Eziyetin bin türlüsü

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
Türkiye’de Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan havaalanları, köprüler, otoyollar, tüneller gibi büyük projelerde yüklenici şirkete kullanım garantisi veriliyor. Yani garanti edilen sayıda araç, yolcu ya da uçuş gerçekleşmezse, aradaki fark devlet bütçesinden şirketlere ödeniyor. Bu ödemeler genellikle dolar ya da Euro bazında gerçekleşiyor (yani her geçen gün kur artışı nedeniyle devletin ödediği garanti farkları her yıl katlanarak büyüyor). İşin ilginci, benzer model dünya genelinde, özellikle büyük altyapı projelerinde, Kamu-Özel işbirliği adıyla birçok ülkede uygulanıyor olsa da kullanım garantisi verilen projelerin yoğun borçlanma ve kamu zararına yol açması nedeniyle her geçen yıl terkedilmekte ve bu tip yaklaşımın artık yok denecek dek az kullanılıyor olması. Özetle, kullanım garantisi verilmediğinde riski kamu değil, şirket üstleniyor. Devlet, uçuk tahminli kullanım garantilerinin öngördüğü rakamların çok altında kalındığından, her yıl döviz bazlı yüklüce parayı şirketlere öderken, aynı ülkede aile hekimliği birimlerinde çalışan hekim ve hemşire personelinin maaşlarını, aile hekimliğine kayıtlı vatandaşlardan bazılarının 6 ay içinde muayeneye gelmediği gerekçesiyle kesmeye başlamış… Şaka gibi geliyor insana, değil mi? Eziyet yönetmeliği diye bilinen Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’le ilgili olarak, daha önce Türk Tabipleri Birliği Aile Hekimliği Kolu Başkanı olan Aile Hekimliği uzmanı Dr. Emrah Kırımlı ile konuşmuştum. Son günlerde Sağlık Bakanlığı tarafından son altı ayda muayene olmayan hastalar için kayıtlı nüfus başına ödemelerin yarıya düşürülmesinin hayata geçirilmesiyle eziyet yönetmeliği yeniden gündeme oturdu. Emrah, Sağlık Bakanlığı’nın Eziyet Yönetmeliğinin itiraz ettikleri temel maddelerinden birisinin, son altı ayda muayene olmayan hastalar için, kayıtlı nüfus başına ödemenin yarıya düşürülmesi olduğunu söylüyor, “Eziyet yönetmeliği, kayıtlı nüfusumuzu yaş gruplarına göre ayırıp, her gruptaki kişi için ayrı bir puan hesaplıyor ve bu puana göre bize ödeme yapılıyor. Yenidoğan, bebek, gebe, lohusa ve yaşlılar için biraz daha yüksek, genç erişkinler için biraz daha düşük bir puanlaması var.” Emrah, bu uygulamanın performans ve daha çok hasta bakma dayatması ile doğrudan ilişkili olduğunun altını çiziyor. “Yönetmelikte daha çok hasta bakarsanız ya da hastalık yönetim platformu dedikleri web sayfasına daha çok veri girerseniz, daha çok ödeme var.” Emrah, “Şimdi bizden herkesi en az altı ayda bir muayene etmemiz ve onlardan tetkik istememiz, verilerini ne olduğu belirsiz bir platforma yüklememiz isteniyor” diyor. “Bunları yaparsanız, size ödeme yaparım” denildiğini açıklayan Emrah, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bunları yap(a)madığımız durumda hekim maaşı yoksulluk sınırının altında, ebe ve hemşirelerin maaşı ise açlık sınırı civarında. Bakanlığın dayattıklarının çoğunu yapsak bile ne yazık ki geçen mayıs ayı kadar bir ödeme alamayabiliyoruz. Performansın tümünü yapmamız lazım. Her gün onlarca hasta görmemiz, performans verisi girmemiz, bazı ilaçları yazmamamız ama hasta memnuniyetini yüksek tutmamız, izlemleri aşıları tam yapmamız ve ayrıca gelmeyen hastaları tek tek takip edip onları derhal muayene etmemiz gerekiyor.” Emrah, tüm bunların dört bine yakın kayıtlı nüfusla yapmaları gerektiğini söylüyor. “Kesintinin başladığı geçtiğimiz mayıs ayında İstanbul’da 4700 aile hekimliği biriminden 3900’ünün nüfusu 3000’in üzerindeydi. 3500 üzeri olan birimin sayısı ise 3000 civarında. Özellikle çalışan nüfusun, öğrencilerin yoğun olduğu bölgelerde, bu kişiler iş yeri hekimlerinden ya da okullarında/kurumlarında sağlık hizmeti alabiliyorlar. Bu durumda hastalansalar bile aile sağlığı merkezine çok sık başvurmaları gerekmiyor. Bizim ülkemizde hekim seçme özgürlüğü olduğu ve hastaneye gitmek özellikle teşvik edildiği için, bir kısmı da hastanelerden hizmet alıyor. Sağlık hizmeti olarak sadece acile başvuran hastalarımız bile var. Bakanlık, bu kişiler için “ödeme yapmam” diyor ama, bu kişilere “önce Aile Sağlığı Merkezlerine gidin” de demiyor. Tavşana kaç tazıya tut yani… “Bunlar sağlık sorunu olanlar, asıl soru bir insanın neden altı ayda bir aile hekimine muayene olması gerektiği. Demek ki, bakanlığa göre tüm toplum hasta. Herkes sürekli muayene olmalı. Tüm ülke bir hastalık merkezi ya da hastane, biz de en az altı ayda bir tüm bu hastalara vizit atması gereken hekimleriz. Bakanlık durumu böyle görüyor. Okula giden çocukları düşünün, bunlar sürekli hasta mı olmak zorunda?” Altı ayda bir aile hekimine görünmek nereden çıktı demeyin. Bunun özellikle yetişkinler için hiçbir bilimsel temeli yok. Hadi yılda bir kontrol amaçlı gidelim, 6 ayda bir neyi kontrol edecek hekimler? Cenevre’de en son aile hekimime 14 ay önce gitmişim, genel kontrol için. Yeni randevum 4 Temmuz’da. Türkiye’de olsaydı kesmişlerdi parayı benim doktordan! Merak ediyorum, Sağlık Bakanı Dr. Memişoğlu en son ne zaman kendi aile hekimine gitti acaba? Altı ayı geçirdiyse aile hekiminin maaş kesintisine neden olduğu için biraz olsun sıkılmış, ne bileyim utanmış ya da sorumluluk hissetmiş, bunun böyle olmaması gerektiğini hiç düşünmüş müdür? Simdi sıkı durun. Bir dinleyin Emrah’tan, Sağlık Bakanlığı bu 6 ayda bir muayene olayına nasıl bakıyor. “Bakanlık bununla da durmuyor. Mesela hayata yeni gelmiş 5 günlük bir bebeksiniz. Kimlik çıkartınca aile hekimine atandı bu çocuk. Henüz 5 günlük olsa bile son altı ayda aile hekimine gelmemiş sayılıyor. Bir arkadaşımız durumu çok güzel özetlemiş. ‘O değil de 0-28 bebeğe bile 6 aydır gelmedi yazılmış. Annesinin karnında gelmişti halbuki J ’ Bir düşünün, hastanede kalması gereken, küvözde, serviste olan bebekleri saymıyoruz. “Aşılarını hastanede yaptıran bebekler için de kesinti uygulanıyor. ASM’de muayene olmalıydı. Hastanede çalışan meslektaşlarımız, çocuklarının aşılarını kendi hastanelerinde yaparsa ya da hastalandıklarında yan odalarındaki diğer meslektaşlarından yardım isterse de yandık. Geldi ceza. “Sadece çocuklar değil. Bakanlık aylardır hastaların kayıtlarını bir yerden bir yere alıp değiştiriyor. Sizden habersiz biriminize yeni kayıtlar yapılıyor. Doğal olarak bu kişileri de son altı aydır görmediniz. Gelsin ceza.” Bir de sözleşmeli aile hekimliği uzmanlığı yapanlar var. Burada asistanlık yerinde yapılıyor. Bu durumda hekim 3 ay rotasyona gidiyor ve doğal olarak hastaları göremiyor. Bu kişilerden de kesinti yapılıyor, düşünebiliyor musunuz? Bir de aile hekimi olmayan aile hekimliği birimleri var. Burada hekim yok ama hemşire var. Bu birimlerde de hekim olmadığı için hekim muayenesi de yok. Bu durumda da o birimde çalışan hemşire, elinde olmadığı halde hasta muayene olmadı diye ceza yiyor. Emrah, eziyetin burada bitmediğini söylüyor. “Ülkemizde binlerce aile hekimliği birimi boş. Sizi mecburi hizmetle bu birimlerden birine atadılar. Ya da siz büyük bir inatla “ben birinci basamakta bir klinisyen olarak çalışmak istiyorum” dediniz ve bu boş birimlerden birinde çalışmaya başladınız. O da nesi, siz 3 aydır burada çalışıyorsunuz ya da 1 haftadır, ama size “hastalarınızı son altı ayda görmeliydiniz” diyerek ceza veriliyor. Henüz zamanda geri gitmeyi öğrenememiş olmanız, birinci basamağı, sağlığı herkesten iyi bilen en birinci bürokratların sorunu değil. “Sonuç olarak, bir ebe 45 bin lira, bir hekim 86 bin lira ücrete mahkum kalabiliyor. Bu saçmalık ise her ay devam edecek. Bakanlığın aklına, rüyasında gördüğü ya da Dünya Bankası’nın raporlarında okuyup yanlış anladığı hangi fikir gelirse onunla karşılaşacağız. Geçen pazartesi günü müdürlük önünde söylediğimiz gibi, bu bakan ve bürokratları, biz sağlık emekçilerinin zihninde birinci sıradaki yerlerini aldılar. Başarıları ile değil eziyetleri ile.” Türkiye’de camilerin doluluk oranı konusunda güncel, sistematik bir istatistik olmadığını biliyoruz. Elimizdeki rakamlar yapılan saha araştırmaları ve gözlemlere dayanıyor. Yüksek doluluk beklenen Cuma namazında bu oranın yüzde 39-50 arasında değiştiğini biliyoruz. Bu oran, diğer günlerde farklı zamanlarda yüzde 5 ile yüzde 15 arasında değişiyor. Aynı mantıkla imamların maaşlarının düzenlendiğini, gelmeyen cemaat için imamın maaşından kesinti yapıldığını düşünsenize, imamlar aç kalacak. Özetle, sağlığı sadece para, yurttaşı müşteri, hastalıkları veri sanan ve üstelik bunun doğru olduğuna inanmamızı bekleyen bir zihniyetle karşı karşıyayız. Emrah da “Bilimden uzak, nobran, eleştiriye kapalı, gelişime engel” diyor, bu zihniyet için. “İşin kötüsü, bu yarattıkları sistem içinde kaldıkça, çalışanları da tüketip zehirleyecekler. Bu zehirli atmosferden kurtulmamız lazım. Bu kuruşçu kafadan kurtulmamız lazım.”
 
Geri
Üst