FİKRİ VE SINAİ MÜLKİYET HAKLARI

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
Fikri ve sınai mülkiyet hakları, birey veya kurumların fikri çabası ile ortaya koydukları ürünler üzerinde sahip oldukları birtakım hakları ifade etmektedir. Gelişen bilgi ekonomisi, teknolojik gelişme ve iyileştirmelerin teşviki, kültürel endüstrinin yaygınlaşması gibi etkenler; fikri ve sınai mülkiyet haklarının korunması ihtiyacını da beraberinde getirmiştir. Bu haklar; insanların yaratıcı karakterleri, yoğun emek ve sermayeleri sonucu ortaya çıkan düşünce ürünlerinin, kendisinin izni olmaksızın kullanılmasını önleyerek tekel hakkı tanımaktadır. Bu bağlamda fikri ve sınai mülkiyet hakları, birey ve işletmelerin faaliyetlerine güvence altına almaktadır. Devlet otoritesiyle korunması amaçlanan bu haklar, fikri haklar ve sınai haklar olmak üzere iki ana kategori altında toplanır. Kişinin estetik, edebi, bilimsel veya sanatsal alanlarda yarattığı özgün fikir ürünleri üzerindeki hakları fikri hakları ifade ederken; patent ile faydalı model gibi buluşlar, endüstriyel tasarımlar, markalar ve coğrafi işaretler vb haklar ise sınaî haklar olarak tanımlanmaktadır. Bu hakların korunmasına yönelik ilk ihtiyaçları, gelişmiş batı toplumları için 14-15. yüzyıla kadar dayandırmak mümkündür. Teknolojik buluşların iktisadi ve sosyal hayattaki etkilerinin ulusal sınırları aşmaya başladığı 19. yüzyılda ise, fikri ve sınai mülkiyet hukuku konusunda devletlerin uluslararası işbirliğine gittiği görülmektedir. Anlaşmaların uluslar arası nitelikte seyrettiği bu dönemden sonra, 20. yüzyılın sonlarına doğru fikri ve sınai hakların küresel nitelikteki düzenlemeler ile korunduğunu görmekteyiz. Bu bağlamda uluslararası iş birliği zemininin 1883 tarihli Paris Sözleşmesi ile atıldığını, 1886 tarihli Bern Konvansiyonunun ise küresel düzenlemeler anlamında bir öncü olduğunu söyleyebiliriz. 14 Haziran 1967’de Stockholm’de imzalanan “Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü”(WIPO)2 Kuruluş Sözleşmesi’nin 2. Maddesi, fikri mülkiyeti belli bazı haklarla ilişkili şekilde tanımlanmıştır: - Edebi, sanatsal ve bilimsel çalışmalar, - İcracı sanatçıların eserleri, fonogram ve radyo yayınları, - İnsan emeğinin tüm alanlarındaki buluşlar, - Bilimsel buluşlar, - Endüstriyel tasarımlar, - Ticari markalar, hizmet markaları (service marks), ticari unvan ve isimler, - Haksız rekabete karşı koruma ve - Sınaî, bilimsel, edebi ya da sanatsal alanlarda fikri mülkiyet faaliyetlerinden kaynaklanan diğer tüm haklar. Fikri mülkiyet hakları, hukukumuzda esas olarak 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) ile düzenlenmiştir. Kanunun amacını haiz ilk maddesinde “Bu Kanunun amacı, fikir ve sanat eserlerini meydana getiren eser sahipleri ile bu eserleri icra eden veya yorumlayan icracı sanatçıların, seslerin ilk tespitini yapan fonogram yapımcıları ile filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren yapımcıların ve radyo-televizyon kuruluşlarının ürünleri üzerindeki manevi ve mali haklarını belirlemek, korumak, bu ürünlerden yararlanma şartlarını düzenlemek, öngörülen esas ve usullere aykırı yararlanma halinde yaptırımları tespit etmektir.” şeklindeki düzenleme ile kanun koyucu; eser sahibine eser üzerinde hem kişisel hem de ekonomik yetkiler tanımış, bu yetkilerin ihlali halinde ise çeşitli hukukî ve cezaî yaptırımlar öngörmüştür. Sınai mülkiyet hakları ise 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile tek çatı altında toplanmıştır. SMK m.1 “Bu Kanunun amacı; marka, coğrafi işaret, tasarım, patent, faydalı model ile geleneksel ürün adlarına ilişkin hakların korunması ve bu suretle teknolojik, ekonomik ve sosyal ilerlemenin gerçekleştirilmesine katkı sağlamaktır.” hükmünden anlaşılacağı üzere marka, patent, faydalı model, tasarım ve coğrafi işaret gibi sınai mülkiyet haklarını korumuştur. Bu kanun ile Türk Patent ve Marka Kurumu’nun yetkileri belirlenmiş, başvuru süreçlerinden itiraz mekanizmalarına kadar ayrıntılı bir yol haritası çizilmiştir. Fikri ve sınai mülkiyet hukuku konusunda ulusal mevzuat olan bu iki kanunun dışında, Türkiye birçok uluslararası fikri mülkiyet anlaşmasına da taraftır. (Paris Sözleşmesi , Bern Sözleşmesi, TRIPS Anlaşması, WIPO Anlaşmalar, Avrupa Patent Sözleşmesi, vb) Bu bağlamda fikri ve sınai mülkiyet hakları ülkemizde yalnızca ulusal mevzuat ile koruma altına alınmakla kalmamış, uluslararası standartları da yakalamıştır. Tüm bu mevzuat; fikri ve sınai mülkiyet haklarının ticaretle olan ilişkisini daha belirgin hale getirmekle birlikte ihlal durumlarındaki yaptırımlar konusunda da keskin hatlar çizmiştir. Hukukumuz fikri ve sınai mülkiyet haklarının ihlali durumunda, hem cezai hem hukuki yaptırımlar öngörmüştür. Uygulamada ihlal durumunda başvurulacak yollardan biri olan hukuk davaları ile tazminat talep edilebileceği gibi; taklit, korsan üretim gibi ihlallerde ceza davaları aracılığıyla da birtakım yaptırımlar söz konusu olmkatadır. İhtiyati tedbir, el koyma vs de Türk hukukundaki diğer önlemlerdendir. Fikri ve sınai mülkiyet haklarının korunması, türüne bağlı olarak değişmekle birlikte belli yasal sürelere tabidir. Örneğin eserler, eser sahibinin yaşadığı müddetçe ve ölümünden itibaren 70 yıl, patent 20 yıl, faydalı model belgesi 10 yıl süreyle korunmaktadır. Bu hakların korunması noktasında patent ve marka vekilleri, işlemlerin yürütülmesi ile hak kayıplarının ortadan kalkması gibi önemli roller üstlenmektedir. Vekiller, hak elde etmek isteyen ilgililerin Türkpatent’e başvurarak süreci kendileri adına yönetmesi için yetkilendirilen kimselerdir. Sınai hakların korunması için gerekli adımları atan ve hakların tesis edilmesini sağlayan vekiller aynı zamanda Türkpatent nezdinde birer danışmandır. Fikri ve sınai mülkiyet haklarının korunma sistemi teknik ve hukuki detaylar ile karmaşık bir süreci barındırdığından, teknik bilgi ve hukuki donanıma sahip vekiller ile bu sürecin yönetilmesi hak kayıplarını önlemektedir. Fikri çaba ürünlerini teşvik eden, yaratıcılığı ve rekabeti destekleyen fikri ve sınai mülkiyet haklarının korunması; adil ve etkili bir fikri ve sınai mülkiyet hakları sistemi ile mümkündür. Zira bu hakların korunması yalnızca bireysel hak sahipleri için değil, daha geniş bağlamda ekonomik ve toplumsal yapı için de oldukça önemlidir. Dijitalleşmenin bu denli arttığı günümüzde kültürel, bilimsel ve ticari yaşam da aynı hızla gelişim göstermektedir. Söz konusu dinamizme ayak uydurabilmek, yenilikçi düşünceyi, yaratıcılığı ve adil rekabet ortamını koruyabilmek; başta fikri ve sınai mülkiyet haklarının ulusal ve uluslararası düzeyde korunup güçlendirilmesi ile mümkündür. Av. Fırat ACAR Ferhat ÇALIŞKAN (E) Huk. Bnb. Stj. Av. Esma PAMUK
 
Geri
Üst