A
Admin
Yönetici
Yönetici
Dünya ateş çemberinde. İsrail ve ABD, İslam ülkelerine karşı savaşmaya devam ediyor. Müslümanları soysuzca, acımasızca katleden, Gazze’de iki yıldır soykırım uygulayan bu iki kötülük ve şer odağı, şimdi de İran’a yönelmiş durumda. Şüphesiz bu kanlı saldırılar, İslam’a ve Müslümanlara açılmış topyekûn bir savaş ilanıdır. Burada durmayacaklar! Bu sıradan bir harp değil, ezelden başlayan ve ebediyete kadar sürecek olan iman küfür kavgasından bir sahnedir. Bugünün zalimlerine ve mazlumlarına bakarken dünü elbette unutmuyoruz. Asırlar öncesinde vahşet içinde debelenen insanlığa barış, adalet, huzur getiren büyük Nebi’yi, Peygamber Efendimizi hatırlıyoruz. İnkılâb Basım ve Yayım’ın neşrettiği, Abdülehad Dâvûd’un kaleme aldığı, Tevrat ve İncil’e Göre Hazret-i Muhammed Salllallahu Aleyhi Ve Sellem isimli eseri okuyorum. Asıl adı Peder Dawid Benjamin olan Keldânîliğe mensup Süryani asıllı bu yazar, rahipliğe kadar yükselmiş bir din adamıdır. İbrani, Süryani, Ârâmi ve Yunan dillerini iyi bildiği için eski dinleri orijinal kaynaklarından öğrenme imkânı bulmuş, Arapça ve İslami meselelere vâkıf olmuş, dinî araştırmalarını yaparken İstanbul’a gelmiş, burada hakikati bulup hidayete ermiş, İslam’la şereflenip Müslüman olmuştur. Araştırmacı, İslam’la şereflendikten sonra Abdülehad Dâvûd ismini almıştır. Abdülehad Dâvûd’un Tevrat ve İncil’e Göre Hz. Muhammed kitabını Nusret Çam Türkçeye tercüme etmiştir. Yazar, eski bir Hıristiyan din adamı olması ve ele aldığı konuları eski ve en orijinal kaynakların yanında, zamanında yazılmış diğer kitaplardaki bilgileri de süzgeçten geçirip değerlendirmiş, böylece müstesna, orijinal eseri insanlığa kazandırmıştır. Çevirmen Nusret Çam, ön sözde şöyle diyor: “Birçok kimse, böyle bir kitabın niçin hazırlandığını ve Türkçeye niçin çevrildiğini merak edebilir. Hatta yazarın eski bir Hıristiyan olması, hem Müslüman, hem de Hıristiyan okuyucularımızın merak ve şüphelerini daha da arttırabilir. Tabiî bunlara Yahudi okuyucuları da ilâve edebiliriz. Ancak, kitap okunup da meselelerin peşin hükümlerden uzak bir şekilde kuvvetli delillerle derinlemesine ele alındığı görüldüğünde, yazarımızın bir papaz, ya da bir ‘molla’ değil, Hakk’ı ve hakikati arayıp tanıtmaya çalışan gerçek bir ilim adamı olduğu, herkes tarafından kolayca takdir edilecektir. Zaten Abdülehad da bu kıymetli eserinin birçok yerinde bu kitabı yazmaktaki maksadının, Hıristiyanları ve Yahudileri rencide etmek, onlarla boşuna bir çatışmaya girmek değil, Kitab-ı Mukaddes’te mevcut olup da bunların din adamları tarafından özellikle gözden kaçırılmak istenen bir hakikati gün ışığına çıkarmak olduğunu beyan etmektedir.” Cenab-ı Allah’ın kâinatı O’nun için yarattığı, Son ve en büyük Peygamber’den bahsediyoruz. Ki bugüne kadar hakkında on binlerce eser kaleme alınmıştır. Bütün âlimler, mutasavvıflar, mezhep imamları, müellifler O’nu anlatmaktan kalemlerinin âciz kaldığını itiraf etmişlerdir. Şükürler olsun ki böyle mübarek bir önderin, kutlu bir rehberin, insanlığa şan ve şeref getiren bir Resulün ümmetiyiz. Ama biz Müslümanlar ümmeti olduğumuz bu hakiki rehbere tam lâyık mıyız? O’nun doğru yolundan ilerliyor muyuz? Bunu söyleyemiyoruz. O kutlu yolda ilerleseydik, İslam’ın icaplarını hakkıyla yerine getirebilseydik bugün 2 milyar nüfuslu İslam âlemi elbette bu acizlikte olamazdı. Peki ümitsiz mi olacağız? Asla! Yeniden özümüze, benliğimize, kendimize, inancımıza ve İslam’a dönmekten başka kurtuluş çaremiz yok! Aksi takdirde görüyoruz ki küfür cephesi Müslümanları yok etmeye devam ediyor. Irak, Suriye, Gazze, Filistin, Lübnan, İran derken tek tek bütün İslam ülkelerini yok etmeye yemin etmiş Siyonist bir cinayet şebekesi var. Ve ülke görünümlü bu iki azgın güç ve suç ortakları Avrupa ülkeleri, var güçleriyle Müslümanlara saldırmaya devam ediyor. O zaman tek çaremiz İslam’a sarılmak değil midir? Müslümanların çeşitli ihtilaflarını bir kenara bırakıp İttihad-ı İslam etrafında kenetlenmesi gerekmiyor mu? İslam Birliği şimdi kurulmayacaksa ne zaman? Gafletteki Müslümanların nüfusu giderek azalana, güçlerini tamamen kaybedene kadar mı? Bütün Müslümanların tek ve yüce bir rehberi vardır. O da Son Peygamber Hazret-i Muhammed Aleyhisselatü Vesselam’dır. Meslekler, meşrepler, gruplar, tarikatlar, cemaatler, hizipler hepsi teferruat. Rabbimizin “Müminler kardeştir.” ayetine itaat etmeyenler kaybetmeye mahkûmdur. Doğru bildiğimiz bütün yanlışları bir kenara bırakmak ve bu birliği yeniden sağlamak zorundayız. Aksi takdirde görüyoruz ki, tepemizdeki düşman bombalarını atmaya devam ediyor. Çoluk çocuğumuzu, halklarımızı, beldelerimizi, mabetlerimizi vuruyor. Ya aklımızı başımıza alarak, şuurlanıp ayağa kalkacağız veya Allah korusun yok olup gideceğiz! Akıl bizde, tercih bizim… Kitabın girişinden birkaç söz: “Ben, bu ve bunu takip edecek diğer makalelerde, Cenâb-ı Allah hakkında İslâm Dininin ve Allah’ın son büyük Peygamberinin söylediklerinin tamamen hak ve Kitab-ı Mukaddes’te zikredilenlere tamamen uygun olduğunu ortaya koymaya çalışacağız. Birinci derecede önemli, yani Allah’ın Sıfatları meselesine ayırdıktan sonra, diğer bölümlerde Ahid’in gerçek sâhibinin sadece ve sadece Hz. Muhammed olduğunu ve Eski Ahid’de dile getirilen birçok öngörünün tam anlamıyla O’nun şahsında gerçekleştiğini göstermek istiyorum.” Eser, dünya dillerine çevrilmeli.