GÜZELLİK MERKEZLERİ - Lazer Epilasyon, Botoks, Saç Ekimi… Uygulamalarının Doktorluk Mesleğiyle Karşılaştırılması, Ceza ve Uygulama Sorunları

A

Admin

Yönetici
Yönetici
1) Uygulama ve Mevzuat Özeti Bilindiği üzere ülkemizde, özellikle İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere birçok ilinde güzellik veya estetik merkezi ya da salonu" gibi isimler altında benzer uygulamalar gittikçe artmaktadır. İnternet ve iletişim kolaylığının verdiği imkanla da reklam-tanıtım gibi etkinlikler sonucu insanlar tarafından rağbet görebilmektedir. Bu kapsamda hizmet alan insanların sağlık ve ekonomik haklarının mevzuat çerçevesinde hızlı ve etkili bir şekilde korunması, aksine eylemlerin yasal yaptırıma bağlanması, ceza hukukunun ve kamu yararının da gereğidir. Alınan ruhsat (izin) çerçevesinde ve ehil kişilerce hizmet verilip verilmediği ile yapılan fiili işin, tıbbi uygulama olup olmadığı ile ilgili olarak daha çok il veya ilçe sağlık müdürlüklerinin yerinde denetim ve gözetim faaliyetleri ile kısmen bireysel şikayetlerin artması sonucu soruşturma ve kovuşturmalar da artmaktadır. Söz konusu işyerlerinde lazer epilasyon, botoks, dermapen, selulit, ozon, dolgu, leke, bölgesel zayıflama, mezoterapim, saç ekim gibi uygulama yapıldığının veya tedavi hizmetleri verildiğinin tespit edilmesi ya da bunlara yönelik bir kısım cihaz ile bu alanda kullanmaya dair ürünlerin (İPL-IPLT lazer epilasyon, botoks tens, serum fizyolojik malzemesi, vakum cihazı, enjektor, prp tüpleri, santrifüj aleti, dermapen başlığı, izotonik solisyon, boş botox flakonu, hydrafacia cilt bakım, face cihazı) bulunması bu kapsamda değerlendirilebilir. İnternet sosyal medya yoluyla yapılan tanıtım veya ilanlar da bu çerçevede tespiti yapılan uygulamayı destekleyici (dolaylı) mahiyette değerlendirilebilir. En önemli ve tespiti gereken husus şudur: Buralardaki eylemlerin, tıbbi uygulama kapsamında kalıp kalmadığı, mevzuatın ancak doktor ünvanlı meslek mensubunca veya onun kontrol ya da denetiminde yapılabilecek uygulamaların buralarda yapılıp yapılmadığının anlaşılmasıdır. Tespiti halinde ise eylemin ceza hukuku yönünden nitelendirilmesinin tartışılması ile sonucuna göre faillerin hukuki durumlarının tayini ele alınmıştır. Başka bir deyişle, belirtilen eylemlerin, ceza hükümleri içeren 3359 sayılı Kanunu’nun Ek 11. maddesi veya 1219 sayılı Kanun’un 25. maddesinden hangisinin uygulanması gerektiği ya da TCK’nın fikri içtimaya dair 44. maddesi delaletiyle en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılması gerekip gerekmediği tartışılmalıdır. Bu uygulamalar sırasında ayrıca yaralanmaların (özellikle ciltteki yanık veya sıra dışı-kalıcı şişkinlik veya yüz-cilt yapısının değişmesi gibi hallerde 1219 veya 3359 sayılı yasaların ceza hükümleri ile TCK'nın yaralanmaya dair hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi gerekir. Bu çerçevede, 1219 sayılı Kanun'daki suçun maddi unsurunun oluşup oluşmadığının tespiti için, bu yönden iddia veya kabul olmazsa bile sanığın eyleminin hasta tedavi etmek sayılıp sayılmadığı, bu kapsamdaki bir faaliyetinin olup olmadığının belirlenmesinin ardından hukuki durumun tayini gerekir. Bu ve bağlantılı hususların soruşturma aşamasında kolluk veya emrinde oldukları cumhuriyet savcısı, kovuşturma aşamasında ilk derece mahkemesi ile kanun yolunda istinaf ceza dairesi ile temyizen Yargıtay ilgili ceza dairesince yeterince ve yöntemine uygun olarak tartışılarak nitelendirilmesi suretiyle değerlendirme yapmaları önem arz eder. Zira bu yönden gerek mevzuat ve gerekse de uygulamadan kaynaklanan farklılıklar, önemli oranı bulmaktadır. Benzer eylem veya uygulamaların farklı bir şekilde değerlendirmeye tabi tutulduğu görülmektedir. Bu nedenle mümkün oldukça uygulama birliğine gidilmesi gayreti ve bunun uygulamaya yansıması tartışılmalıdır. Konunun farklı hukuki değerlendirilmesinin yanında kamu sağlığı ve bunun ilgili sağlık makamlarınca kontrol ve denetiminin sağlıklı bir şekilde yapılması ile bu nedenle oluşabilen kamu maliyesinin kaybı yönü de önem arz eder. 2) İlgili Mevzuatın Değerlendirilmesi: Özellikle, 3359 sayılı Kanun'un ceza ve/veya Ek-11. maddesi uygulamasına yönelik "sağlık hizmeti" kavramının açıkça tanımlanmamış olması ile özel yasa oluşu, uygulama sıklığı, bu yöndeki mesleki eğitici faaliyetlerin de etkisiyle bir eylemin hangi hallerde, 1219 sayılı Kanun'un hapis, adli para ve idari para cezasını gerektiren eylem olduğu ya da hangi hallerde 3359 sayılı Kanun'un Ek-11. maddesi kapsamındaki yaptırıma tabi olduğu yönünde tereddütler yaşanmaktadır. Bu da benzer eylemlerin farklı uygulama ve yaptırımlara tabi tutulma sonucunu doğurmaktadır. Örneğin, bir eylemin hangi halde 1219 sayılı Kanun'un 25. madde (diplomasız-sahte doktorluk), 26. madde (yetkisiz doktorluk), 41. madde (diplomasız-sahte diş hekimliği), 42. madde (yetkisiz diş hekimliği), yine 1219 sayılı Kanunda yer alan ve yaptırımı gerektiren sahte-diplomasız (54.madde) veya yetkisiz ebelik yapmak (55.madde), sahte-diplomasız ve yetkisiz hasta bakıcılığı yapmak (67.madde), tabiplerin idari para cezasını gerektiren eylemleri (27.madde), sahte-diplomasız ve yetkisiz hemşirelik yapmak (6283 sayılı Kanunun 11.maddesi) kapsamında kaldığı ile hangi halde 3359 sayılı Kanun'un Ek-11. maddesindeki izinsiz sağlık kurumu açma kapsamında kaldığı sorunu, somut yargı kararlarında sıklıkla rastlanmaktadır. Aynı veya benzer denilebilecek söz konusu yerlerde yapılan uygulamalar nedeniyle kimi bir yıldan üç yıla kadar hapis, kimi iki yıldan beş yıla kadar hapis, kimi ikisiyle, kimisi de bunların yanında veya sadece taksirle yaralama suçu-cezası ile karşılaşabilmektedir. Kimi ve çoğunlukla da ilk derece mahkemelerince verilen beraat kararları, istisnai olarak cumhuriyet savcısının aleyhe istinafı hariç, Sağlık Bakanlığı’nın veya ilgili il-ilçe sağlık müdürlüklerinin kamu davasına katılma koşulunun yerine gelmemesi nedeniyle istinaf veya temyiz talepleri ret edildiğinden işin asasına girilmemektedir. Bu da benzer eylemlerden mahkumiyet kararı çıkan bir eylemin beraatle sonuçlanması ve buna bağlı olarak uygulama farklılıklarını beraberinde getirmektedir. Bu durum, hem mevzuattın belirliliği-açıklığı ile sınırların açık olmamasından ve soruşturma veya kovuşturmaların bu nedenle farklı bakışından kaynaklanabilmektedir. Bu nedenle de mümkün olduğunca daha yerleşik hale getirilmesinde yarar olabilecektir. Bu kapsamda, özellikle ilk derece aşamasındaki soruşturma ve kovuşturmalarda eylem, 1219 ile 3359 sayılı Kanunlar kapsamında farklı nitelendirilmektedir. Sağlık Bakanlığı’na veya ilgili birimlerine 1219, 1262, 3359 gibi yasaların suç teşkil ettiği eylemler ile ilgili olarak, şikayet etme, soruşturmaları takip edebilme ve kamu davasına katılabilme imkanının yasal düzenlemeye bağlanması, kişilerin veya kamunun sağlığı ile kamu maliyesi açısından yararlı olabilecektir. Çünkü önemli ölçüdeki tespit veya deliller bu birimlerden sağlanmaktadır. Ayrıca ve önemli unsur olarak, kamu düzeninin sağlanmasının önemli bir ölçütü de genel sağlığın korunmasıdır. Hatta gerek TCK'da gerekse de özel ceza yasalarında birçok suçta "kamu düzeni ve genel sağlığının korunması" unsuruna vurgu yapılmıştır. Hal böyle iken mevcut yasal düzenlemede kamu davasına katılma şartları ile ilgili düzenleme yoktur. Yasaya uygun olarak istinaf ve temyiz aşamalarında, bu tür davalarda kamu davasına katılma konusu ele alınmıştır. Bakanlığın veya ilgili birimlerinin katılma hakkının olmadığına ilişkin yerleşik kararlar verilmiştir. Verilen önemli orandaki beraat kararlarına karşı İl-İlçe Sağlık Müdürlüğü veya Sağlık Bakanlığı'nın yasal katılma koşulları oluşmadığı için Yargıtay’ın yerleşik karlarına, örneğin, CGK, 03.07.2018, E.2015/9-1191, K.2018/328; Yargıtay 19.CD, 7.CD, 03.12.2024, E.2024/2877, K.2024/10699 sayılı kararlara atıfla bölge adliye mahkemeleri ilamlarında, hukuka uygun olarak katılma ve hükmü istinaf yetkisi bulunmadığından istinaf başvurularının reddiyle açılan kamu davasının niteliğine göre, suçtan doğrudan zarar görmeyen ve Kanun'da kamu davasına katılması konusunda özel düzenleme bulunmayan Sağlık Müdürlüğü'nün, davaya katılma yetkisi bulunmadığından istinaf başvuruları, esasa girilmeden, ret edilmektedir. Mevcut düzenleme itibariyle böyle bir uygulamanın yasaya uygun olduğunu söylemek mümkündür ancak; bu yöndeki dosyaların çoğu, bundan dolayı yani, istinaf etme sıfatı yokluğundan istinaf denetimine dahil olmamaktadır. Bu nedenle özellikle ilk derece mahkemelerinde önemli oranda uygulama farklılığı olabilmektedir. Bu kasamda örneğin; İstanbul BAM, 31.CD, 14.01.2025, E.2024/3572, K.2025/26; Ankara BAM, 9.CD, 08.04.2025, E.2024/2519, K.2025/1129; İzmir BAM, 11.CD, 30.04.2025, E.2025/1441, K.2025/1201; Antalya BAM, 13.CD, 15.01.2025, E.2024/1877, K.2025/39; Trabzon BAM, 5.CD, 02.06.2025, E.2024/2309, K.2025/981 sayılı ilamlarda Sağlık Bakanlığı veya bağlı il-ilçe müdürlüklerinin kanun yoluna başvurmak hak ve yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle ve yasaya uygun olarak istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir. 3) Hukuki Nitelendirmenin Tartışılması: Yargıtay ve Danıştay kararlarına da konu edilen, alt mevzuat olarak ilgili yönetmelikle sağlık kuruluşu olmaktan çıkarılan ve güzellik merkezi olarak adlandırılan yerlerdeki işveren, çalışan veya diğer ilgililerin tabip ünvanı takındığı yönünden bir iddia ya da tespit olmadığı hallerde, suçun maddi unsurunun oluşup oluşmadığının tespiti için eyleminin hasta tedavi etmek sayılıp sayılmadığının belirlenmesi ve sonucuna göre hukuki durumun tayini gerekir. Eylemin, yukarıda belirtilen hangi norm kapsamında kaldığının tespiti için özellikle teknik konuda bilirkişi raporu önem arz edecektir. Somut olay eğer, ilgili belgelerde geçen ve tıbbi müdahale gerektiren veya bu kapsamda sayılan işlemlerin, iş yerinde doktor diplomasız olarak yapıldığının tespiti halinde uygulanabilecek yaptırım olarak 3359 sayılı Kanunu’nun Ek 11. maddesi mi yoksa 1219 sayılı Kanun'un 25. maddesi mi veya TCK’nın 44. maddesinin dikkate alınması suretiyle mi olması gerektiğinin tartışılması gerekir. Eylem, bir bütün olarak gözetildiğinde işlediği bir fiil ile hem izinsiz (sahte) doktorluk yapmak hem de izinsiz olarak sağlık kurumu açma suçunu birlikte oluşuyorsa birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet verildiği anlamı çıkacağı için, bunlardan en ağır cezayı gerektiren yani, izinsiz (sahte) doktorluk yapmak veya bu sıfatı takınma suçundan dolayı cezalandırılması gerekir. Başka bir deyişle 5237 sayılı TCK'nın fikri içtimaya dair 44. maddesi uyarınca en ağır cezayı gerektiren (1219 saylı Kanun'un 25. maddesinde yer alan) suçtan dolayı cezalandırılmasını gerektirir. Buradaki temel kriterlerin en önemlilerinden birisi de kişinin doktorluğa dair mezuniyetinin (diplomasının) olup olmadığıdır. Diploma yok iken, yani hekimlik eğitimi almadan, hasta tedavi eden veya tabip unvanını takınma faaliyetinde bulunulması halinde 25. maddesindeki hapis cezasına hükmedilmelidir. Tabip ünvanı kullanılmazsa da eğer uygulama, hasta tedavi etmek veya doktorluk mesleğinin gerekleri kapsamında ise maddedeki suç unsuru gerçekleşebilecektir. Buna karşı diploması var iken ama yetkili makamlardan bir takım idari gerekleri yerine getirmeden faaliyette bulunulması halinde ise idari yaptırım kararı verilmesi gerekir. Buna göre tıp doktoru diplomasına sahip kişinin, genel muayene uygunluk belgesi olan iş yerinde ancak gerekli özel izni almadan ve özel izne tabi alanda tıbbi uygulama yapması ise farklı niteliktedir. Başka bir deyişle belli bir uzmanlığı veya özel eğitim alınmasından sonra alınan sertifika üzerine yapılabilecek uygulamalara ilişkin eylemin yaptırımı, 1219 sayılı Kanun'un 27. maddesi veya 3359 sayılı Kanun'un Ek 11. maddesinin son cümlesi uyarınca idari para cezası yaptırımı ve/veya mesleki disiplin cezası iken 3359 sayılı Kanun'un Ek 11. maddesi gereğince hapis ve adli para cezasına dair hüküm verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu düşünüyoruz. Aksi halde böyle nitelikteki bir işyerinin hekim sıfatı olan kişinin açması ile bu sıfata sahip olmayan kişinin açması arasında bir fark kalmayacaktır. Oysa burada korunan hukuki yarar, kamunun sağlığı olup hekim olmayan kişinin uygulamalarının daha nitelikli olduğu için 25. madde kapsamında, hekim olan kişinin meslek gereklerine ve bir kısım idari gerekleri aykırı olan bu davranışının ise diğerine göre dan az nitelikli olacağından yasanın öngördüğü şekilde meslek disiplini ve/veya belirtilen idari yaptırım kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Bu yönüyle 1219 sayılı Kanun'un 25. maddesi daha önce yürürlüğe girmiş ise de 3359 sayılı Kanun'un Ek 11. maddesine göre daha özel yasa hükümleri içermektedir. 4) Yargıtay Kararlarındaki Nitelendirme: Belirtilen konuda, Yargıtay’a ulaşan ve denetiminden geçen dosyalarda hukuki yaklaşımın, genel olarak aşağıda örnekleri verilen kararlar gibi olduğunu söylemek mümkündür. * Yargıtay 7.CD, 29.05.2023, E.2023/3326, K.2023/5252 sayılı ilamda, iş yerinde il sağlık müdürlüğü görevlilerince yapılan denetimlerde ele geçen tıbbî cihaz ve aletlerle cilt bakımı, saç ekim ve bakımı eylemleri nedeniyle geçilen soruşturma - kovuşturma sonucunda eylemin 1219 sayılı Kanun'un 25. madde kapsamında kaldığı gerekçesiyle verilen ceza usul ve yasaya uygun görülerek onanmıştır. * Yargıtay (Kapatılan) 19.CD, 13.04.2016, E.2015/13946, K.2016/15102 sayılı ilamında da benzer nitelendirme ile (sanığın doktor olmadığı halde doktorların yaptığı iğneli epilasyon tedavisi yaptığı, hasta muayenesi olarak kabul edilen işlemi yaptığı anlaşıldığından eylemine uyan 1219 sayılı kanunun 25 maddesi gereğince cezalandırılması ile ilgili olarak) tabip olmayan sanığın, 03.03.2011 tarihine kadar güzellik merkezi, bu tarihten sonra ise poliklinik olarak faaliyet gösteren özel işyerinde, şikayetçinin karın bölgesine iğne batırmak suretiyle deri altına müdahale etmesi şeklindeki şikayetçi ve tanık beyanları ile sabit olan eyleminin, tabip yetkisinde olan bir işlem olduğunun açıkça anlaşılması karşısında mahkemenin kararında bir isabetsizlik görmemiştir. (Esas yönden mahkemenin mahkumiyet hükmünü yerinde görüp başka yönlerden karar bozulmuştur) * Yargıtay 12.CD, 22/12/2021, E.2021/5572, K.2021/9124 sayılı kararında, IPL epilasyon cihazının tıbbi nitelikte lazer epilasyon cihazı olup hekim tarafından kullanılması gereken cihazlardan olduğu gerekçesiyle ilk derece mahkemesince verilen taksirle yaralama suçundan mahkumiyeti usul ve yasaya uygun görmüştür. * Yargıtay 19.CD, 06.04.2016, E.2015/13714, K.2016/14650 sayılı ilamda, sanığın, kendi hazırladığı maddeyi şikayetçinin kolunda daha önceden bulunan dövmeyi silmek maksadıyla sürmesi ve neticesinde şikayetçinin kolunda yanık meydana gelmesi şeklinde iddia ve kabul edilen eyleminin 1219 sayılı Kanun'un 25. maddesinde yerini bulunan ''hasta tedavi etme'' olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği yönünden Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasından sonra sanığın hukuki durumunun takdiri gerekirken eksik kovuşturma sonucu yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi bozma gerekçesi yapılmıştır. 5) Bölge Adliye Mahkemesi (İstinaf) Kararındaki Nitelendirme: Belirtilen konuda, bölge adliye mahkemelerine ulaşan ve denetiminden geçen dosyalardaki hukuki yaklaşımda, genel ve yerleşik bir uygulama olmadığı görülmektedir. Başka bir anlatımla belirtilen yerlerdeki eylemlerin cezai (esas) nitelendirilmesi ile ilgili aşağıda örnek olarak gösterilen çok sayıda farklı gerekçe ve sonucu içeren karar olduğunu söylemek mümkündür. * İstanbul BAM, 15.CD, 05.11.2019, E.2018/2050, K.2019/3833 sayılı ilamda, sanığın, güzellik merkezi üzerine olan iş yerinde lazer cihazlarla iş yerine gelen müşterilere epilasyon işlemi yapılması nedeniyle 3359 sayılı Kanun'un ek 11. maddesi uyarınca açılan kamu davasında ilk derece mahkemesince bu maddeden cezalandırılmasına karar verildiği, istinaf aşamasında yapılan duruşma sonucunda, bilirkişi raporuna dayanan uygulamanın yalnızca hekimler tarafından yapılması gerekli tıbbi müdahale niteliğinde olduğu gerekçesiyle eylem, 1219 sayılı Kanun'un 25. maddesi kapsamında kaldığından ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak 1219 sayılı Kanun'un 25. maddesinden mahkumiyet kararı kurulmuştur. * İzmir BAM, 16.CD, 12.10.2022, E.2021/1462, K.2022/1928 sayılı ilamda, güzellik merkezi üzerine olan iş yerinde lazer epilasyon, selülit, akne, leke tedavisi, ozon terapi uygulamaları nedeniyle 3359 sayılı Kanun'un Ek-11.maddesi uyarınca ilk derece mahkemesince verilen mahkumiyet hükmü, sanığın üzerine atılı suçun 1219 SK'nın 25.maddesine aykırılık olarak nitelendirilmesi gerekirken 3359 SK.nın ek 11.maddesi kapsamında nitelendirilerek mahkumiyetine karar verilmesi nedeni ile duruşma açılması sonucunda ilk derece mahkemesi hükmü kaldırılıp sanığın eylemine uyan 1219 sayılı Kanun'un 25. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmiştir. * Ankara BAM, 9.CD, 21.05.2024, E.2023/1407, K.2024/1348 sayılı ilamda, ilk derece mahkemesince, dövme silme cihazıyla uygulama yapılması eyleminden 219 sayılı Kanun’un 25. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi ile ilgili olarak dövme silme cihazının tıbbı cihazlardan olup olmadığı, bu cihazlar ile yapılan epilasyon ve/veya dövme silme işlemlerinin dermatoloji uzmanları, plastik cerrahi uzmanı ve medikal estetik sertifikası olan doktor tarafından veya doktor kontrolünde veya sağlık kurumunda yapılması gereken tıbbi işlemlerden olup olmadığı hususunda, içerisinde dermotoloji uzmanı da bulunan bilirkişi heyetinden bilirkişi raporu alınmasından sonra sanığın hukuki durumunun takdiri gerekirken, eksik kovuşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi, bozma gerekçesi yapılmıştır. * İstanbul BAM, 16.CD, 11.10.2022, E.2022/3239, K.2022/4955 sayılı ilamda, iş yerinde bulundurulan lazer epilasyon cihazı ve dermapen cihazının aldırılan bilirkişi raporuna göre "tedavi amaçlı" kullanılan aletlerden olduğu sabit olmakla, TCK 44. maddesi gereğince sanık hakkında 1219 sayılı Yasa'nın 25. maddesi gereğince nitelendirme yapılması yerine, eylemin vasıftan ikiye bölünerek 1219 sayılı Yasa'dan beraati ve 3359 sayılı Yasa'dan mahkumiyetine yönelik verilen kararda isabet görülmediğinden, bozma kararı verilmiştir. * İstanbul BAM, 32.CD, 04.09.2024, E.2024/2872, K.2024/2506 sayılı ilamda, cihazla epilasyon yapılması nedeniyle kişinin yaralanması eyleminde, sanığa, ilk derece mahkemesince hem 1219 sayılı Kanun'un 25, hem de 3359 sayılı Yasanın Ek 11. maddesinden ayrı ayrı hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karara yönelik istinaf başvurusunun incelenmesinde; bilirkişi raporuna dayanan, iki adet cihazın ancak uzman doktor tarafından kullanılması gerektiği gerekçesiyle uygulama usul ve yasaya uygun bulunarak istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. * İstanbul BAM, 14.CD, 15.05.2025, E.2024/3770, K.2025/1552 sayılı ilamda, işyerinde çalışır durumdaki vakum cihazının bulundurulması eylemi nedeniyle ilk derece mahkemesince 3359 sayılı Yasanın ek 11. maddesi uyarınca verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik kararın istinaf incelenmesi sonucunda katılma şartları oluşmayan kurum lehine verilen vekalet ücreti dışında bir aykırılık görülmeyerek hükmün düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. * Samsun BAM, 1.CD, 15.01.2025, E.2024/3854, K.2025/184 sayılı ilamda, güzellik merkezinde laser epilasyon yaptırma nedeniyle oluşan yanıklardan dolayı taksirle yaralamadan açılan kamu davasında verilen beraat kararının yerel cumhuriyet savcısı tarafından aleyhe yapılan istinaf başvurusu, kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. 7) Sonuç ve Öneri: Mevzuat değişikliği sonucu sağlık kuruluşu statüsünden çıkarılan güzellik salonlarında yapılan uygulamalar, eğer tıbbi ise başka bir deyişle, 1219 sayılı Kanun'un 25. maddesindeki suçun maddi unsurunun oluşup oluşmadığının tespiti açısından ilgililer, tabip ünvanı takınmazsa veya bu yönünden bir iddia ya da tespit olmazsa bile eylem, hasta tedavi etme kapsamında kalıyorsa bir eylemle iki ayrı suçun oluştuğu gözetilerek 3359 sayılı Kanun'un öngördüğü ceza miktarı ve TCK'nın 44. maddesi uyarınca en ağır cezayı gerektiren 1219 sayılı Kanun'un 25. maddesi kapsamında hüküm kurulması gerekir. Bunun için sanığın eyleminin hasta tedavi etmek sayılıp sayılmadığının özellikle bilirkişi raporuyla belirlenmesi ve sonucuna göre hukuki durumun tayini gerekir. Gerek ilk derce cumhuriyet başsavcılıkları ve mahkemelerde gerekse de bölge adliye mahkemelerinde, aynı veya benzer nitelikteki eylemler, farklı ceza hukuku normları içinde değerlendirilmektedir. Başka bir deyişle farklı nitelendirmeye bağlı olarak farklı sonuçlar çıkmaktadır. Amaç ve işleniş şekilleri aynı olan eylemlerin çoğundan verilen beraat kararları, çoğunlukla Sağlık Bakanlığı veya bağlı teşkilatlarının istinaf etme sıfatının yokluğundan yaptıkları istinaf veya temyiz başvurularının reddi nedeniyle özellikle ve çoğunlukla beraatle sonuçlanan dosyalar esastan incelenememektedir. Kısmi beraat kararlarının cumhuriyet savcısı tarafından aleyhe ile mahkumiyet kararlarının istinafında ise yine 1219 sayılı ve 3359 sayılı Kanun ile TCK'nın taksirle yaralama hükümlerinin uygulanması yönünden farklı nitelendirmeler yapılmaktadır. Buna göre, İlgili mevzuatın birbiriyle uyumlu, mümkün olduğunca uygulama tereddütlerine yol açamayacak veya açıkça anlaşılabilecek şekilde düzenlenebilmesi için tartışılması ve sonucuna göre değerlendirme yapılması, bireylerin ve kamunun sağlığı ile kamu maliyesi menfaatinin korunmasının temini bakımından hızlı ve etkili denetim mekanizmasının geliştirilmesi, ilgili kurum olarak Sağlık Bakanlığı’nın yasaya aykırı, suç teşkil eden eylemlerde şikayet ve kamu davasına katılma hakkının verilmesi yararlı olabilecektir. Cumhuriyet Savcısı Asım EKREN Kaynakça: 1. Kamuda ve Özelde Çalışan Doktor ve Sağlıkçılara Şiddetin Hukuki Boyutu ve Sonuçları, (Doktor ve Diş Hekimi, Hemşire, Ebe, Hasta Bakıcılara Özgü Suçlar), Uygulamada Adli Rapor, Asım EKREN, Filiz Kitabevi 2. Doktor ve Sağlık Personeline Yönelik Şiddetin Hukuki Boyutu ile Sonuçları, Asım EKREN, Adalet İstanbul Dergisi, Sayı 5, Eylül 2015 3. Adli Rapor, Asım EKREN, Adalet İstanbul Dergisi, Sayı 10, Haziran 2016
 
Geri
Üst