A
Admin
Yönetici
Yönetici
Bir zoolog için at, dört ayaklı bir memeli cinsini, bir köylü için eskiden bir ulaşım aracını, ortalama bir adam için at yarışlarını çağrıştırmakta, hukukun gerçek doğası ve tanımı konusunda da herhangi bir fikir birliği bulunmamakta; hukuk konusu hakkında da farklı tanımlara tanık olunmaktadır. Çeşitli hukuk okulları hukuku farklı açılardan tanımlamıştır. Bazıları onu doğasına dayanarak tanımlamış; bazıları esasta kaynaklarına yoğunlaşmış ve bazıları da onu toplum üzerindeki etkisi açısından tanımlamıştır. Hukuku, hukukun amacı açısından tanımlayanlar da vardır. İşte hukukun çeşitli yönlerini kapsamayan bir tanımın kusurlu olması kaçınılmazdır. Normun hukuk olarak varlığı kaynaklarıyla belirmekte; hukuk sayılan normlar, insanlar, kurumlar ve usullerle üretilmektedir. Hukukun kaynakları tam olarak nelerdir? Kanunlar Türkiye ve Almanya'da neden bir hukuk kaynağı iken Hammurabi Kanunu değildir? Hukuk felsefesi teorileri bu konuyu nasıl ele alacakları konusunda ayrışmaktadır. "Hukukun kaynağı" muğlak bir ifadedir. Çeşitli şekillerde şu anlamlara gelmek için kullanılır: (1) Hukuk yapma yetkisine sahip olan bireysel yetkililer veya kurumlar; (2) Bunların hukuk yapma faaliyetlerinden kaynaklanan ürünler; (3) Yasal normların içeriğine ilişkin yorumlayıcı materyaller ve (4) Bir hukuk sisteminde geçerli olan yasal geçerlilik ölçütleri. Bu liste hukuk kaynağının tüm olası kullanımlarını kapsamaz ise de şu an için ihtiyacımız olan tek şeydir.1 "Hukukun kaynağını (1) ve (2)'de açıklanan türden şeyleri ifade etmek için kullanmamız gerektiğini söyleyebilirim. Bu bölümdeki sorular hukuk nereden gelmekte, nasıl ve kimlerce yapılmaktadır? Normun içeriği adil ve/ya makul olmalı mıdır? Hukuk sisteminin aktörleri, normların kaynaklarını neden önemli görmektedirler? İşte bu sorular normatif ve tasviri açılardan irdelenmektedir.1 Legal Otorite Davranışı yönetmek için legal bir otoriteye sahip olmak, kuşkusuz, hukuk hakkında söylenebilecek en banal bir söylem olacaktır. Legal bir kurum, kurallar yaratma, haklar bahşetme ve yükümlülükler koyma legal otoritesi olan bir varlıktan başka ne olabilir ki! Legal kurumların, legal güçlerini kullanmaları açısından zorunlu olarak moral bir otoriteye sahip olup olmamaları ise, tamamen başka bir soruyu davet etmektedir. Bazı hukuk kuramcıları, öyle olduğunu vurgularken, diğerleri pek emin olmadıklarını belirtmektedirler. Fakat hiç kimse, hukukun bizlere neyi yapıp, neyi yapamayacağımızı söyleme konusunda legal otoritesi olduğunu yadsımamaktadır.2 Eğer kanuna saygı istiyorsak, öncelikle kanunu saygın hale getirmeliyiz. Louis D. Brandeis İşte bu da banal bir saptamadır. Ne var ki, felsefe de banala eğilmektedir. Yukarda değinildiği üzere, felsefi bilmeceler, insanların eleştirisiz kabul ettikleri aklı varsayımları ve bizlerin sağduyusunun ne derece anlamlı olduğunu sorgulamak üzere tasarlanmaktadır. Sorgulanan gözlem ne kadar banal olursa, bilmece de o derece iyi olmaktadır. Hukuk bilimine özgü felsefi proje, geniş ölçüde, hukukun legal otoriteye sahiplik iddiasının gerçekte paradoksal bir vurgulama olması gözlemi ile başlamaktadır. Ortaya çıkan paradokslar şöyledir: Legal bir otorite savı, bunu sağlayan bazı hukuk kurallarının varlığını ön görmektedir. Legal otorite, kuşkusuz, hukuk kurallarının bir ürünüdür. Öte yandan, yetkilendirici hukuk kurallarının varlığı için de bu kuralları vazedecek legal otoriteyle mücehhez bir kaynak olmalıdır. O zaman yetkilendirici kuralların varlığından sorumlu olan legal otorite nedir? Nereden gelmektedir? İşte bu noktada kısır döngü veya sonsuz geriye dönüşün ifadesi olan tavuk–yumurta sorunu ortaya çıkmaktadır: Legal otorite yalnızca kurallarla yaratıldığına göre otoriteyi yaratan kuralları kim yapmaktadır? Bu sorgulama sürecinde en son Anayasanın legal otoritesini (meşruiyetini) nasıl sağladığı sorusu gündeme gelmektedir: Gayrı hukuki bir kaynaktan mı, yetkilendirici diğer bir normdan mı, bir temel normdan mı, yoksa daha temel bir normdan mı? Kuşkusuz, yanıt ne olursa olsun bu hukuk kaynağını yetkilendirecek legal bir normun bulunmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Klasik doğal hukuk kuramcıları bunu Tanrı’ya bağlamışlardır. Tanrı doğal hukuk yaratma otoritesine sahip ve bu kurallar, insan yapısı olan hukuka “otorite” bahşetmektedir. Yalnız bunlar legal tavukların (kaynaklar) legal yumurtalardan (kurallardan) gelmesi gerektiği fikrini hiçbir zaman kabullenmemişlerdi. Klasik doğal hukukçular, Tanrı’yı “İlk Tavuk” olarak konumlandırdılar-değişmeyen normatif değiştirici, doğal hukuk bağlamında legal otoriteye yaşam vermektedir. İşte bir zoolog için at, dört ayaklı bir memeli cinsini, bir köylü için bir ulaşım aracını, ortalama bir adam için at yarışlarını çağrıştırır. Aynı şekilde, hukuk da farklı bakış açılarından farklı bireyler tarafından çeşitli şekillerde tanımlanmıştır ve bu nedenle hukukun gerçek doğası ve tanımı konusunda herhangi bir fikir birliği olamaz ve yoktur. Hukuk konusu hakkında da farklı tanımlara tanık olunmaktadır. Çeşitli hukuk okulları hukuku farklı açılardan tanımlamıştır. Bazıları onu doğasına dayanarak tanımlamış; bazıları esasta kaynaklarına yoğunlaşmış ve bazıları da onu toplum üzerindeki etkisi açısından tanımlamıştır. Hukuku hukukun sonu veya amacı açısından tanımlayanlar da vardır. İşte hukukun çeşitli yönlerini kapsamayan bir tanımın kusurlu olması kaçınılmazdır. Hukuki Pozitivizm Pozitivizm, bir şeyin varlığını varsaymak, varsaymak veya kesin bir şekilde doğrulamak anlamına gelen Latince ‘positus’ kökünden gelir. Hukuki pozitivizm, savunucularının hukukun tek meşru kaynaklarının, idari, yürütme, yasama ve yargı organları dahil olmak üzere bir hükümet birimi veya siyasi kurum tarafından açıkça yürürlüğe konulmuş, benimsenmiş veya tanınmış yazılı kurallar, düzenlemeler ve ilkeler olduğuna inandığı bir hukuk okuludur. Kanunun varlığı bir şeydir; onun değeri veya eksikliği başka bir şeydir. Var olup olmadığı bir soruşturmadır; varsayılan bir standarda uygun olup olmadığı başka bir soruşturmadır. Gerçekten var olan bir kanun, ondan hoşlanmasak da veya onayımızı ve onaylamayışımızı düzenlediğimiz metinden farklı olsa da bir yasadır. J.Austin Yaklaşımı İngiliz J. Austin de legal otoritenin legal kuralların zorunlu bir sonucu olduğunu reddetti ise de pozitivizm, regresyonu engellemek için onun doğal hukuka başvurusunu engelledi. Austin, Tanrı yerine (Hobbes’u takip ederek) egemen gücü koymuş ve egemenlik kavramını sosyal gerçekler açısından analiz etmiştir: Egemenin otoritesi, ilahı veya diğer türden kurallara değil, güce dayalıdır. Egemen gücün tehditlerine itiyadı olarak itaat edilirken (itaat alışkanlığı), O hiç kimseye itiyadı olarak itaat etmemektedir.3 Bu bağlamda tavukların yumurtalardan gelmeyip, kümesteki hayvanların başarılı bir şekilde korkutulmasından oluştuğunu söyleyebiliriz. Pozitif hukuk, bir hükümdarın (veya onun temsilcilerinin) koyduğu, diğer kanun koyucularla karşılaştırılmak üzere verilen emirlerden oluşmaktadır. "Egemen", nüfusun çoğunluğundan alışılmış itaat alan, ancak alışılmış olarak başka hiçbir (dünyevi) kişi veya kuruma itaat etmeyen bir kişi (veya belirli kişiler topluluğu) olarak tanımlanır. Austin, tüm bağımsız siyasi toplumların, doğaları gereği, bir egemene sahip olduğunu düşünüyordu. O’na göre, "yasanın varlığı bir şeydir, onun değeri veya eksikliği başka bir şeydir. Olup olmadığı bir soruşturmadır; varsayılan bir standarda uygun olup olmadığı başka bir soruşturmadır." Hart Yaklaşımı Hart, pozitivistlerin gerçekte indirgemeci yolu takip edemeyeceklerini, legal otoritenin legal kurallara dayalı olduğunu, doğal hukuk ve kısır döngüler veya sonsuz geriye gidişler yaratmaksızın göstermiştir. Hart’ın görüşünü anlamak için bazı tanımlar ve ayrımlara yer vermelidir: “Norm” belli bir davranışı düzenlemek üzere konulan bir standarttır. Burada belli bir davranışa izin verme, onu yasaklama, gerektirme ve yetkilendirme söz konusu olmaktadır. Bazı normlar “olasılığı” ifade ederken, diğerleri “gerçek” niteliklidir. Uyuşturucu madde suçları öncesi, uyuşturucu madde kullanımı olası bir hukuk normu iken; suç yapıldığında gerçek bir hukuk normu olmaktadır. Örneğin A.B.D’de içki yasağı öncesi “no-drinking” normu olası bir norm iken; içki yasağı ile gerçek bir norm oluşmuş ve şimdilerde yine “olası bir norm” konumuna gelmiştir. Davranış açısından da iki türü, düzenleyici norm/rehber norm davranışı (norm–governed/norm-guided) tefrik edilmelidir: Birincisi (norm-governed behavior), davranışın norma uyarlı olması söz konusu olmaksızın gerçek norm düzenlemesine tabi olan davranıştır. Yayalar için kırmızı ışıkta geçme yasağı olmasına karşın çoğu Ankaralılar bu kuralı ihlal etmektedir. Kırmızı ışıkta geçme norm-governed bir davranıştır. Norm-guided davranış ise, bir norma söz konusu eylemi düzenleyen norm nedeniyle uyulmasıdır. Sürücülerin kırmızı ışıkta durması sadece trafik cezası kesilmesini önlemek için değil, trafik yasası da öyle davranmasını gerekli yapmasındandır. Kırmızı ışıkta durma, bu nedenle, norm-governed ve norm-guided bir davranıştır. Bazı davranışlar rehber-norm olmaksızın düzenleyici-norm davranışı olabilir. Yaya olarak kırmızı ışıkta geçtiğimde, geçilemez kuralına uymadığımda, davranışımı onunla yönlendirmediğim görülmektedir. Yine yaya olarak kırmızı ışıkta geçmekten can güvenliğim nedeniyle kaçındığımda, norma uymakla beraber norm rehberliğinde bir davranışa tanık olmaktayız. Öte yandan, bazı davranışlar düzenleyici norm olmaksızın rehber norm davranışı olabilir. Suç olmaktan çıktığını unuttuğum bir davranışı yapmaktan kaçınma örneğinde olduğu gibi bir norm tarafından yönlendirilmek normun varlığını gerektirmez. Bu terminoloji bağlamında, tavuk-yumurta sorunu şu şekilde yeniden tasvir edilebilir: Legal normla düzenlenen bir davranış nasıl mümkün olmaktadır? Hukuki kn normunun bir durumu düzenlemesi için, onun, düzenleyici-norm davranışı ile meşgul birisi tarafından yaratılması gereklidir. O zaman kn’i düzenleyecek legal normu, kn-1’i, kimin yarattığı gündeme gelecektir. Kuşkusuz, bu kişi, kn tarafından yönetilen kişi olamayacaktır. Çünkü, kn-1 var olmadan kn var olamayacaktır. Ortada yegâne olası aday, faaliyetleri kn-2 legal normunca düzenlenen kişi olabilir. O halde de kn-2’yi kim yarattığı sorulacaktır-indirgemecilik. Hart’ın bu soruya yanıtı sade olduğu kadar oldukça zekice idi. O, esasta, tüm düzenleyici-norm davranışın diğer düzenleyici-norm davranışına dayalı olduğunu reddederken, tüm düzenleyici-norm davranışın rehber–norm davranışına dayalı olduğunu ileri sürmüştür. Legal kurallar, belli kişilerin belli davranış standartlarını kabul edip, davranışlarında onları rehber edinmesi sonucu var olmaktadır. Hart’ın çözümüne göre, legal otoritenin temeli sosyal uygulamadır. Legal otoriteyi yaratan normların kendisi, bunları rehber edinen belirli kişilerin bu normları otoriter saymaları sonucu yaratılmaktadır. Bir hukuk sistemindeki nihai geçerlik ölçütü ne bir hukuk normu ne de varsayılan bir norm olmayıp, yalnızca sosyal bir kuralın gerçekte uygulanır olmasıdır. Hukuk sonuçta örf ve adete dayalıdır: İhtilafları çözmeye kimin yetkili olduğu, karar için (hukukun kaynakları olarak) nelerin bağlayıcı nedenler olabileceği ile örf ve adetlerin nasıl değiştirileceği hakkındaki örf ve adetlerdir. O’nun görüşüne göre, Türk halkının belli üyeleri, anayasal iddiaları ciddiye almayı bir görev olarak dayatan anahtar kuralla yönlendirildiğinden, Anayasa hak ettiği otoriteye sahiptir. Hart’ın “tanıma kuralı” diye adlandırdığı anahtar kural, belli kişilerin belli davranış standartlarını normlar olarak kabul etmeleri ve davranışlarında rehber edinmeleri gerçeği ile var olmaktadır. Bu kural davranış rehberliği vasfı ile davranışı yönetmektedir. Hart’a göre, ilkeler de bir tür kural–bir varsayım (zayıf bir kural) veya dikkatsizlik gibi bir standart (müphem veya çoğulcu faktörlü bir kural) veya örtülü (latent) bir kuraldır. Legal pozitivizmin Joseph Raz tarafından yeniden formüle edilen görüntüsünde ise, ilkelere, kaynaklarının (müşterek ahlak ve büyük filozofların öğretisi v.s.) bir hukuk kaynağı olmaması nedeniyle hukuk olarak yer verilmemiştir. Hart’a göre, kural gücün kaynağını oluşturmaktadır. O’na göre legal otorite ve legal kurallar aynı zamanda varlık kazanmaktadırlar.4 Yumurtlama yetisine sahip olduğunu iddia edenler hukuki tavuklardır ve buna inanıldığı için bu yetiye sahip olunduğu dile getirilmektedir. Dworkin’e göre ise, legal otorite, hukukun kendi ürünü olmayıp, siyasi ahlakın ürünüdür. O’na göre, hukukun ötesinde ahlak-liberalizm ahlakı vardır ve her hukuk düzeni onunla irdelenmelidir. Hukuki pozitivizme yönelik en etkili eleştirilerin hepsi ahlaka gereken önemi vermediği şüphesinden kaynaklanır. Hukukun hayatlarımızda uyum ve barış yaratma, ortak iyiliği ilerletme, insan haklarını güvence altına alma veya dürüstlükle yönetme gibi önemli işlevleri vardır ancak ahlakımızla hiçbir ilgisi yoktur. Tarihçi Hukuk Tarihçi görüşte, hukuk, ulusal kanı ve inançlarda, halkın ruhunda (volksgeist) yaşar; ulusal yaşamın bir parçası olarak hukuk, organik bir gelişim süreci içinde oluşur-ayna tezi. Hukuk bir gecenin içinde doğmaz; kuşaklar boyunca, ulusal ruhun derinliklerinden çıkar. Bu görüşe göre hukuk, yazılı olmayan, teamülü hukuktan ibarettir; yoksa, yasa koyucunun iradesinin görünümü değildir.5 Tarihçi Hukuk görüşü, doğru hukukun yalnızca halkın ruhundan çıkacağını söylemekle ayrıca bir pozitif hukukun varlık hakkını reddettiği gibi, bu doğru hukukun yalnızca her somut toplumun kendisi için geçerli olacağını bildirmekle de onun evrensel bir niteliğe sahip olamayacağını açıkça ortaya koymaktadır. Bu niteliği ile bir bakıma doğal hukuka karşıt bir tutum izlemiş bulunmaktadır. F. Carl von Savigny’i anlamak için en azından şu üç önyargıdan sıyrılmak gerekmektedir:6 1. Hegelci ve Marksist görüş, Savigny’inin tepkisel bir hukukçu oluşu; 2. Henüz modası geçmiş (obselete) bir şeyi yalnızca muhafazakâr olarak canlandırmak istemesi; ve 3. Özellikle O’nun hukukta yöntem teorisinin obsolete ve yararsız olduğu görüşüdür. Hukukun, halkın varlığı ve karakteri ile olan organik bağlantısına zaman sürecinde tanık olunmaktadır. Burada hukuk tekrar dille karşılaştırılabilir. Halkın dili bir “seçim” ürünü değildir; dil kendiliğinden ve yavaşça gelişmektedir. Dilde olduğu gibi hukukta da mutlak bir durma anı olmayıp, diğer her popüler eğilim gibi aynı hareket ve gelişmeye tabidir ve bu gelişme, önceki evrelerinde, aynı içsel gereksinme yasası uyarınca olmaktadır. Hukuk, halkın büyümesi ile büyür, onların gücü ile olgunlaşmakta ve millet olarak varlığını yitirdiğinde son bulmaktadır. O, önce gelenek ve genel güvenle, ardından hukuksal kararlarla-yani bir yasa koyucunun keyfi iradesince değil; her yerdeki içsel, sessiz işletici güçle geliştirilir. Savigny’nin teorisi özet olarak, tüm hukukun orijin olarak örf ve âdet hukukunun oluşması sonucu olduğu merkezindedir. Diğer bir anlatımla, her yerde, yasa koyucunun mutlak iradesi yerine deruni bir şekilde sessizce çalışan güçler tarafından, ilk önce örf ve âdet ile popular inanç ve sonra da hukuk bilimi ile geliştirilen hukuka tanık olunmaktadır. O’nun kanısına göre, tüm hukuk, halkların olgunlaşma çağları içinde doğa ve karakterleriyle “organik bir bağlamda” yer alan tarihi bir sürecin sonucudur. Daha geç bir evrede bu süreç, “halkın ruhundan” ayrılacak ve hukukçuların bağımsız “varlığıyla” biçimlendirilecektir; ancak, hukukçular aslı işlevlerinden biri olarak halkı temsil ettiklerinin bilincinde olmayı sürdüreceklerdir. Hukuk, halkın başkaca bir yönü gibi bazı hareket ve gelişmelere maruz kalmaktadır. Tarihçi okula göre, hukuk, bir halk aklının (hukukçuların bir şekilde üretime katkı da bulunduğu) bir ürünüdür. Halk şemsiyesi altındaki hukuk tarihten kaynaklanmış, zaman içinde yaşayan ve hukukta konuşan bir olgudur- Das Gesetz ist das Organ das Volksrechts. Hukuk demir kafes içerisinde hapsedileceğinden, Savigny, kodifikasyon olgusuna karşı çıkmış ise de usul hukuku ve ceza hukuku için saptanmış kuralların önemini kabul etmiştir. Kendisi yalnızca kodifikasyon tekniğini eleştirdi. Ceza hukukunda hukuk güvenliğine olan acil ihtiyaç belirlenmiş normların sakıncalarını fazlasıyla gidermektedir. Nitekim Savigny’nin kodunda “kanunsuz ceza olmaz" ilkesine yer verilmiştir. Tarihçi Hukuk okulunun vasıflarına özetle bakıldığında, Birinci, “hukukun bulunduğu; yoksa yapılmadığı” şeklinde dile getirilebilir. İkincisi, tarihçi okulun varlığı süresince hukuk tarihine ideal yorum biçimi olarak eğinilmiştir. Üçüncüsü, tarihçi okul, kurallar arkasındaki “sosyal baskıyı” vurgularken önceki asrın felsefe okulu, adil kuralın içsel gücünün moral varlığının bağlayıcılığı üzerinde ısrarla durmuş; sonraki analitik okul da siyasal açıdan organize toplum gücüne odaklanmıştır. Lon L. Fuller Yaklaşımı Lon L. Fuller, “Hukuk Anatomisi” (1968) adlı eserinde adlandırdığı karma bir hukuk felsefesi önermektedir. Bu yaklaşımda, Amerikan hukuk teorisyeni Fuller (1902-78), hukukun geçerliliği açısından temel öğenin onun kaynağı olduğunu belirtmekte; doğal hukuk ve pozitif hukuk tartışmasında orta bir yol izleyerek “usulî doğal hukuk”7 diye kendisi, hukuk kurallarının maddi içeriği ve onların ahlaki olup olmadıklarından daha çok adil (just) hukuk yapımı ve yönetimi gereklerine odaklanmıştır. O’na göre, hukuk “insan davranışını kuralların yönetişimine tabi kılma girişimi”dir.8 Fuller’in hukuk fikri, yasa yapma gücü nerede yer almakta ise, o güce özgü sınırlamaları (sekiz ilke) içermektedir. Bu sınırlamalar birlikte yasa yapma girişimlerinin yasa sayılması için karşılanması gerekli usulü ve normatif bir eşiğe işaret etmektedir. Böylece, demokrasi çoğunluk kuralının biçimsel usullerine teknik uyumdan daha fazlası olarak anlaşılmalıdır. Fuller’in geçerli hukuk modelinde, St.Thomas Aquinas (1225-1274) tarafından önerilen maddi hukukun “içsel ahlakı” (inner morality) (hukukun müşterek iyilik için çıkarılan aklın ürünü davranış standartları olduğu)ile hukuku vaz eden hukuk sisteminin bütünlüğünde var sayılan usulî geçerlilik ile birleştirilmekte; hukukun çalışması için neyin gerekli olduğu üzerine yoğunlaşma görülmektedir. Fuller, yinelersek, doğal hukuk ile pozitif hukuk arasındaki tartışmayı sürdürmek yerine bir senteze yollama yapmaktadır. O’na göre, hukuki kararlara esas olan hukukun geçerli kaynakları arasında, yasalar, içtihatlar, örf ve âdet, uzman görüşleri, hakkaniyet ve ahlak yer almaktadır: “Bizim ilgimiz hukukların kaynaklarından çok hukukun kaynaklarınadır. Hukuk genelde sadece muhtevasını değil; fakat, insanların yaşamlarındaki gücünü de nereden almaktadır?”9 Fuller’e göre, hukukun incelenmesinde önemli sorun doğal-pozitif hukuk karşıtlığı (dichotomy) olmayıp, “vazedilen hukuk” (belirgin hukuk) ile “zımni hukuk” arasındaki belirgin farklılıklardır. Ona göre, bu ikiliyi yasa hukuku ile örf ve âdet hukuku temsil etmekte ve iki sistemin de pratik uygulamada kaynaşmış olduğudur. İki kategoriye ait esaslı karakteristiklere aşağıdaki tabloda yer verilmiştir: Zımni veya Örf/Adet hukuku Belirgin veya Yasa Hukuku -Grupça benimsenmiş bir davranış standardı olması; -Övgü veya suçlama açısından belli bir muhatabın olmayışı; -Zaman içinde büyüyen veya gelişen; -Vazediliş tarihi belli olmayan; -Sosyal bağlamın anlaşılması ölçüsün- de bir amaç ilişkisinin çıkarılabilmesi- dir. -Belli bir insanî kaynağı örneğin yasama meclisi veya egemen güç olması; -Hukuk “iyi” veya “kötü” görüldü- ğünde takdir veya suçlamanın yöneltilmesi; -Yürürlük tarihi olması; -Amacının yasalarda belirtilmesi- “iyiliği” gerçekleştirmek veya “kötülüğü” azaltmak/ kaldırmaktır. Fuller, bir hukuk sistemi varlığını bir derece işi olarak görmekte ve hukukun amacı olarak düzenin geliştirilmesi; “düzen”le nitelendirilen toplumların “düzeni iyi” olan toplumlardan ayırt edilmesi gereğine değinmektedir. Fuller’e özgü özet çıkarım, ahlaki niteliğin hukuk sisteminin içsel bir öğesi olduğuna odaklanırken, hukukun ahlaki içeriğini göz ardı ettiği söylenirken, Hitler rejimi Almanya’sında olduğu gibi yeterince yaygın ve kontrolsüz uygulama türünün liberal hukuk idealinden sapılarak tiranlığa yol açacağıdır. Fuller’in doğal hukuk anlayışına yönetilen eleştirel şöyledir: 1. Usuli olması nedeniyle hukuk içeriğinin önemine kayıtsız kaldığı; 2. Sekiz ölçütten biri veya fazlasında total bir başarısızlık hukuk sisteminin yokluğuna işaret ederken, kısmi bir başarısızlığın aynı etkiyi doğurmadığı; bu tutumla, Fuller için hukuk sisteminin varlığı veya yokluğunun mutlak olmak yerine göreceli olduğu; ve 3. O’nun ölçütleri ahlaki ilkeleri içermek yerine olan hukuk sisteminin iyi çalışmasından biraz fazlasını ifade ettiğidir. Fuller’ın doğal hukuktaki yerine bakıldığında, hukuk sistemi, usulü doğal hukuk içermeli; hukukun çalışması için gerekli olana odaklanılmalıdır önermesi ile hukuk devleti (Rechtsstaat) kavramına vurgu yaptığı görülmektedir. Şimdi bu konu ayrıntılı olarak irdelenecektir. Hukuk Devleti Uluslararası Barolar Birliği Konseyi 2009 yılında kabul ettiği bir kararla hukuk devletinin maddi bir tanımı yaparak; bağımsız ve tarafsız bir yargı, masumiyet karinesi; geçikmesiz, adil ve aleni yargılanma hakkı; cezalara rasyonel ve orantılı bir yaklaşım, güçlü ve bağımsız bir hukuk mesleği; avukatı ile müvekkili arasındaki özel iletişimin kesinlikle korunması; herkesin hukuk önünde eşitliğini hukuk devletinin temel ilkeleri olarak kabul etmiştir. Tüm sorun hukuk devletini, toplumun yaşam stili ve estetiği haline getirmektir. Aksi takdirde, O’nun, Kafka’nın Hukuk Önünde Eşitlik adlı kısa öyküsündeki sanal hukuk sarayına dönüşme riski doğar.10 Hukuk devleti düşüncesine anlam kazandıran temel ilke “kuşkulu durumlarda özgürlüklerden yana olmaktır” (in dubio pro libertate). Hukuk devletine özgü üç bileşenin birincisi, bireyin medeni ve siyasi özgürlüklerinin korunması, güvenceye alınması; ikincisi, anayasa ya göre konmuş hukuk normlarının devletin yürütme erkini sınırlamaları ve üçüncüsü, yönetim ve yasama bağlamındaki amaç/araç ilişkisinde orantılılık ilkesine uyulmasıdır. Orantılılık testinin üç öğesi bulunmaktadır: 1) Benimsenen tedbirlerin bir amacı gerçekleştirmek üzere kurgulanması; 2) Birinci anlamda, vasıtaların amaçla rasyonel ilişkisi olduğunda da konu edilen hak veya özgürlüklerin “olabildiğince az” kısıtlanması ve 3) Hak veya özgürlükleri sınırlayıcı tedbirlerin etkileri ile “yeterince önemli” olduğu saptanan amaç arasında bir orantılılık olmasıdır. Ne zaman hukuk devleti illegal olmaktadır? Hukukun karanlık eller/ ideolojik yaklaşımla hukuk adına haksızlıklar yapılması; hukukun amacı daha adil bir toplum yaratmak iken, adaletin tek yanlı olarak çalışması hallerinde söz konusu olmaktadır. Dikkat edilecek husus, bizlerin ne kadar nesnel görmeğe çalışırsak çalışalım, unutulmayacak psikolojik gerçek, olayları kendi gözlerimizle görmekte oluşumuz- dur. Bunu da mecburen çeşitli kısa yollar, kestirimler (heuristic) kullanarak yaparız. Çünkü insan zihni bir bilgisayar gibi algoritmik çalışamaz. Bilgisayar, bellekteki tüm bilgileri, tüm olasılıkları elden geçirip değerlendirdikten sonra bir sonuca varırken, insan aklı bunu kotarma kapasitesine sahip değildir. İnsan aklı genelde kestirme yollar kullanarak çalışır. Kestirimci süreçler hız sağlama- sına karşın hata yapmaya açıktırlar. Bu yapısal kısıtlılık yüzünden insan rasyonelliği sınırlı bir rasyonelliktir (veya insan kısmen irrasyoneldir). İşte adaletin siyasi/ideolojik yanlı olarak görülmesi; takdir hakkının suiistimal edilmesi halinde hukuk devletinden söz edilebilir mi? İşte bizim vurgulayacağımız soyut adalet idesi olmayıp, somut adaletsizlik duygusunun tezahürünü en aza indirgemek olmalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 31.10.2023 tarihli 15’inci Birleşiminde (Ekim 2023) onaylanmış 12. Kalkınma Planına (2024-2028) göre, “901. Ekonomik ve sosyal kalkınmanın sağlanması bağımsız, tarafsız ve şeffaf yargı sisteminin egemen olduğu hukuk devleti ile demokrasi ve iyi yönetişim ilkelerinin etkin şekilde uygulanmasıyla mümkündür”. Hukuk devleti keyfiliğin değil, hukukun ve adaletin egemen olduğu devlettir veya hukuk devleti ile anayasa teorisine ve kamu hukukuna özgü temel bir kavram söz konusu edilmektedir. Hukuk devleti kavramının merkezinde, devlet tasarruflarının hukuka uygunluğu, Anglo-Amerikan “rule of law” (hukukun üstünlüğü) düşüncesine yakın olan, devletin hukuka tabiliği bulunmaktadır. Hükümetin keyfi tasarruflarına karşı vatandaşlar için bir koruyuculuk işlevi var; meşhut suç halinde yakalanan bir sanığa da adil yargılanma hakkı sağlar.11 Bunun bir anlamı da yargı ajanlarının normlara uygun davranmasıdır. Hâkimlerin kanunla bağlılığı (kanunilik) ilkesi ile yönetimin kanunla bağlılığına ilişkin genel ilkeler bunu desteklemektedir. Hâkimler bakımından kanunla bağlılık ve yargının bağımsızlığı ilkelerinin birbirileri ile bağdaşabileceği kabul edilmektedir. Bazılarına göre, kanunla bağlılık, hâkimlerin bağımsızlığının ön koşulunu oluşturmaktadır. Hukuk devleti, gücün daima hukukla sınırlandırıldığı fikri ile varlık gösterdi. Yalnız bu sınırlamaların doğası ve boyutu kaçınılmaz olarak zamanla değişmektedir Kant'ın görüşüne göre hukuk, "bir kişinin kişisel isteklerinin, özgürlüğün genel yasasına uygun olarak başka bir kişinin kişisel istekleriyle birleştirilebileceği koşulların toplamı"dır. Kant erkler ayrılığı görüşünü paylaşmakta ve bunu sanki pratik silojizmdeki üç önerme olarak sergilemektedir: Temel önerme irade hukukunu içermekte; küçük önerme, hukuka uyarlı davranma önermesini; Sonuç ise mevcut davada doğru olarak verilen hükmü (sentence) içermektedir. G. Radbruch’a göre, “Devlet yasama hakkına ancak, yasaların kesin geçerliği uğruna sahiptir. Ama bu güvenlik, eğer devlet kendini bu yasalarla bağlılıktan serbest tutabiliyorsa, akamete uğramış olur. Devleti yasamayla görevli tutan bu hukuk güvenliği düşüncesi, devletin kendisinin de yasalara bağlılığını gerektirir. Devlet yasamaya ancak, kendini de yasalarıyla bağlı tutması koşuluyla yetkili bulunmaktadır. Her zamanki zorlama/güç sahibinin hukuk koyma hakkına dair doğal hukuk ilkesi ile bu zorlayıcının kendi yaptığı yasalarla bağlılığına dair doğal hukuk ilkesi demek ki birbirlerine ayrılmaz biçimde bağımlıdır. Zorlama sahibi koyduğu yasalara uymaktan kaçınır kaçınmaz onun hukuk koyma yetkisi sona erer. Devlet gücünün ele geçirilmesi ile hukuk devleti olmak yükümlülüğü zorunlu olarak ve reddi imkânsız bir biçimde üstlenilmektedir. Demek ki, devlet, pozitif hukuk üstü, doğal hukuk aracılıyla, pozitif hukukun geçerliliğinin de onunla temellendirildiği aynı doğal hukuk ilkesi aracılıyla, pozitif hukukuyla bağlanmaktadır.” (G. Radbruch:1973). Jürgen Habermas’a göre, demokrasi ve hukuk devleti birlikte var oluş sergiler; bir haklar sistemi, demokrasinin öteki yüzüdür. Ve karşılık olarak, demokrasi yalnızca bir haklar sisteminin kalbi olarak belirebilir.12 Hukuk devletinin üç bileşeni vardır: Birincisi, bireyin medeni ve siyasi özgürlüklerinin korunması, güvenceye alınması; ikincisi, anayasaya göre konmuş hukuk normlarının devlet gücünü bağlamaları ve üçüncüsü, yönetim ve yasama bağlamındaki amaç/araç ilişkisinde ölçülülük ilkesine uyulmasıdır.13 Ölçülülük testinin de üç öğesi bulunmaktadır: 1) Benimsenen tedbirlerin bir amacı gerçekleştirmek üzere kurgulanması; 2) Birinci anlamda, vasıtaların amaca rasyonel ilişkisi olduğunda da, konu edilen hak veya özgürlüklerin “olabildiğince az” kısıtlanması; ve 3) Hak veya özgürlükleri sınırlayıcı tedbirlerin etkileri ile “yeterince önemli” olduğu saptanan amaç arasında bir oranlılık olmasıdır.14 İşlevsel görüşe göre, hukuk devleti görevlilerin takdir genişliğine göre derecelendirilmekte; fazlaca takdire sahip olunan toplumda aşağı derecede, az takdire sahip olunan toplumda ise yüksek derecede hukuk devletinden söz edilmektedir. Bu bağlamda rehber olabilecek başlıca ilkeler şöyle sıralanmaktadır:15 - Yasama organı ve yetkililerce, yapılamayanın emredilmemesi, - Yasa yapıcıları ve emir verenlerin “iyi niyetli” olması, - Yasa yapıcılar, hâkimler ve öteki görevlilerin yasalara uyulabileceğine inanmaları, - Yetkililerin yalnızca iyi niyetli davranmaları yeterli olmayıp, onların iyi niyetinin kişilerce algılanması, - Hukuk sisteminin, bir şeyin icrasının olanaksızlığını bir savunma veya en azından azaltıcı bir neden olarak tanıması, - Benzer davaların benzer şekilde işlem görmesi, ve - Kanunsuz suç/ceza olmamasıdır. Tüm sorun hukuk devletini, toplumun yaşam stili ve estetiği haline getirmektir. Aksi takdirde, O’nun, Kafka’nın Hukuk Önünde Eşitlik adlı kısa öyküsündeki sanal hukuk sarayına dönüşme riski doğar.16 Hukuk devletinin yaşamı için hukuk kültürünün gücü yanında sivil toplum kurallarının rehberliği de gerekmektedir.17 Hukuk devletinde bir yandan “Sokrates tutumu” ile beliren itaat, öte yandan “Gandhi” türü gerçekleşen sivil itaatsizlik15 örnekleri sosyo-legal bir gerçeklik olarak varlığını sürdürmekte; direnme hakkı Türk Medeni Kanunu 2. maddesi f.2’de, “Bir hakkın kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz” ilkesi ile ilişkilendirilebilmektedir-hakkı sınırlama.16 Öte yandan, hukuk devleti söylemini ve pratiğini yaratanlar arasında hâkimler de yer almaktadır. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi ve AİHM’nin17 kayda değer kararlarına tanık olunmaktadır. Kuşkusuz, hukuk devleti olmak açısından, bir devleti maddi anlamıyla insan hakları mağdurları ile hukuk devletini yaşayamayanlarla düşünerek, mağdur sayısını olabildiğince azaltacak nitelikli kararlar demetine ihtiyaç duyulmaktadır.18 Bu bağlamda hem filozoflar hem de halihazırda felsefe ve hukuk felsefesi alanında çalışan isimlerin hukukun yalnızca teorik boyutuna değil uygulanmasına da yaptıkları katkı göz ardı edilmemelidir. Bu katkı yöntemlerinden biri amicus curiae (bir davada taraf olmayan, ancak davayla ilgili bilgi sunan ve taraflardan hiçbiri tarafından mahkemeye yardımcı olması için davet edilmeyen kişi) usulüdür. Filozofların bu usul yoluyla hukuk uygulamasında aktif rol aldığını gösteren en bilinen örnek Vacco v. Quill ve Washington v. Glucksberg davalarında Amerika Birleşik Devletleri Yüksek Mahkemesi’ne Ronald Dworkin, Thomas Nagel, Robert Nozick, John Rawls, Thomas Scanlon ve Judith Jarvis Thomson’ın sundukları görüşlerdir. Sonuç Hukuk kaynakları, bir şeyi 'hukuk' yapan şeydir; bir hukuk, bir hukuk kaynağı tarafından üretilen veya ondan türetilen şeydir. Kaynaklar, pozitif hukukun 'pozitifliğini' somutlaştırır; bu, elbette hukuki pozitivizmin merkezinde yer alan bir hukuk yönüdür, ancak önemini doğal bir hukukçunun veya bir anti-pozitivistin bile asla inkâr edemeyeceği bir şeydir.19 Evrene bakıldığında kural temelli toplumsal düzen ile güç temelli toplumsal düzen arasında bir mücadeleye tanık olunmaktadır. Bir tarafta tüm insanların eşit yaratıldığı, devredilemez haklara sahip olduğu ilkesine dayanan kurumlar, öte yandan egemenler ve egemenlik altına alınanların olduğu, güç, zenginlik ve ilgiden daha yüksek bir hedefi olmayan bir dünyaya tanık olmaktayız. İşte bu noktada kendimize şunu sormalıyız: Bir topluluk ve bireyler olarak hayatta kalmanın yanı sıra öncelikleriniz nelerdir? Feda etmeye istekli olduğumuz veya feda etmeye istekli olmadığımız şey nedir? Bizim için ne esastır? Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel -------------------- 1 Alexander Boer. Legal Theory, Sources of Law and the Semantic Web, IOS Press, 2009. The Cambridge Companion to Legal Positivism, Edited by Torben Spaak and Patricia Mindus, Cambridge,2021. Sources of Law, Legal Change, and Ambiguity, Alan Watson, University of Pennsylvania Press, Philadelphia,1984. David J. Bederman. Custom as a Source of law, Cambridge, 2010. John Chipman Gray. The Nature and Sources of the Law, 1972. Fábio Perin Shecaira. Legal Scholarship as a Source of Law, Springer, 2024. Mustafa T. Yücel. “Hukuk Teorileri” Kriminoloji ve Hukuk Sosyolojisi Denemeleri, Yetkin, 2024, ss.485-500. 2 Ayrıca Bkz. S. Metin “Joseph Raz’da Hukuki Otorite Kavramı” Erciyes Üniv.Hukuk Fak. Dergisi C.I, S.1,2006 ss.37-63. “Kötü adamın ahlaki bir edimi yerine getirmekte gerekli bir saiki olmasa da aynı kötü adamın yasa vazedildiği ve kendisince bilindiğinde, cezadan kaçınmak için yasayı takip konusunda bir saiki vardır.” O.W.Holmes, “The Path of Law”, 10 Harv.L.Rev. (1897) ss.457,459. Mustafa T. Yücel. 3 Bkz. J. Austin. The Province of Jurisprudence Determined, Lecture VI. (W.E. Rumble ed), (1832)1995. 4 Hart’a göre, insan davranışını düzenleyen her normatif sistemin minimum bir muhtevası olmalı ve hukukun her türden muhtevaya sahip olarak halen hukuk olabileceğine kuşku ile bakılmalıdır. H.Hart “Are there any natural rights?” Philosophical Review, 64, 1955, ss.175-91. 5 F.Carl von Savıgny. Çağımızın Yasama ve Hukuk Bilimi Konusundaki Görevi Üzerine (Çev. Ali Acar) Pinhan, 2018. 6 Bkz. J.Rückert. “Friedrich Carl von Savigny, the Legal Method and the Modernity of Law” Juridica International, XI 2006, ss.55-67. 7 Fuller, sınırlamaları içeren bu kavramı zaman zaman “içsel ahlak”, “kanunilik ilkeleri” terimleri ile ifade etmektedir. 8 L.L.Fuller.The Morality of Law, 1969, s.53.Fuller, bir hukuk sistemine özgü iç ahlakın koşulları olarak şu sekiz ilke/koşulu sıralamaktadır: genellik, ilan edilmesi, geçmişe işlemezlik, açıklık, tutarlılık, olanaksızın istenmemesi, zaman içinde devamlılık ve kuralla uygulama arasında tutarlılıktır. Bu koşullardan birinin tümden göz ardı edilmesi toplumu sadece kötü bir hukuk sistemine götürmekle kalmayıp, hukuk sistemi etiketine de yabancılaştırmaktadır. Kuşkusuz, kişinin var olmayan veya kendisinden gizli tutulan veya kendi eyleminden sonra vazedilen veya anlaşılmayan veya aynı sistemin diğer bir kuralına ters düşen ve her dakika değişen bir hukuk kuralına itaat için ahlaki görevi olduğu savı akli dayanaktan yoksun kalacaktır (a rule of law culture). O’na göre bu usul ilkelerine uyum zamanla hukuku maddi anlamda saflaştıracaktır. Bkz. age. p.39. Fuller. “Positivism and Fidelity to Law-A Reply to Professor Hart” 71 Hav.L.Rev., 1958, s.643 (İnsanlar doğru şekilde davranmaya zorlandıklarında genelde doğru şeyler yapar ilkesi esas alınarak, mümkün olduğunca, maddi amaçlara usuli olarak erişilmelidir.) S.Aktaş, Prosedürel Doğal Hukuk-Lon L. Fuller’in Hukuk Kavramı, XII Levha, 2011. 9 L.L. Fuller. The Anatomy of Law New York: Praeger 1968, p.43. 10 B.Çağlar. Bir Anayasacının Seyir Defteri, Su Yayınları, 2000, s.13.Bkz. Martha C. Nussbaum. Political Emotions:Why Love Matters for Justice (Siyasi Duygular: Adalet için Aşk Neden Önemlidir), 2015. Bkz. S. Ergin. “Bir hukuk düzeninde kabul edilemeyecek şeyler” Hürriyet, s.10, (10/02/2021). 11 Bir mahkemenin hâkim veya hâkimleri değiştikten sonra yeni hâkim veya hâkimler, eskiden dinlenilmiş şahitleri yeniden dinlemek zorundadır. Bu yapılmadan sadece dosyayı okuyarak karar vermeleri “adil yargılanma hakkı”nın ihlalidir! (Anayasa Mahkemesi. B. No: 2020/ 23093, Karar: 15 Şubat 2024). 12 J. Habermas. Between facts and norms: Contributions to a discourse theory of law and democracy (terc. William Regh). Cambridge, MA: MIT Press, 1999. 13 Anayasa Mahkemesi’nce yapılan hukuk devleti tanımı için bkz. E.1976/1, K. 1976/ 28, k.t.25/05/1976 AMKD Sayı.14, s.189; E.1963/166, K.1964/76, k.t.22//12/1964, AMKD, Sayı 2, s.291; E.1985/31, K.1986/11, k.t.27/03/1986, AMKD, Sayı 22, ss.119-120; AİMK Amuur-Fransa, 25/06/1996 tarihli karar; Hukuk devleti kurgusu için bkz. H. Ökçesiz “Hukuk ve Siyaset Geriliminde Hukuk Kültürünün Yapısı Üzerine Yedi Üçüzlü Bir Açıklama Şeması” HFSA 7, İst,. Barosu 2003, ss.107-118; K.Doehring. Genel Devlet Kuramı (Genel Kamu Hukuku) İnkilâp, İst.,2002, s.212 vd.; Ökçesiz, H. Sivil İtaatsizlik 4.bası, Legal, 2011, ss.104-122. Dünyada Özgürlük çalışmasının 2009 yılı verilerine göre, Türkiye “kısmen özgür” ülkeler arasında gösterilmiştir. Özgürlüklerin en fazla gerilediği ilk 10 ülke arasında yer aldı. 2018 yılında “Özgür Olmayan Ülkeler” kategorisine alınan Türkiye, 2025 raporunda da aynı kategoride kalmaya devam etti. Bkz. Yusuf Şevki Hakyemez. “Militan Demokrasi” Seçkin Yayınları, 2000 14 D.P. Currie. The Constitution of the Federal Republic of Germany, ss.309-310, 1994; Kanada Yüksek Mahkeme kararı-R.v. Oakes,1986, 1 S.C.R.103, p 74(Can.). 15 Bkz. J.Rawls. A Theory of Justice, 7.bası, Harvard Univ. Press, ss.235-241. 16 B. Çağlar. “Hukuk Devletinde Gündelik Hayatın Estetiği” Hukuk Devleti (HFSA-Yayın no.4) İst., 1998 ss.83-85. Kafka’nın Hukuk Önünde Eşitlik öyküsü için Bkz.S. Büyükdüvenci. “Etik ve Siyaset Üzerine” Ankara Barosu Konferanslar Dizisi-1(Felsefe Kulübü) 2006, s.14;F. Kafka. Dava Varlık Yayınları 2004, ss.191-2; G. Radbruch. Rechtsphilosophie (8. Bası) Stuttgart 1973, s.280 vd. Hukuk devleti düşüncesine anlam kazandıran temel ilke “kuşkulu durumlarda özgürlüklerden yana olmaktır” (in dubio pro libertate). 17 Eflatun’a göre, demokratik hukukun iki temel postulatı vardır: 1) Hiçbir insan yasalar-dan bağımsız olarak yetki kullanabilecek akıl ve yeterli dirayete sahip değildir ve 2) Halk, “işbirlikçi” otonom bir toplum olmaya doğru bir hukuk düzeni vasıtasıyla hazırlanabilir. 15 T.Aquinas’a göre, bir yasanın gayri adil olması ona itaatsizlik için mutlak bir lisans vermez; her insanın genel hukuk projesine uyumunun sonuçları göz önüne alınmalıdır-itaatsizlik ilkeselleştiğinde insanlar arasında bencil nedenlerle itaatsizliğe doğru bir istek belirebilir veya doğru yasaların infazı daha da zorlaşabilir. Bkz. J.Penner(ed.)Jurispruden- ce and Legal Theory, pp.50-65. Ayrıca bkz. Kamu Vicdanına Çağrı-Sivil İtaatsizlik, Ayrıntı, 2014. 16 H.Ökçesiz. “Hukuk Devletinde Direnme Hakkı” HFSA:5, İst., 2004, s.122 vd. “Fransız ihtilalinin endişeli bir gözlemcisi olarak, Bentham, her toplumda hukuk emirlerinin öyle kötü olduğunda direniş sorusu ile yüz yüze gelineceğinden özellikle emindi.” Ayrıca bkz. H. Ökçesiz. Sivil İtaatsizlik, 4.bası, Legal, 2011; H.L.A. Hart Positivism and the Separation of Law and Morals, 71 Harv.L.Rev. 1958, s. 597. Direnme hakkı ABD geleneğinde derinliği olan bir haktır. Bu hakka New Hampshire eyalet Anayasa’sının 10. maddesinde yer verilmiştir: Yalnızca olumlu direnmeye vurgu yapılmayıp; tiranlığa boyun eğmek te lanetlenmektedir. “Keyfi güç kullanımı ve baskıya karşı direnmeme öğretisi absürt, esaretçi ve insanlığın iyilik ve mutluluğu tahribidir.” W.O.Douglas. America Challenged, Avon Book Division,1960, s.14. 17 Y. Özdek. Avrupa İnsan Hakları Hukuku ve Türkiye, TODAİE Mart 2004; TBB. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Ceza Yargılaması Kurum ve Kavramları, Ank., 2008. Gökçer Tahincioğlu. “Tutanaklardaki vahim iddialar ve yeni suçlar: İşkence suç mudur, yargı işkenceyi soruşturur mu?” T24 (5/04/2025). 18 “Hukuk devleti, hukukun siyasetten üstün olduğu devlettir. Çağımızda otokrasiyle demokrasi arasındaki kavganın temel sebebi budur. İki kavram belirleyicidir; kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı.” Ali D. Ulusoy. “Transformers filmi hukuk mu oldu?” T24 (19/02/2025). Yusuf Şevki Hakyemez. “Militan Demokrasi” Seçkin Yayınları, 2000: “Cumhurbaşkanı tarafından atanan HSK'nın dört üyesi siyasi atama olarak değerlendirilmelidir ve uluslararası standartlar anlamında ‘yargı üyesi’ olarak kabul edilemez. Ayrıca, TBMM tarafından seçilen yedi üyenin çoğunluğunun, Cumhurbaşkanı ile aynı siyasi eğilimde olması yüksek ihtimaldir… Son olarak, Cumhurbaşkanı aynı zamanda iki resmi üye de atadığı için, yürütme fiilen HSK'nin 13 üyesinden en az onunu seçme yetkisine sahip olmakta ve böylece yargı üzerinde güçlü bir siyasi etki sağlamaktadır.” (9 Aralık 2024). Mehmet Ocaktan. “Hz. Ömer adaleti diyerek hukuksuzluğa devam mı?” Karar (20/05/2024): Toplum olarak biz de evrensel hukuk normlarına dayalı bir hukuk devletinde yaşamayı hak etmiyor muyuz? Mehmet Ocaktan. “Hukuku kaybeden Türkiye’nin halleri...” Karar (24/01/2024). Ayrıca Radbruch formülü için Mustafa T. Yücel. “Yasal Haksızlık ve Yasa Üstü Hukuk” Hukuk Felsefesi, 6. Baskı, 2025. Mehmet Ocaktan. “Hz. Ömer adaleti diyerek hukuksuzluğa devam mı?” Karar (20/05/2024): Toplum olarak biz de evrensel hukuk normlarına dayalı bir hukuk devletinde yaşamayı hak etmiyor muyuz? Mehmet Ocaktan. “Hukuku kaybeden Türkiye’nin halleri...” Karar (24/01/2024): Türkiye’de ‘hukuk devleti’ zaafa uğradığı için alt mahkemeler dahil neredeyse bütün kurumlar Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını yok sayabiliyor. Ayrıca bkz. Mustafa T. Yücel. 19 Giorgio Pino “Sources of Law” Oxford Studies in Philosophy of Law 2021, vol. 4. by J. Gardner, L. Green, B. Leiter.