ortaklığından kovmalar, ortalığı yakıp yıkmalar nedir demediler. Kimse, defalarca yakıp yıkılan, yıllarca tepe tepe kullanılan Türklerin malından mülkünden söz etmedi, Rumlara baskı yaptırım yapmadı, Türklerin maddi manevi tazminatı ödenmelidir demedi, konusu bile olmadı. 62 yıl ortak devletin işgaline hesap soran bile olmadı, bırakın sormayı kınama bile yapmadı, tam aksine işgal et da gorgma arkandayız dediler, işgali desteklediler. Savaş suçlusu olmalarına rağmen Rum-Yunan’a haklı diye baktılar, destekleyip koruyup kolladılar. Masum ve mağdur Türklere de haksızlıklar ulandı da ulandı, katlandı da katlandı, suçlu gibi cezalar da katlandı hukuk dışı kararlarla. Şimdi bu çevreler hem Rumlar gibi bir de Rumların borusunu öttürenler var içimizde. Kendilerini Türk değil ‘Kıbrıslı’ olarak, kimileri de kendilerini Komünist olarak tanımlayanlar var, Rum mallarının temel insan hakkı olduğunu insan hayatının da önüne koyarak savunmakta, Rumların bir Parti yetkilisiyle ortak basın toplantısında KKTC’deki inşaat ve emlak sektöründe şirketlerin ve yöneticilerin isimlerinin basına düşmesine yol açarak bu sektörleri darbelemeyi hedeflediklerini de gizlemeyen bir efendi de Rumlara hizmet kervanına havlayarak yoldaş olmakta. Ama Türklerin uğradığı çok çok daha büyük mağduriyetler için gıkını çıkarmamakta. Mal mülk parayla alınıp satılabilir ancaaaak Devletin kıymeti asla biçilemez ne alınır ne satılır, mal uğruna ölünmez ama Devlet uğruna ölünür. Yitirilen canların da bedeli ödenemez. Rumlar, ortak Devleti de Türk mallarını da gasp ve işgal etmektedir, savaş suçu da işlediler, Kıbrıs sorunundan sorumlu onlardır. Türklerin Devletten kayıpları, ezgi cefaları, korku endişeleri, zor hayat şartları vs bu gerçekler unutulmuş olamaz. Rum malları, Türklerin canından hem ortak devletin işgalinden, Türklere yıllardır yapılanlardan asla daha önemli ve değerli olamaz, önüne de geçemez ama gelin görün ki, durup dururken ne katledilmemiz, ne defalarca göç ettirilmemiz, ne çektiğimiz sıkıntılar ezgi cefalar, ne açlık susuzluk, ne endişe ve korkular, ne devletten kayıplarımız, ne dış yardımlardan paylarımız hiç kardeşim hiç kimseler bir şey sormaz, konu bile etmez, ilgilenmez, adeta sessizce unutun gitsin derler, boş verin derler, belki de müstahakkınızdı bile derler bu utanmaz Adaletsizler. Hristodulidis efendi kuyuya attı taşı herkes çıkarmaya çalışır misali Rum malları da Rum malları. Ne yazık ki gündemi değiştirdi, bize yaptıklarını örtmeye çalışır, ne kadar taraftar elde ederse karıdır, bizim mağduriyetlerimizin önüne koymayı başardı diyebilirim. Bizim kabahatlerimiz ihmallerimiz çok, mağduriyetlerimizi kendi içimizdekilere çocuklarımıza bile anlatamadık, kaldı ki dış dünyaya anlatalım. Tembellik, bananecilik, laobalilik, vurdumduymazlık, ilgisizlik aldı başını gider. Kimse DAAVAMIZ için Devletimiz için, haklarımız için bir dakika bile fazla çalışmak istemez, fedakarlık özveri kaybolmuş, ver elini tatile, Meclisi de öyle, okulları da öyle, daireleri de öyle, organları birimleri de öyle Devletimizin maalesef. Az da olsa istisnaları ayrı tutalım. Propagandamız yok ama içten yıkım propagandamız çok, e böyle de sorumsuzluk olmaz ki, sorumlu sorumsuz da çok. Durun bakalım içten içe kemirme daha ne kadar sürecek hem ne kadar seyredeceğiz??? Evet, Rumlar için de Adalet olsun ama bizim için de. Ne yazık ki yıllardır yürütülen Adalet değil, ADALETSİZLİKTİR.
 
Geri
Üst