A
Admin
Yönetici
Yönetici
Bugün arefe, cuma günü bayram. Bayramda yokuz, Allah nasip ederse biz de insani ilişkilerde bayramımızı eda edeceğiz. Bayramdan sonra, bir hafta sonra çarşamba günü yine buradayız. Bayram salı günü bitiyor, çarşamba günü Yorumlu Yorum’dayız. BAYRAMLIK AĞZIMIZI BAYRAMDAN SONRA AÇACAĞIZ Şimdi hani eskiler “Açtırmayın bayramlık ağzımızı.” derler. Hani bayram gelince de küsler barışır, dargınlar uzlaşır, işte bir muhabbetler doğar, sıla-i rahimler başlar, küçükler büyüklerin ellerinden öpmeye gider. Neredeyse artık şehir efsanesine dönmeye başladı bu anlattıklarım ama eskiler bunu bilir. Bayramda hoş söylemek lazım. Bayramda, bayram arefesinde güzel söylemek lazım. Biz de bayramlık ağzımızı açmayacağız. DÜZCE’NİN EMLAK ZENGİNİ EV SAHİBİ İLE MAHKEMELİK OLDU Şimdi bayramdan sonra ağzımızı açacağız. Konular birikti. Mesela Düzceli bir aile… Türkiye'nin mülk zengini, Türkiye'de sayılı zenginlerden bir tanesi. Yüzlerce, binlerce kiralık yeri var ama ev sahibiyle davacı olmuş bir aileden bahsedeceğiz. AKÇAKOCA ORMAN İŞLETMESİNDE NELER OLUYOR? İkinci olarak Akçakoca Orman İşletmesi var. Yani başlı başına bir konu, saatlerce anlatılabilecek konular var orada. Hani diyorlar ya “Herkes eğri de sen mi doğru?” Onu dedirtecek bir olay. Şimdi susalım da bayramdan sonra Akçakoca Orman İşletmesi'nde neler oluyor, neler bitiyor etraflıca konuşacağız. Şimdi bize diyorlar ki “Niye artık eleştiriler sustu? Niye artık birilerini konuşmuyorsunuz?” Özellikle de sahadaki veya yorumlardaki konulara baktığınız zaman, “BELTAŞ’ı niye konuşmuyorsunuz?” diyorlar. BELTAŞ’ı Faruk Özlü öyle bir dizayn etti ki… Onları da konuşacağız, bayramdan sonraya konuşacağız tabii hepsini. TARİHİNDE GÖRÜP GÖREBİLECEĞİNİZ EN BÜYÜK KRİZ DUA EDELİM Ama hepsinden önemlisi, Düzce’de konuşacak olduğumuz şeylerin başında bayram… Esnafı dinliyorsunuz, iş insanını dinliyorsunuz… Bir yandan ticari kriz, bir yandan ekonomik baskı, bir yandan vergi dairesinin hesapları bloke etmesi veya Sosyal Güvenlik Kurumu'nun benzer yaptırımları… İnsanlar, gelmişleri ve geçmişleri dahil gördükleri ve görecekleri en zor ekonomik günlerini yaşıyor. Tıkandık, artık nefes alamaz hale geldik. Yani işletmeler maaşlarını ödemiyor, şirketler konkordato ilan ediyor. Hani Hazreti Ömer’in bir hikayesi var. Hazreti Ömer çölde gezerken bir bedeviyi görmüş. Adam yatıp yuvarlanıyor. Demiş ki: “Halin nedir?” “Ben tüccarım.” “İyi de niye ağlıyorsun, figan ediyorsun?” “Benim devemin ayağında çıban çıktı, yara oldu. Deve, kervanı gidiyor; benim de gitmem lazım. Hayvanın ayağı iyileşmedi, Allah’a dua ediyorum.” demiş. “Peki katran sürdün mü, yani ilaç, merhem neyse; tedavi ettin mi?” “Sürmedim.” deyince "O zaman oradan kalk." demiş Hz. Ömer, "Katransız dua kabul olmaz.” Katran sürenler sürsün. Ama şu bayramda, şu memleketin bu sıkıntılardan kurtulması için, bu memleketin bu dertlerden kurtulması için, bu bunalımdan kurtulması için dua edelim. Bayramdaki dualar çok kabul olur diye biliyoruz biz. Eskiler, büyükler öyle derdi. Özellikle arefe akşamlarında. Ve sıla-i rahimi de unutmayalım. Bayramlık ağzımızı şimdilik kapatıyoruz. Şimdi çok güzel bir kıssayı, çok güzel bir insan bana göndermiş WhatsApp’tan. Ben de paylaşmak istedim. Hazreti Süleyman’a kuşun biri geliyor. Hayvanların, ins ve cinsin dilinden anlayan Hazreti Süleyman Peygambere diyor ki: “Ya Süleyman, benim kanadımı bir derviş kırdı. Ben bu dervişten davacıyım.” diyor. Hazreti Süleyman emir buyuruyor. Derviş huzura geliyor. Diyor ki: “Bunun kanadını niye kırdın?” “Vallahi ben ava çıktım, kuşu avlamak istiyordum. Yanına yanaştım, kaçmadı. Kaçmayınca arbede oldu, bu arada kanadı kırıldı.” “Evet, doğru mu?” diyor. “Doğru.” Diyor ki kuşa Hazreti Süleyman: “Sen bak, kaçmamışsın” “Ya Süleyman, o derviş kıyafetiyle geldi. Avcı kıyafetiyle gelseydi kaçardım. Avcı kıyafetiyle gelseydi ben kaçardım. Ama o derviş kıyafetiyle geldi. Baktım bana zarar verecek o arada kaçtım.” diyor. “Kendimi savunurken de kanadım kırıldı.” “Öyle mi oldu?” diyor, soruyor dervişe. “Evet, ya Süleyman, öyle oldu.” Emir buyuruyor, diyor ki: “Dervişin kolunu kırın. Onun kanadını kırdı." İslam’da biliyorsunuz kıssas var bizim inanç perspektifimizde. “Tamam mı?” diyor kuşa, diyor ki: “Olmaz, benim kanadım kırıldı. Bunun kolu kırılırsa bir şey ifade etmez. Başka bir kuş bu derviş kıyafetiyle gördüğü zaman gene buna inanır. Ceza olarak bunun üzerindeki derviş kıyafetini çıkarın. Kolunun kırılması yetmez. Yeterli değil.” Memleketimizde öyle bir sinsiler var ki… Derviş kılıklılar ama hepsi, diyorsun ki: “Bundan bize zarar gelmez.” Yanaşıyorsun, ediyorsun, eyliyorsun. Derviş kılıklı sinsiler var. Ama insanlar buna güveniyor, inanıyor. Bu kılıkları ne zaman çıkarırsak, bu memlekette huzuru anca buluruz. Şimdi gelelim Türkiye siyasetine, Türkiye dengesine… Şimdi ben büyüklerin güzel sözlerini paylaşarak, büyüklerimize, Hani “Ananı, atanı say.” diyor; Şeyh Edebali, “Bereket büyüklerle beraberdir.” der. SİYASETTE: MUHAFAZAKARLAR DİNİ, DEMOKRATLAR ATATÜRK’Ü ARTIK BIRAKSIN Büyüklerden biri diyor ki: “İçimizdeki huzursuzluğun ve mutsuzluğun iki sebebi var: Gurur ve kibir. Sizi bilmem ama benim öyle." diyor. Allah rahmetiyle muamele eylesin. Şimdi şu memlekette siyasi arenadaki manevralar, uygulamalar ülkeyi mutsuz ediyor kardeşim bu net. İşin altına baktığınız zaman, arka planına baktığınız zaman huzursuzluğun ve mutsuzluğun iki sebebi var Türkiye’de. Bir: sosyal demokratlar, milliyetçiler veya muhafazakârlar, mütedeyyinler, muhafazakâr demokratlar neyse; herkesin bir yapısı var. Muhafazakâr ve mütedeyyinlerin elinden dini, Kur’an’ı ve Resulullah’ı; sosyal demokratlar ve liberallerin elinden Gazi Mustafa Kemal’i ve diğer arkasındaki Kemalizm ilkelerini bıraksalar, onların elinden… Her ikisi de alınsa veya vazgeçilse… Herkes aklıyla, mantığıyla, bilimiyle, inancıyla, değerleriyle, milli ve yerli çizgiye gelse… Bu ülkede huzur ve mutluluk olur. Ama birilerinin elinde rejim ve Mustafa Kemal ve arkasındaki yapı kaldığı sürece, birilerinin elinde de İslam, Kur’an ve Resulullah kaldığı sürece… Her ikisi de, her iki denge de bu ülkenin dengelerini bozuyor arkadaş. Ya bunların olmadığı ama bunların saygın kaldığı, bunların çiğnenmediği, bunların üzerine çıkılmadığı, bunların rencide edilmediği; ama herkesin inancına ve değerlerine göre yaşadığı bir Türkiye olsun. Biz bunu beceremedik. Bizden sonraki nesil inşallah bunu başarır ve becerir. Bu iki tane unsur ortadan kalksa, huzur ve mutluluk bu ülkeyi ekonomik olarak da bulacak, içtimai olarak da bulacak. Efendim bayramınız mübarek olsun. Bayramınız kutlu olsun. Allah şu kan dökülen, kan akıtılan bu Kurban Bayramı'nda, bütün dertlerimiz, kederlerimiz; ülkemizin, milletimizin, ümmetimizin, tüm insanlığın bütün kederleri bu kanlarla beraber toprağa aksın gitsin. Öyle diyelim İnşallah, öyle niyet edelim. Hoşça kalın, dostça kalın Allah’a emanet olun. KÖŞE YAZISININ VİDEOSUNU İZLEMEK İÇİN TIKLAYIN