A
Admin
Yönetici
Yönetici
“Ben zaten önceden olduğum birkaç kişiyle bağımı kaybettim.” — Joan Didion, Bir Defter Tutmak Üzerine Bazen bir cümle, yılların birikimini tek nefeste dile getirir. Joan Didion’un bu sözü de öyle. İlk bakışta kişisel bir itiraf gibi görünür; oysa her birimizin yaşamında yankısını bulacak kadar evrenseldir. Hepimiz, bir zamanlar olduğumuz insanlarla bağımızı kaybederiz. Kimi zaman farkında olmadan, kimi zaman da göz göre göre. Kimlik: Sabit değil, akan bir nehir Kimlik çoğu zaman tek bir şeymiş gibi düşünülür, oysa biz, sabit bir “ben” değil, zamanın akışında sürekli dönüşen bir hikâyeyiz. Herakleitos’un “Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz” sözündeki gibi, aynı insana da iki kez rastlanmaz. Dün olduğumuz kişi ile bugün olduğumuz kişi arasında sessiz ama derin bir mesafe vardır. Çocukken kurduğumuz hayaller, gençliğin aceleci kararları, orta yaşın hesaplaşmaları… Hepsi bizdir ama hiçbiri yalnızca biz değildir. Belleğin seçici unutuşu Zaman geçtikçe, bazı anılar belleğimizden silinir; bazıları ise tuhaf bir şekilde kalır. Ancak kalanlar bile, yaşadığımız ana göre yeniden şekillenir. Geçmiş benliklerimiz, hatırladığımız kadar var olur ve kimi zaman eski defterlere, mektuplara ya da fotoğraflara baktığımızda bir yabancının bize göz kırptığını hissederiz: “Bunu ben mi yaşamıştım?” Bu yabancı, geçmişteki bizdir. Ve çoğu zaman onunla artık aynı dili konuşamayız. Defter tutmak: Kendimize yazılmış mektuplar Didion, defter tutmayı yalnızca anıları saklamak olarak değil, kendimize yazılmış mektuplar olarak görür. O sayfalarda, başka hiçbir yerde bulamayacağımız bir samimiyet vardır. Yıllar sonra geri dönüp baktığımızda, satır aralarında hem tanıdık hem yabancı bir sesle karşılaşırız. Bu, geçmişteki benliğimizdir. Bazen gururla, bazen hafif bir mahcubiyetle selamladığımız. Geçmiş benliklerle barışmak Kendimizden kopmak, her zaman kayıp anlamına gelmez. Bazen, eski benliklerimizden uzaklaşmak gelişmenin ta kendisidir. Yine de onları yok saymak, hafızamızın önemli bir katmanını inkar etmek olur. O yüzden, geçmişteki benliklerimize teşekkür etmeyi unutmamak gerekir: Onlar olmasaydı, bugün olduğumuz kişi de olmazdı. Geçmiş bizler, bugünkü bizlerin sessiz ortaklarıdır. Joan Didion’un cümlesi, değişimin kaçınılmazlığını kabul etmenin ve bu değişimle barışmanın bir ifadesidir. Belki de mesele, kaybettiğimiz benliklere üzülmek değil; onlara selam verip yolumuza devam etmektir. Peki siz, en son ne zaman eski halinizi düşündünüz? O kişiyle bugün karşılaşsanız, ona ne derdiniz?