A
Admin
Yönetici
Yönetici
Bazen düşünüyorum da... Bu dünyanın hali nereye gidiyor? Hangi köşe başına baksanız bir kavga, başınızı hangi sınıra çevirseniz bir savaş, hangi şehrin arka sokaklarına girseniz açlık, yoksulluk, gözyaşı… İnsan denilen varlık doymak bilmiyor sanki. Gözü hep daha fazlasında… Ne gariptir ki bu açgözlülük hep "daha iyi bir dünya" vaadiyle süsleniyor. "Barış" diyorlar, "adalet" diyorlar, "özgürlük" diyorlar ama geride kalan hep aynı: Yakılmış topraklar, kaybolmuş canlar, darmadağın olmuş umutlar. Oysa dünya dediğin ne ki? Bu kadar küçükken, insan ömrü bu kadar kısayken bu hırs, bu kin, bu öfke niye? Kim götürecek öbür tarafa bu servetleri? Bir çuval dolusu altını mı? Bir avuç petrolü mü? Üzerine titrediği makam koltuğunu mu? Götüremeyecek. Götürdüğü tek şey belki de bir vicdan muhasebesi olacak. Tabii eğer bir vicdan kalmışsa… Son yıllarda hep aynı manzaraları görüyoruz: Orta Doğu’da, Afrika’da, Asya’da, Avrupa’da… Her yerde kan, her yerde gözyaşı, her yerde sessizlik içinde bir çığlık. İsrail İran’a saldırıyor, İran misilleme yapıyor, Ukrayna yanıyor, Gazze harabeye dönmüş, Yemen’de çocuklar açlıktan ölüyor, Sudan toz duman… Ve biz hep izliyoruz. Bir ekranın başında, bir gazete manşetinde, bir sosyal medya paylaşımında. Belki yarın bizim şehrimizin de bu ekranlara düşeceğini bilmeden… Savaş sanayi devleri ceplerini dolduruyor. Liderler kürsülerde nutuk atıyor. Yeni haritalar çiziliyor. Küresel medya “kazanan” ve “kaybeden” listeleri yapıyor. Ama aslında kazanan yok. Ölen çocuklar var, yıkılan evler, yok olan yaşamlar var. Kaybeden hep insanlık. En acı tarafı şu: Bunca acının kökeni hep aynı. Bitmeyen bir hırs. Doymayan bir iştah. Daha fazla toprak. Daha fazla güç. Daha fazla iktidar. Kimse demiyor ki: "Yeter artık! Dünyanın ömrü bizimle sınırlı. Biz ölümlüyüz. Gideceğiz." Kimse demiyor ki: "Biriktirdiğimiz servet değil, vicdan olsun. Büyüttüğümüz kibir değil, insanlık olsun." İnsan hayatı çok kısa. Bu kadar kısa bir yolculukta hâlâ hırsla, kinle, nefretle yol yürüyenlere sormak istiyorum: Ne götüreceksiniz öbür tarafa? Kaç varil petrol? Kaç katlı gökdelen? Kaç nükleer başlık? Cevap belli: Hiçbiri. Geride kalan sadece yıkıntılar olacak: Gözü yaşlı anneler, yetim çocuklar, yakılmış topraklar, yok edilmiş hayaller… İşte insanlığın özeti bu. Binlerce yıldır değişmedi. Bugün de değişmiyor. Yarın da değişmeyecek gibi. Ama belki bir gün… Bir vicdan sahibi insan çıkar… Ve bütün insanlığa şunu hatırlatır: "Hayat kısa. Ölüm gerçek. Hırs, kin, kibir… Hepsi boş." İşte o gün, belki dünya bir günlüğüne de olsa huzur bulur. O güne kadar ne yazık ki bu yazılar hep yazılacak. Çünkü savaşın, açgözlülüğün, vicdansızlığın tarihi henüz bitmedi.