A
Admin
Yönetici
Yönetici
nda, kamu görevinden ihraç edilen ve hizmet birleştirmesi yoluyla emeklilik hakkını elde eden kamu görevlisine kamuda geçen süreleri için emekli aylığı ödenmemesinin mülkiyet hakkına ve ayrımcılık yasağı bağlamında eşitlik ilkesine aykırı olduğuna karar vermiştir.
Başvuruya ilişkin olay 15 Temmuz 2016 sonrası KHK ile ihraç edilen başvurucu hakkında olduğu kadar başka nedenlerle kamu görevi sona erdirilen kişiler hakkında da geçerlidir. Mahkeme kararında ayrıntılı olarak yer alan sosyal güvenlik mevzuatımıza göre, özetle, kamu görevinden ihraç edilen/ görevine hukuka uygun bir nedenle son verilen kişiler eğer en az 25 yıl kamuda çalışmış ve yaş şartını doldururlar ise kamu görevlisi statüsünden emekli aylığı bağlanmakta ve emekli ikramiyesi ödenmektedir. ( Bu kişiler ile normal koşullara göre iradi olarak emekli olan memurlar arasında esasen herhangi bir fark bulunmamakta, esasen hukuk devleti ve sosyal güvenlik hakkı kapsamında devlet memurluğundan çıkarılmak veya ihraç edilmek emeklilik hakkını engellemektedir. ) Ancak, yine KHK veya disiplin cezası nedeniyle kamu görevin sona eren kişiler 25 hizmet yılının tamamını memuriyette tamamlamamış , kalan kısmını diğer sigorta türlerinde prim ödeyerek ikmal etmişler iseler, yine kamu görevlisi statüsünden emekli olabilmektedirler. Hizmet birleştirmesi suratiyle emekli olanlara statüye emekli aylığı bağlanmasında bir sorunla karşılaşılmamaktadır. Ancak emekli ikramiyesine gelince kanun koyucu emekli aylığının ödenmesi için son yasal değişiklikler ile önemli bir şart ihdas etmiştir. Hizmet birleştirmesi yoluyla emeklilik hakkını kazanan iştirakçiler, 5434 Sayılı Emekli sandığı Kanunu’nun 89.maddesinin ikinci fıkrası gereği son görevin kıdem tazminatı almaya hak kazanacak şekilde sona ermesi halinde emekli ikramiyesi ödenmesi mümkün olacağına ilişkin şartla karşılaşmaktadırlar. Son durumda kamu görevi hukuken kesinleşmiş ihraç veya disiplin cezası gibi nedenlerle sona erenlerin kıdem tazminatı almaya hak kazanamayacağı şeklinde yorumlandığından bu kişilere kamuda geçen hizmet süreleri ne olursa olsun hiçbir şekilde emekli ikramiyesi ödenmemektedir. Örneğin A kişisi kamuda 25 yıl çalışmış ve yaş şartını sağlamakta iken görevden ihraç edilmiştir. Mevcut mevzuata göre kendisi 4 C eski Emekli Sandığı’na tabi olarak emeklilik hakkı kazanıp emekli maaşı bağlanır ve son aylığı ile hizmet yılı çarpımı ve diğer parametrelere göre emekli ikramiyesi ödenir. Örneğimizde emsali memurun aldığı son maaş 100.000 TL ise kabaca A kişisine 2.5 Milyon TL emekli ikramiyesi ödenir. B kişisi ise kamuda 24 yıl 11 ay çalıştıktan sonra ihraç edilmiştir. Kalan bir ayı diğer sosyal sigorta primleri ödeyerek yani hizmet birleştirmesi yoluyla tamamlamıştır. B yine kamu görevlisi statüsünden emeklilik hakkını kazanmakta, kendisine emekli aylığı bağlanmakta ancak 5434 Sayılı Emekli sandığı Kanunu’nun 89.maddesinin ikinci fıkrası gereği son görevin kıdem tazminatı almaya hak kazanacak şekilde sona ermediğinden kendisine 1 TL dahi emekli ikramiyesi ödenmemektedir. Kamu da çalıştığı tüm süreler prim ödenmesine rağmen boşa gitmektedir. Anayasa Mahkemesi bizce bu konudaki bariz mağduriyetlerin giderilmesi adına geç te olsa ( 6 yıl sonra) verdiği karar ile öncelikle, uygulamanın açık bir kanun hükmüne dayanması ve lehe bir içtihat bulunmamasına rağmen iddiayı mülkiyet hakkı kapsamında kabul etmiş daha sonra örneğimizde A ve B kişilerinin kamu görevinden ihraç edilmeleri nedeniyle benzer hukuki durumda olduklarına, ayrımcılık yasağının açıkça Anayasa’da yer almasa dahi 10.maddede yazılı eşitlik ilkesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine karar vermiştir. Mahkeme devamla, kanun koyucunun aynı veya benzer durumda olanlar hakkında farklı uygulama yapma konusunda takdir yetkisine sahip olmasına rağmen bu yetkinin orantısız olmaması gerektiğini, hizmetlerinin tamamını 5434 sayılı Kanun veya 5510 sayılı Kanun'un geçici 4. maddesi kapsamında geçirenlere kamu görevinden çıkarıldığında emeklilik ikramiyesi tam olarak ödendiği halde 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca hizmet birleştirmesi yaparak emekliye ayrılanlara hiç emekli ikramiyesi ödenmediğini, burada 5434 sayılı Kanun veya 5510 sayılı Kanun'un geçici 4. maddesi kapsamında geçirilen sürenin çok uzun olması, 25 yılı tamamlamak için bu kanun hükmü dışındaki mevzuata göre çalışılan ve birleştirilen sürenin 1 ay bile olması durumu değiştirmediğini, nitekim somut olaydaki gibi 5434 sayılı Kanun veya 5510 sayılı Kanun'un geçici 4. maddesi kapsamında 23 yıllık hizmeti bulunan, sadece başka mevzuat kapsamındaki iki yıllık çalışma süresini birleştiren başvurucuya -bu mevzuata göre çalıştığı süre ile orantılı olarak da olsa- emeklilik ikramiyesi ödenmemişken aynı nedenlerle kamu görevine son verilen, 25 yıllık süresini anılan mevzuat kapsamında geçirenlere emeklilik ikramiyesi tam ödendiğini, bu durumda karşılaştırılabilir gruplar arasında ortaya çıkan farklılığın açıkça orantısız olduğu sonucuna varmıştır.
Mahkeme kararının son kısmında, ihlalin 5434 Sayılı Emekli sandığı Kanunu’nun 89.maddesinin ikinci fıkrasından kaynaklandığı için yasal değişiklik yapılması için kararın bir örneğinin TBMM’ye gönderilmesine, bir örneğinin de anayasaya aykırılık başvurusu yapılabilmesi için ilgili idare mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Karar sonrası muhtemel gelişmeler hakkındaki görüşümüze gelince; Mahkemenin işaret ettiği gibi, konu hakkında mahkeme kararları uyarınca 5434 Sayılı Kanun’un 89.maddesinin ikinci fıkrasındaki şart kaldırılır ise sorun yasal düzenleme ile çözüme kavuşturulmuş olacaktır. İkinci ihtimal olarak, ilk derece mahkemesi tarafından yeniden yapılacak yargılamada anayasaya aykırılık nedeniyle Anayasa Mahkemesine başvurulması halinde Mahkeme’nin ilgili hükmü iptal etmesi beklenmektedir. Anayasa Mahkemesi kararına uygun şekilde yasal düzenleme yapıldığında, hizmet birleştirmesi yoluyla emekli olan eski kamu görevlilerinin görevinin hangi nedenle sona ermiş olması önemli olmadan görev süresiyle orantılı olarak emekli ikramiyesi ödenmesi gerekir.
İrdelediğimiz karar üzerine SGK’ya emekli ikramiyesi ödenmesi talebiyle yapılacak başvurulara gelince; ilgili yasa hükmü halen yürürlükte olduğundan SGK’nın başvuruları kabul etmesi beklenmemektedir. Talebin reddi üzerine işlemin tesis eden idarenin bulunduğu yer olan Ankara İdare Mahkemelerinde iptal ve tam yargı davaları açılmalıdır. Bahsettiğimiz üzere, mahkemeler yasa hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilir. Anayasa’ya aykırılık iddiasının kabul edilmemesi durumunda mevcut düzenlemeye istinaden davanın reddine karar verilmesi durumunda istinaf aşamasını takiben tekrar AYM’ye bireysel başvuru yapılmalıdır. Mahkeme aşamasında gündeme gelebilecek diğer konu da açılacak davalarda süre aşımı olup olmayacağıdır. Nitekim 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7.maddesinde idari işlemlere karşı tebliğ tarihinden itibaren 60 gün içerisinde dava açılmalıdır. Bu aşamada idare veya mahkemeler emekli aylığı bağlandıktan veya kişiye emekli ikramiyesi ödenmeyeceğine dair kurum kararının tebliğ edilmesinden itibaren 60 gün içinde idareye başvurulması veya doğrudan dava açılması gerektiğini gündeme getirebilirler. Danıştay bazı karalarında ise; ilgililer, 2577 sayılı Kanun'un 10. maddesi hükmü uyarınca, haklarında kanunların öngördüğü işlemlerin yapılması için her zaman idareye başvurabilecekleri gibi isteklerinin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde anılan maddede öngörülen usule uygun olarak dava açabilecekleri kuşkusuzdur. şeklindeki içtihatı uyarınca en azından para alacaklarına ilişkin zamanaşımı süresi içerisinde yapılacak başvuranların süresinde kabul edileceğini düşünüyoruz.
Sonuç olarak, Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu bir üyenin muhalefet oyu ile verdiği kararın yasal düzenlemenin oluşturduğu eşit olmayan uygulamadan kaynaklanan hak ihlalinin giderilmesi yönünde olumlu bir adım olduğu açıktır. Temennimiz AYM kararı uyarınca gerekli yasal düzenlemenin yapılarak hem mağduriyetlerin giderilmesi hem de gereksiz yere başka uyuşmazlıklara yol açarak kamu idaresi ve mahkemelerin iş yükünün arttırılmamasıdır.
Av. Selim KURÇENLİ
Başvuruya ilişkin olay 15 Temmuz 2016 sonrası KHK ile ihraç edilen başvurucu hakkında olduğu kadar başka nedenlerle kamu görevi sona erdirilen kişiler hakkında da geçerlidir. Mahkeme kararında ayrıntılı olarak yer alan sosyal güvenlik mevzuatımıza göre, özetle, kamu görevinden ihraç edilen/ görevine hukuka uygun bir nedenle son verilen kişiler eğer en az 25 yıl kamuda çalışmış ve yaş şartını doldururlar ise kamu görevlisi statüsünden emekli aylığı bağlanmakta ve emekli ikramiyesi ödenmektedir. ( Bu kişiler ile normal koşullara göre iradi olarak emekli olan memurlar arasında esasen herhangi bir fark bulunmamakta, esasen hukuk devleti ve sosyal güvenlik hakkı kapsamında devlet memurluğundan çıkarılmak veya ihraç edilmek emeklilik hakkını engellemektedir. ) Ancak, yine KHK veya disiplin cezası nedeniyle kamu görevin sona eren kişiler 25 hizmet yılının tamamını memuriyette tamamlamamış , kalan kısmını diğer sigorta türlerinde prim ödeyerek ikmal etmişler iseler, yine kamu görevlisi statüsünden emekli olabilmektedirler. Hizmet birleştirmesi suratiyle emekli olanlara statüye emekli aylığı bağlanmasında bir sorunla karşılaşılmamaktadır. Ancak emekli ikramiyesine gelince kanun koyucu emekli aylığının ödenmesi için son yasal değişiklikler ile önemli bir şart ihdas etmiştir. Hizmet birleştirmesi yoluyla emeklilik hakkını kazanan iştirakçiler, 5434 Sayılı Emekli sandığı Kanunu’nun 89.maddesinin ikinci fıkrası gereği son görevin kıdem tazminatı almaya hak kazanacak şekilde sona ermesi halinde emekli ikramiyesi ödenmesi mümkün olacağına ilişkin şartla karşılaşmaktadırlar. Son durumda kamu görevi hukuken kesinleşmiş ihraç veya disiplin cezası gibi nedenlerle sona erenlerin kıdem tazminatı almaya hak kazanamayacağı şeklinde yorumlandığından bu kişilere kamuda geçen hizmet süreleri ne olursa olsun hiçbir şekilde emekli ikramiyesi ödenmemektedir. Örneğin A kişisi kamuda 25 yıl çalışmış ve yaş şartını sağlamakta iken görevden ihraç edilmiştir. Mevcut mevzuata göre kendisi 4 C eski Emekli Sandığı’na tabi olarak emeklilik hakkı kazanıp emekli maaşı bağlanır ve son aylığı ile hizmet yılı çarpımı ve diğer parametrelere göre emekli ikramiyesi ödenir. Örneğimizde emsali memurun aldığı son maaş 100.000 TL ise kabaca A kişisine 2.5 Milyon TL emekli ikramiyesi ödenir. B kişisi ise kamuda 24 yıl 11 ay çalıştıktan sonra ihraç edilmiştir. Kalan bir ayı diğer sosyal sigorta primleri ödeyerek yani hizmet birleştirmesi yoluyla tamamlamıştır. B yine kamu görevlisi statüsünden emeklilik hakkını kazanmakta, kendisine emekli aylığı bağlanmakta ancak 5434 Sayılı Emekli sandığı Kanunu’nun 89.maddesinin ikinci fıkrası gereği son görevin kıdem tazminatı almaya hak kazanacak şekilde sona ermediğinden kendisine 1 TL dahi emekli ikramiyesi ödenmemektedir. Kamu da çalıştığı tüm süreler prim ödenmesine rağmen boşa gitmektedir. Anayasa Mahkemesi bizce bu konudaki bariz mağduriyetlerin giderilmesi adına geç te olsa ( 6 yıl sonra) verdiği karar ile öncelikle, uygulamanın açık bir kanun hükmüne dayanması ve lehe bir içtihat bulunmamasına rağmen iddiayı mülkiyet hakkı kapsamında kabul etmiş daha sonra örneğimizde A ve B kişilerinin kamu görevinden ihraç edilmeleri nedeniyle benzer hukuki durumda olduklarına, ayrımcılık yasağının açıkça Anayasa’da yer almasa dahi 10.maddede yazılı eşitlik ilkesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine karar vermiştir. Mahkeme devamla, kanun koyucunun aynı veya benzer durumda olanlar hakkında farklı uygulama yapma konusunda takdir yetkisine sahip olmasına rağmen bu yetkinin orantısız olmaması gerektiğini, hizmetlerinin tamamını 5434 sayılı Kanun veya 5510 sayılı Kanun'un geçici 4. maddesi kapsamında geçirenlere kamu görevinden çıkarıldığında emeklilik ikramiyesi tam olarak ödendiği halde 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca hizmet birleştirmesi yaparak emekliye ayrılanlara hiç emekli ikramiyesi ödenmediğini, burada 5434 sayılı Kanun veya 5510 sayılı Kanun'un geçici 4. maddesi kapsamında geçirilen sürenin çok uzun olması, 25 yılı tamamlamak için bu kanun hükmü dışındaki mevzuata göre çalışılan ve birleştirilen sürenin 1 ay bile olması durumu değiştirmediğini, nitekim somut olaydaki gibi 5434 sayılı Kanun veya 5510 sayılı Kanun'un geçici 4. maddesi kapsamında 23 yıllık hizmeti bulunan, sadece başka mevzuat kapsamındaki iki yıllık çalışma süresini birleştiren başvurucuya -bu mevzuata göre çalıştığı süre ile orantılı olarak da olsa- emeklilik ikramiyesi ödenmemişken aynı nedenlerle kamu görevine son verilen, 25 yıllık süresini anılan mevzuat kapsamında geçirenlere emeklilik ikramiyesi tam ödendiğini, bu durumda karşılaştırılabilir gruplar arasında ortaya çıkan farklılığın açıkça orantısız olduğu sonucuna varmıştır.
Mahkeme kararının son kısmında, ihlalin 5434 Sayılı Emekli sandığı Kanunu’nun 89.maddesinin ikinci fıkrasından kaynaklandığı için yasal değişiklik yapılması için kararın bir örneğinin TBMM’ye gönderilmesine, bir örneğinin de anayasaya aykırılık başvurusu yapılabilmesi için ilgili idare mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Karar sonrası muhtemel gelişmeler hakkındaki görüşümüze gelince; Mahkemenin işaret ettiği gibi, konu hakkında mahkeme kararları uyarınca 5434 Sayılı Kanun’un 89.maddesinin ikinci fıkrasındaki şart kaldırılır ise sorun yasal düzenleme ile çözüme kavuşturulmuş olacaktır. İkinci ihtimal olarak, ilk derece mahkemesi tarafından yeniden yapılacak yargılamada anayasaya aykırılık nedeniyle Anayasa Mahkemesine başvurulması halinde Mahkeme’nin ilgili hükmü iptal etmesi beklenmektedir. Anayasa Mahkemesi kararına uygun şekilde yasal düzenleme yapıldığında, hizmet birleştirmesi yoluyla emekli olan eski kamu görevlilerinin görevinin hangi nedenle sona ermiş olması önemli olmadan görev süresiyle orantılı olarak emekli ikramiyesi ödenmesi gerekir.
İrdelediğimiz karar üzerine SGK’ya emekli ikramiyesi ödenmesi talebiyle yapılacak başvurulara gelince; ilgili yasa hükmü halen yürürlükte olduğundan SGK’nın başvuruları kabul etmesi beklenmemektedir. Talebin reddi üzerine işlemin tesis eden idarenin bulunduğu yer olan Ankara İdare Mahkemelerinde iptal ve tam yargı davaları açılmalıdır. Bahsettiğimiz üzere, mahkemeler yasa hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilir. Anayasa’ya aykırılık iddiasının kabul edilmemesi durumunda mevcut düzenlemeye istinaden davanın reddine karar verilmesi durumunda istinaf aşamasını takiben tekrar AYM’ye bireysel başvuru yapılmalıdır. Mahkeme aşamasında gündeme gelebilecek diğer konu da açılacak davalarda süre aşımı olup olmayacağıdır. Nitekim 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7.maddesinde idari işlemlere karşı tebliğ tarihinden itibaren 60 gün içerisinde dava açılmalıdır. Bu aşamada idare veya mahkemeler emekli aylığı bağlandıktan veya kişiye emekli ikramiyesi ödenmeyeceğine dair kurum kararının tebliğ edilmesinden itibaren 60 gün içinde idareye başvurulması veya doğrudan dava açılması gerektiğini gündeme getirebilirler. Danıştay bazı karalarında ise; ilgililer, 2577 sayılı Kanun'un 10. maddesi hükmü uyarınca, haklarında kanunların öngördüğü işlemlerin yapılması için her zaman idareye başvurabilecekleri gibi isteklerinin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde anılan maddede öngörülen usule uygun olarak dava açabilecekleri kuşkusuzdur. şeklindeki içtihatı uyarınca en azından para alacaklarına ilişkin zamanaşımı süresi içerisinde yapılacak başvuranların süresinde kabul edileceğini düşünüyoruz.
Sonuç olarak, Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu bir üyenin muhalefet oyu ile verdiği kararın yasal düzenlemenin oluşturduğu eşit olmayan uygulamadan kaynaklanan hak ihlalinin giderilmesi yönünde olumlu bir adım olduğu açıktır. Temennimiz AYM kararı uyarınca gerekli yasal düzenlemenin yapılarak hem mağduriyetlerin giderilmesi hem de gereksiz yere başka uyuşmazlıklara yol açarak kamu idaresi ve mahkemelerin iş yükünün arttırılmamasıdır.
Av. Selim KURÇENLİ