Hukuk Genel Kurulu'nun 2024/302 E., 2024/373 K. sayılı kararı

A

Admin

Yönetici
Yönetici
T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2024/302 E., 2024/373 K.

"İçtihat Metni"




MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

SAYISI : 2018/155 E., 2018/342 K.

KARAR : Davanın kısmen kabulüne

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 27.10.2014 tarihli ve

2012/39092 Esas, 2014/31025 Karar sayılı BOZMA kararı


1. Taraflar arasındaki işçilik alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 19. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararının taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine karar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca usulden bozulmuş, Mahkemece Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin bozma kararından sonra yapılan yargılama sonucu direnme kararı verilmiştir.

3. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

4. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:


I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

5. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalıya ait işyerinde bir dönem mağaza müdür yardımcısı, daha sonra ise mağaza müdürü olarak çalıştığını, en son çalıştığı mağazanın 06.10.2009 tarihinde kapanması nedeniyle iş sözleşmesinin feshedildiğini, son aylık net ücretinin 1.200,00 TL olduğunu, müvekkiline ücretin yanında asgari geçim indirimi, yol ve yemek yardımları ile her ay değişen tutarlarda prim ödendiğini, haftanın altı günü 10:00-22:00 saatleri arasında çalışarak fazla çalışma yaptığını, davalı şirketin yönetim kurulu kararı gereği işçilere her yıl temettü ödemesi yapılmasının kararlaştırıldığını, bir kısım bordrolarda temettü ödemeleri gösterildiği hâlde bu ödemelerin yapılmadığını ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla çalışma, bayram tatili, yıllık izin ücretleri ve temettü alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

6. Davalı vekili cevap dilekçesinde; dava konusu taleplerin zamanaşımına uğradığını, davacıya 28.08.2009 tarihinde ihtarname keşide edilerek iş arama izni verileceği ve kıdem tazminatının ödeneceği belirtilmesine ve ihtarnamenin 02.09.2009 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen davacının bu hakkını kullanmadığını, yasal haklarını almak üzere şirkete gelmemesi nedeniyle davacıya 06.11.2009 tarihinde tekrar ihtar çekildiğini, yıllık izinlerini eksiksiz kullandığını, imzasını içeren belgelerle temettü ödemelerinin yapıldığını, bordrolardan fazla çalışma ücretlerini ihtirazı kayıtsız ödendiğinin anlaşıldığı ayrıca iş sözleşmesine göre fazla çalışmanın aylık ücrete dahil olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemenin Birinci Kararı

7. Ankara 19. İş Mahkemesinin 19.01.2012 tarihli ve 2009/108 Esas, 2012/8 Karar sayılı kararı ile; haklı neden olmaksızın iş sözleşmesi feshedilen davacının kıdem tazminatına hak kazandığı, 19 günlük ihbar önelinin bulunduğu, temettü alacağına ilişkin ispat yükü kendisinde olan davalı tarafça bu hususun ispat edilemediği, davacının kullanılmayan ve karşılığı ödenmeyen 22 günlük yıllık izin ücreti alacağı ile ödenmeyen fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı

8. Ankara 19. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

9. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 17.04.2012 tarihli ve 2012/14269 Esas., 2012/13160 Karar sayılı kararı ile; "..Somut olayda, davacının birden fazla talebi olduğu halde hüküm “Davanın KISMEN KABULÜNE,” denilerek açıklanmıştır.

Bu şekilde kurulan ve açıklanan hükümde taraflara yüklenen hak ve borçların açık ve şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde belirtilmediği ortadadır.

Açıklanan hüküm sonucunda davacının hangi taleplerinin reddedildiği, yargılama giderlerinin (masraf ve vekalet ücretleri) ne şekilde hüküm altına alındığı, kanun yoluna başvurma süresinin ne kadar olduğu Yasanın emredici hükmüne rağmen açıkça belirtilmemiştir.

6100 sayılı HMK.nun 298/2. maddesine göre “Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz.”

Yukarıda belirtildiği üzere duruşmada açıklanan hüküm sonucu ile gerekçeli kararın hüküm sonucunun da aynı olduğu söylenemez.

Bu nedenlerle 6100 sayılı yasanın 297, 298/2 ve 321. maddelerinde belirtilen zorunlu unsurların hiç birisini taşımadığı anlaşılan hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir...” gerekçesiyle karar bozma nedenine göre sair temyiz itirazları incelenmeksizin bozulmuştur.

Mahkemenin İkinci Kararı

10. Ankara 19. İş Mahkemesinin 10.07.2012 tarihli ve 2012/603 Esas, 2012/605 Karar sayılı kararı ile; Özel Daire bozma kararına uyulduktan sonra önceki karar gerekçesi doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı

11. Ankara 19. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

12. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 27.10.2014 tarihli ve 2012/39092 Esas, 2014/31025 Karar sayılı kararı ile; tarafların sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra "...2- İhbar önelleri ve ihbar tazminatı yönlerinden taraflar arasında uyuşmazlık söz konusudur...

Somut olay açısından ihbar önelinin bölünmezliği ilkesi dikkate alınarak kısmi kullandırılma halinde yukarıdaki açıklamalara göre bakiyesinin hüküm altına alınma imkanı olmayacağından, ihbar öneli hiç kullandırılmamış gibi hesaplama yapılarak sonuca gidilmesi gerekirken yazılı şekilde bakiye süre için ihbar tazminatının hüküm altına alınması hatalıdır.

3- Davacı temettü alacağı istemiş olup davalı bu uygulamanın varlığını kabul ederek ödeme savunmasında bulunmuştur. Mahkemece atıf yapılan bozma öncesi karar gerekçesinde bu alacakla ilgili olarak "temettü alacağına ilişkin davanın ispat yükü kendisinde olan davalı tarafça ispat olunamadığı" belirtilmesine rağmen hüküm kısmında alacağın red edilmesi çelişkilidir.

Yapılacak iş, dosyada mevcut ödeme belgelerindeki imzanın aidiyeti araştırılarak gerekirse temettü uygulaması hakkında işyeri kayıtları üzerinde uzman bilirkişi marifeti ile inceleme yapılıp çıkan sonuca göre karar vermektir.

4- Fazla çalışma ücretlerinin hesabı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır...

Dosyada mevcut bordrolarda davacının aylık ücreti yanında prim aldığı izlenmekte olup yukarıdaki ilke kararında açıklandığı üzere bu şekilde alınan primlerin fazla çalışma alacağının zamsız kısmını karşıladığının kabulü ile sadece %50 zamlı kısım için fazla çalışma alacağının kabulü gerekir. Bu hususun göz ardı edilmesi de hatalı olup bozmayı gerektirmiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı

13. Ankara 19. İş Mahkemesinin 26.03.2015 tarihli ve 2014/1706 Esas, 2015/318 Karar sayılı kararı ile; davacının davalı işyerindeki çalışması karşılığında yüzde usulü ücret almadığı, davalı işyerinin yüzdelerden toplanan paraların işçilere dağıtımları hakkındaki yönetmelikte belirtilen otel, lokanta, eğlence yerleri gibi yerlerden olmayıp hazır giyim mağazası olduğu, bu bağlamda davalı işyerinde yapılan fazla çalışmaların zamsız kısmının yüzde usulü ile ödenmiş sayılacağına dair bozma kararının yerinde olmadığı, Mahkemenin 2009/106 Esas, 2010/845 Karar sayılı dosyasında verilen emsal nitelikteki kararın başka nedenlerle bozulduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

14. Direnme kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu Kararı

15. Hukuk Genel Kurulunun 04.04.2018 tarihli ve 2015/9-2883 Esas, 2018/675 Karar sayılı kararı ile; "...Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce, Özel Daire bozma kararının (2) ve (3) numaralı bozma sebepleri yönünden temyize konu direnme kararının Anayasanın 141. ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddeleri kapsamında direnme gerekçesi ihtiva edip etmediği, diğer taraftan mahkemenin fazla çalışma alacağını hüküm altına alan kararına yönelik olarak bozma kararının (4) numaralı bendinde, davacının aylık ücret yanında prim de aldığının bu nedenle primlerin fazla çalışma alacağının zamsız kısmını karşıladığının kabulü ile sadece %50 zamlı kısım için fazla çalışma alacağının kabulünün gerektiği gerekçesi ile bozulmasından sonra, mahkemece kararın “davalı iş yerinde yapılan fazla mesailerin zamsız kısmının yüzde usulü ile ödenmiş sayılacağı” gerekçesiyle bozulduğu belirtilerek ve bu yönde gerekçe oluşturmak suretiyle direnme kararı verdiği dikkate alındığında, direnme kararının Özel Daire bozma kararını karşılayan direnme gerekçesi içerip içermediği, dolayısıyla usulüne uygun bir direnme kararının bulunup bulunmadığı ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.

Ön sorunun çözümünde mahkeme kararlarının niteliği ile hangi hususları kapsayacağına ilişkin yasal düzenlemenin değerlendirilmesi zorunludur...

Bu genel açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;

Mahkemenin temyize konu direnme kararının gerekçe bölümü 6100 sayılı HMK’nın 297/1-c maddesinde yer verilen esaslara uygun olmayıp, kararda Özel Dairenin (2) ve (3) numaralı bozma sebepleri yönünden bozma kararına karşı hangi gerekçeyle direnildiğine, bozma kararının hangi nedenle doğru bulunmadığına ilişkin herhangi bir gerekçeye yer verilmezken, (4) numaralı bozma sebebi yönünden ise bozma kararını karşılayan direnme gerekçesi bulunmamaktadır.

Bu hâliyle anılan direnme kararının Anayasanın ve yasanın aradığı anlamda gerekçe içerdiğinden söz edilemez. Çünkü Yargıtayca bozulan karar (kararın hem hüküm fıkrası hem de gerekçesi) ortadan kalkacağından, hukuki geçerliliğini yitirir.

O hâlde, Mahkemece yapılacak iş özellikle Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesi gözetilerek ve özellikle bozma kararında yer verilen bozma gerekçelerine karşı, direnmenin gerekçesini de (gerekirse yeni bir hüküm oluşturmayacak şekilde yasal sınırlarda genişleterek) açıkça kaleme alarak kararda göstermek olmalıdır.

Eldeki davada, ihbar önelinin bölünmezliği ilkesi dikkate alınarak kısmi kullandırılma hâlinde bakiyesinin hüküm altına alınma imkânı olmayacağından ihbar öneli hiç kullandırılmamış gibi hesaplama yapılarak sonuca gidilmesi, dosyada mevcut ödeme belgelerindeki imzanın aidiyeti araştırılarak gerekirse temettü uygulaması hakkında işyeri kayıtları üzerinde uzman bilirkişi marifeti ile inceleme yapılıp çıkan sonuca göre karar verilmesi yine mevcut bordrolarda aylık ücreti yanında prim de aldığı izlenen davacının bu şekilde alınan primlerin fazla çalışma alacağının zamsız kısmını karşıladığının kabulü ile sadece %50 zamlı kısım için fazla çalışma alacağının kabulünün gerektiğine ilişkin bozma nedenleri yönünden ortada yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş, önceki kararın aslında hukuka uygun bulunduğuna dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin bir gerekçeli karar bulunmadığı gibi, direnme kararlarını denetleyen Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenebilecek nitelikte teknik anlamda gerekçe içeren bir direnme kararının olmadığı da her türlü duraksamadan uzaktır.

Şu hâle göre; açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler gözetilerek anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte direnme kararı verilmek üzere kararın bozulması gerekir..." gerekçesiyle direnme kararının usulden bozulmasına karar verilmiştir.

16. Ankara 19. İş Mahkemesinin 19.06.2018 tarihli ve 2018/155 Esas, 2018/342 Karar sayılı kararı ile; bozma ilâmında yer alan ihbar tazminatı ve temettü alacağı ile ilgili bozma nedenleri yerinde olduğu hâlde sehven mahkemece değerlendirilmeksizin karar verildiği, öte yandan Mahkemenin 2014/1706 Esas, 2015/318 Karar sayılı kararında yer alan Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 2012/39092 Esas sayılı bozma ilâmının içeriğinin maddi hata sonucu yazılmayıp yerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 2012/14269 Esas sayılı bozma ilâmının içeriğinin yazıldığı belirtildikten sonra davalı vekilinin son celse alınan beyanından ve tüm dosya kapsamından davacının davalı işyerindeki çalışması karşılığında yüzde usulü ücret almadığı, davalı işyerinin yüzdelerden toplanan paraların işçilere dağıtımları hakkındaki yönetmelikte belirtilen otel, lokanta, eğlence yerleri gibi yerlerden olmayıp hazır giyim mağazası olduğu, yine bir kısım bordroda fazla çalışma ile primin ayrı ayrı değerlendirildiği, buna göre davalı işyerinde yapılan fazla mesailerin zamsız kısmının yüzde usulü ile ödenmiş sayılacağına dair bozma ilâmının yerinde olmadığı, kaldı ki Mahkemenin 2009/106 Esas, 2010/845 Karar sayılı dosyasında verilen emsal nitelikteki kararın başka nedenlerle bozulduğu, eldeki davadaki fazla çalışma ile ilgili bozma nedenlerinin emsal dosyada bozma sebebi sayılmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

17. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.


II. UYUŞMAZLIK

18. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;

1-Somut olayda, ihbar önelinin kısmi olarak kullandırılması hâlinde bakiyesinin hüküm altına alınıp alınamayacağı, buradan varılacak sonuca göre ihbar tazminatının ihbar öneli hiç kullandırılmamış gibi hesaplanarak hüküm altına alınmasının gerekip gerekmediği,

2-Temettü alacağı yönünden dosyada mevcut ödeme belgelerindeki imzaların aidiyetinin araştırılarak gerekirse temettü uygulaması hakkında işyeri kayıtları üzerinde uzman bilirkişi marifetiyle inceleme yapılmasının gerekip gerekmediği,

3-Davacı işçinin prim sistemi ile çalışıp çalışmadığı, buradan varılacak sonuca göre primin fazla çalışma alacağının zamsız kısmını karşıladığından bahisle fazla çalışma ücretinin sadece %50 zamlı kısmının hesaplanarak hüküm altına alınmasının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.


III. ÖN SORUN

19. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesine geçilmeden önce direnme kararının usulüne uygun olup olmadığı ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.



IV. GEREKÇE

20. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 297 nci maddesinde bir mahkeme hükmünün neleri kapsaması gerektiği açıklanmıştır. Buna göre;

"(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:

a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.

b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.

c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.

ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.

d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.

e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.

(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir."

21. Bu düzenleme uyarınca bir mahkeme kararında, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.

22. Bu kapsamda tarafların tüm delilleri toplanıp tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hâkim hükmü (kısa kararı) 6100 sayılı Kanun'un 297 nci maddesinin ikinci fıkrasına uygun biçimde tefhim eder. Mahkemece yargılama sonunda verilen bu kısa karar, bir davayı sona erdiren temyizi mümkün olan (nihai) son kararlardandır. Bu kararla mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur.

23. Bu aşamadan sonra yapılması gereken iş, gerekçeli kararın yazılmasıdır. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” başlıklı 141/3 üncü maddesinde; “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmüne yer verilmiştir.

24. Kararın açık ve gerekçeli olması hukuki dinlenilme hakkının sağlanması açısından önemlidir. Tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmalar ve bunların dayandıkları deliller kararda tartışılıp gerekçeleri açıklandığı ölçüde karar, hukuki dinlenilme hakkına uygun bir karar olacaktır. İddia ve savunmaların kararda tartışılması, gösterilen delillerin incelenmesi, neden bir kısmının diğerine üstün tutulduğunun belirtilmesi ancak gerekçeyle mümkün olacaktır.

25. Gerekçe sayesinde kararların doğru olup olmadığı denetlenebilir. Gerekçesiz bir kararın üst mahkeme tarafından denetlenmesi de mümkün değildir. Gerekçe doyurucu olmalı, kararın neden, nasıl, hangi hukuki gerekçeyle ve hangi deliller değerlendirilmek suretiyle verildiği hususlarını içermelidir. Bu hususları içermeyen kararların gerekçeli olduğundan bahsedilemez.

26. Ayrıca kararda maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiği, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığı ortaya konulmalı, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantı açıklanmalıdır. Tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı ya da haksız olduğunu anlayıp değerlendirilebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimi yapabilmesi için usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçenin bulunması bu yasal ve Anayasal düzenleme karşısında zorunludur. Aksi hâlde kararın gerekçeli olduğundan bahsetmek mümkün değildir. Yeri gelmişken maddi olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı açıklamayan sadece yapılan yargılamayı özetleyen gerekçenin de yeterli olmadığı ve doktrinde zahiri gerekçe (görünürde gerekçe) olarak adlandırıldığı unutulmamalıdır.

27. Ayrıca 07.06.1976 tarihli ve 1976/3-4 Esas, 1976/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.

28. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.02.2020 tarihli ve 2016/22-2639 Esas, 2020/165 Karar; 04.02.2021 tarihli ve 2017/(21)10-1968 Esas, 2021/31 Karar; 10.05.2023 tarihli ve 2022/9-891 Esas, 2023/433 Karar sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.

29. Diğer taraftan mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.

30. Mahkemelerin direnme kararları da bir davayı sona erdiren (nihai), temyizi mümkün son kararlardandır.

31. Mahkeme bozma kararına uyma veya direnme yetkisini kullanırken bozma nedenlerinden her birine, ne sebeple uyduğunu ya da uymadığını gerekçesiyle birlikte ortaya koymalıdır.

32. Zira direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak Hukuk Genel Kurulunun yapacağı inceleme ve değerlendirme, bozma üzerine mahkemelerce verilen direnme kararlarına münhasır olduğundan inceleme sırasında gözeteceği temel unsurlarını, bozmaya karşı tarafların beyanlarının tespiti, bozmaya uyulup uyulmama konusunda verilen ara karar ve sonuçta hüküm fıkrasını da içeren kısa ve gerekçeli kararların birbiriyle tam uyumu ve buna bağlı olarak kararın, ortaya konulan sonucuna uygun gerekçesi oluşturmaktadır. Bunlardan birisinde ortaya çıkacak farklılık ya da aksama, çelişki doğuracaktır ki, bunun açıkça usul ve yasaya aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.

33. Bu nedenle mahkemece kısa ve gerekçeli kararların Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığını gösterecek, hüküm fıkrasındaki kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, kararın gerekçe bölümünde ise bunların nedenlerinin ne olduğu, bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması, kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşuldur.

34. Bu noktada belirtilmelidir ki, direnme kararları yapıları gereği yasanın hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı bir Yargıtay Dairesinin bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorundadırlar.

35. Somut olayda direnme kararının Hukuk Genel Kurulunca Özel Dairenin bozma nedenleri yönünden gerekçe içermediği ve usulüne uygun direnme kararı bulunmadığı gerekçesiyle usulden bozulmasından sonra Mahkemece verilen direnme kararının gerekçesinde bu kez bozma ilâmında yer alan ihbar tazminatı ve temettü alacağı ile ilgili bozma nedenlerinin yerinde olduğu hâlde sehven değerlendirilmeksizin karar verildiği belirtilmiş, buna rağmen ihbar tazminatı ve temettü alacağı yönünden aynı hüküm kurulmuş, bu alacaklara ilişkin ve ayrıca davacının prim alması nedeniyle fazla çalışmanın sadece %50 zamlı kısmının hesaplanması gerektiği yönündeki bozma nedeni yönünden bozma kararını karşılayan gerekçe oluşturulmamıştır. Bu itibarla Mahkemece Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin bozma kararının gereğinin yerine getirilmediği gibi ihbar tazminatı ve temettü alacağı yönünden direnme kararının gerekçesinde bu alacaklara ilişkin bozma nedenlerinin yerinde olduğu belirtilmesine rağmen önceki gibi hüküm kurulması suretiyle gerekçe ile hüküm sonucu (fıkrası) arasında çelişki yaratılmıştır. Bu itibarla ortada Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenmesi mümkün usulüne uygun olarak oluşturulmuş direnme kararının varlığından söz etme olanağı bulunmamaktadır.

36. Bu durumda Mahkemece yapılacak iş, Anayasanın 141 inci maddesinin üçüncü fıkrası ile ona koşut düzenleme içeren 6100 sayılı Kanun'un 297 nci maddesindeki hükümler gözetilerek öncelikle Özel Dairenin hangi bozma nedenine direnildiği, hangisine uyulduğu noktasında hiçbir tereddüte sebebiyet vermeyecek şekilde hüküm kurulması, direnilen veya uyulan bozma nedenlerine karşı ayrı ayrı olmak üzere gerekçe oluşturulmasından ibarettir.

37. Hâl böyle olunca yukarıda açıklanan Anayasal ve yasal düzenleme ve ilkeler gözetilerek anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte direnme kararı verilmek üzere karar usulden bozulmalıdır.



V. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3 üncü maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429 uncu maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harçlarının yatıranlara ayrı ayrı geri verilmesine,

Bozma nedenine göre taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,

10.07.2024 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.
 
Geri
Üst