Duruşma Açan BAM Ceza Dairesinin Tanık Dinlemesi Lüzumu

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
Hem maddi ve hem de hukuki denetim yapmakla görevli bölge adliye mahkemesi ceza dairesinin; dosyayı ve dosyada bulunan delilleri inceledikten sonra verebilecekleri karar, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 280. maddesinde düzenlenmiştir. İnceleme neticesinde; somut olayın CMK m.280/1-a-f bentlerinde yer verilen durumlardan birisine uygun olmadığı anlaşıldığında, (g) bendi uyarınca gerekli tedbirler alınarak davanın yeninden görülmesine ve duruşma hazırlığı işlemlerine başlanması gerekir. İstinaf mahkemesi duruşma açtığında izlenecek usul; CMK m.281’de ve m.282’de gösterilmiş olup, CMK m.282’de gösterilen istisnalar haricinde, ilk derece yargılamasında hakim olan ilke ve kurallar uygulanacaktır. İstinafın duruşma açması halinde delillerin incelenmesi yönünden farklılık arz eden esas husus; ilk derece yargılamasında deliller daha önce değerlendirildiğinden, bu delillerin anlatılması ile yetinilmesi ve sadece gerekli görülen tanıkların ve bilirkişilerin dinlenmek üzere çağırılmasıdır[1]. Buna göre; ilk derece yargılamasında dinlenen tüm tanıkların ve bilirkişilerin tekrar dinlenmesine gerek olmayıp, sadece gerekli görülen kişilerin davet edilerek huzurda dinlenmesi yeterlidir. Bu nedenle CMK m.282/1-c’de; ilk derece mahkemesinde dinlenen tanıkların ifadelerini içeren tutanakların, keşif tutanaklarının ve bilirkişi raporunun anlatılacağının özel olarak öngörüldüğünü söylemek mümkündür. Bir tanığın veya bilirkişinin dinlenmesinin gerekli olup olmadığının tespitinde; beyanlarının ispat değeri, beyanlarının içeriği hakkında tartışma bulunup bulunmadığı, diğer delillerle uyumu ve tutanağın açıklığı, tamlığı ve netliği dikkate alınacaktır[2]. Dolayısıyla; bir tanığın beyanlarının maddi gerçeğe ulaşılmasında önemli ve belirleyici olduğu durumlarda, bu beyanların doğruluğundan emin olunması için tutanakların anlatılması ile yetinilmemeli, tanık duruşmada dinlenerek kendisine soru sorulmalı, varsa çelişkiler giderilmeli ve beyanlarının güvenilirliği teyit edilmelidir. Görüldüğü üzere; bir tanığın veya bilirkişinin hangi durumda istinafın açtığı duruşmada dinlenmesinin gerekli olduğu, somut olayın özelliklerine göre belirlenecektir. Ancak kovuşturmanın tüm evrelerinde geçerli olan, “Duruşmada okunmayacak belgeler” başlıklı CMK m.210/1’da; olayın delilinin, bir tanığın açıklamalarından ibaret olması halinde, bu tanığın duruşmada dinlenmesinin zorunlu olduğu ve daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı açıklamanın okunmasının dinleme yerine geçmeyeceği açıkça düzenlendiğinden, istinafın duruşma açması halinde bu tanığın dinlenmesinin gerekli olup olmadığı tartışmasının yapılmasına lüzum olmayıp, huzurda dinlemenin zorunlu olduğu anlaşılmaktadır. Belirtmeliyiz ki; cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar, nitelikleri gereği genellikle kapalı kapılar ardında, mağdurun anlatımından başka delil bulunmayacak şekilde işlendiğinden, olayın delilinin bir tanığın açıklamalarından ibaret olduğu durumların başında gelmektedir. Buna göre; cinsel dokunulmazlığı ihlal edilen, yani suçun mağduru olan kişi, aynı zamanda olayın tek tanığı olup, duruşmada dinlenmesi zorunlu kişilerdendir. “Mağdur ile şikayetçinin dinlenmesi” başlıklı CMK m.236/1’de; mağdurun tanık olarak dinlenmesi halinde, yemin hariç, tanıklığa ilişkin hükümlerin uygulanacağı öngörülmüş, aynı maddenin 2. fıkrasında ise, işlenen suçun etkisiyle psikolojisi bozulmuş çocuk veya mağdurun, bu suça ilişkin soruşturma veya kovuşturmada tanık olarak bir defa dinlenebileceğine, fakat maddi gerçeğin ortaya çıkması için zorunluluk arz eden hallerin saklı tutulduğuna yer verilmiştir. Psikolojisi bozulmuş çocuk veya mağdurun tanık olarak bir defa dinleneceğine ilişkin düzenlemenin sebebi, mağdurun suç sonrasında yapılan işlemler nedeniyle örselenmesinin önüne geçmektir[3]. Ancak istinafın duruşma açma gerekçesi, olayın oluşu ile ilgili şüpheye dayanmakta ise; bu şüphe, olayın tek tanığı olan mağdurun, CMK m.236/3-4’de yer verilen önlemler alınarak dinlenmesini zorunlu kılmaktadır. Aksi halde mahkeme, CMK m.210/1’in amir hükmüne aykırı karar vermiş olacaktır. Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 27.03.2024 tarihli, 2021/138 E., 2024/146 K. sayılı kararında; “…CMK’nın 217. maddesi uyarınca hakim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilecektir. Bu nedenle kural olarak sanık, tanık ya da bilirkişiler mahkeme huzurunda dinlenecek ve daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçmeyecektir. Duruşmada dinlenmesi mümkün olmayan ya da dinlenmelerine gerek bulunmayan tanık, bilirkişi ya da suç ortağının daha önce dinlenmeleri sırasında düzenlenmiş olan tutanakların okunmasıyla yetinilebileceği haller CMK’nın 211. maddesinde gösterilmiş ve doğrudan doğruyalık ilkesinin istisnalarından birine işaret edilmiştir. Buna göre, zorunlu hallerde tanığın veya suç ortağının soruşturma aşamasındaki beyanlarını içeren tutanakların duruşmada okunmasıyla yetinilebilecektir. Öte yandan, CMK’nın 282. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde; ‘Bölge adliye mahkemesi duruşmasında dinlenilmeleri gerekli görülen tanık ve bilirkişiler çağrılır.’ denilmek suretiyle istinaf yargılamasında da tanık dinlenmesine imkan sağlanmıştır. İspat hususunda belirleyici delil mahiyeti arz eden ve olayın tek tanığı konumunda olan katılan mağdurenin, maddi hakikatin ortaya çıkarılması için, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından CMK’nın 210. maddesinin birinci fıkrası ile 217. maddesinin birinci fıkrası gereğince duruşmaya getirilip bizzat dinlenerek eylemin ne şekilde gerçekleştiği hususunda ayrıntılı beyanı alındıktan sonra tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi suretiyle sanığın hukuki durumunun takdir ve tayin edilmesi gerektiği gözetilmeden eksik araştırma sonucunda karar verildiği kabul edilmelidir.” ifadelerine yer verilerek, hem CMK m.217 uyarınca hakimin, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabileceğine ve hem de CMK m.210 uyarınca olayın tek tanığının huzurda dinlenmesi gerektiğine, CMK m.282’nin de istinafın tanık dinlemesine imkan tanıdığına dikkat çekilmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun kararından anlaşıldığı üzere; CMK m.210’un ve m.217’nin düzenlemeleri kesin ve emredici olduğundan, istinaf mahkemesi tarafından sanık hakkında verilecek kararın beraat veya mahkumiyet olup olmadığına bakılmaksızın bu hükümlerin tatbiki gerekmektedir. Benzer şekilde; Anayasa Mahkemesi 30.12.2014 tarihli, 2013/2630 başvuru numaralı Ali Rıza Telek kararında, kovuşturma sırasında bütün kanıtların tartışılabilmesi için, kural olarak bu kanıtların aleni bir duruşmada ve sanığın huzurunda ortaya koyulması gerektiğini; 16.04.2015 tarihli ve 2013/560 başvuru numaralı AZ. M. kararında ise, olayın tek delilinin bir tanığın açıklamalarından ibaret olması halinde, CMK m.210/1 uyarınca, bu tanığın duruşmada dinlenmesi yerine önceki beyanlarının okunması ile yetinilebilmesinin mümkün olmadığını vurgulamıştır[4]. Yeri gelmişken; tanığın sadece huzurda dinlenmesi değil, nasıl dinlendiği, yani hangi şartlarda dinlendiğinin de önemine değinmek gerekir. Tanığın sorgusu, beyanların güvenilirliğinin test edilmesi bakımından gerekli olup, sanığa, tanığı etkin bir şekilde sorgulama imkanının tanınmaması halinde İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.6’da ve Anayasa m.36’da düzenlenen adil/dürüst yargılanma hakkının ihlali gündeme gelecektir. Tanığın güvenlik sorunu çekmemesi, duruşma salonunun dışında veya içinde kendisini baskı altında hissetmemesi, usule uygun bir şekilde Anayasa m.38/5’e uygun olarak nemo tenetur hakkının, yani kendisi ve yakınları aleyhinde beyanda bulunmaya ve delil göstermeye zorlanamayacağına dair kuralın tanığa bildirilmesi, tanığın yeminin usule uygun alınması, tanık beyanının çarpıtılmadan ve olduğu gibi duruşma tutanağına aktarılması, tanığa doğrudan gördüğü, duyduğu ve bildiği ile ilgili sorular sorulması, tanığın özgür irade beyanı hakkının korunması, maddi hakikate ve adalete ulaşılmasını sağlayacak şekilde tanığın tanıklığına başvurulması ve tanığa çapraz soru sorma hakkının taraflara tanınması gerekir. Anayasa Mahkemesi 18.09.2024 tarihli, 2021/26906 başvuru numaralı kararında; açıklamaları mahkumiyet kararına esas alınan sanığın, tanığın sorgusunun yapıldığı celseye SEGBİS ile katıldığı, bağlantıda kesintiler olduğu ve tanığın önceki beyanlarından ve duruşmada hazır edileceğinden haberdar edilmemesi sebebiyle, adil/dürüst yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir: “27. Bu noktada Mahkemenin, başvurucunun SEGBİS ile katıldığı celsede tanık M.A.nın başvurucu aleyhine verdiği ifadeyi mahkumiyet kararına götüren belirleyici delil olarak değerlendirdiğinin de altı çizilmelidir (bkz. § 13). Buradan hareketle, başvurucuya olayları kendi bakış açısına göre anlatma ve delillerini sunma imkanı tanınmışsa da, tanığın beyanının denetlenmesi açısından yeniden dinlenilmesine ve beyanında adları geçen diğer kişilerin de tanık sıfatıyla dinlenilmelerine dair taleplerin Mahkemece reddedilmesi karşısında (bkz. § 11) başvurucunun hazır bulunduğu celselerde başkaca esaslı işlemler yapılmış ise de başvurucunun SEGBİS aracılığıyla katıldığı celsede tanık M.A.nın ifadesinin alınmasının mahkumiyet kararı açısından son derece önemli ve başlı başına yargılamanın bütününü etkileyen bir esaslı işlem olduğu vurgulanmalıdır. 28. Sonuç olarak, 21/11/2017 tarihine kadar yapılan celselerde bizzat hazır bulundurulan başvurucunun 21/11/2017 tarihli celsede hangi nedenle SEGBİS aracılığıyla duruşmaya katılımının sağlanmasına karar verildiğinin ortaya konulmaması ve bu celsede mahkumiyet kararında belirleyici delil olarak değerlendirilen tanık M.A.nın beyanının alınmasına dair esaslı işlemin yapılması nedeniyle müdahalenin gerekli olmadığı değerlendirilmiştir. Başvurucunun bir sonraki celsede bağlantılarda kesinti olması nedeniyle duruşmaya bizzat katılmak istediğini dile getirmesi ve Mahkemenin de sonradan benzer nedenle sanıkların duruşmaya katılımlarının SEGBİS ile sağlanmasından vazgeçmesi, başvurucunun tanık M.A.nın ifadesinin alındığı ve kendisinin SEGBİS yoluyla katıldığı oturumda, bu tanığın önceki beyanlarından ve duruşmada hazır edileceğinden haberdar olmadığına, tanığa SEGBİS yoluyla yaptırılan teşhis sırasında usuli hatalar yapıldığına ve savunmasını önceden hazırlayamadığı için tanığı sorgulama hakkını etkili şekilde kullanamadığına ilişkin itirazlarını sonraki celselerin yanı sıra istinaf ve temyiz dilekçelerinde de dile getirmesi dikkate alındığında yukarıda anılan kararlarda yer alan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.” Sonuç olarak; istinafın duruşma açması halinde, her ne kadar CMK m.281/1-e’de gerekli görülen tanıkların ve bilirkişilerin dinleneceğinden bahsedilmiş ise de, kimlerin dinlenmesi gerektiği keyfi olarak belirlenmemeli, istinaf mahkemesi ilk derece mahkemesinden farklı bir kanaat oluşturacaksa da, ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararına esas aldığı tanıklara ve bilirkişilere temas etmelidir; zira ilk derece mahkemesi bu kişileri huzurda dinleyerek, bunlara bizzat temas ederek vicdani kanaatini oluşturmuştur. İlk derece mahkemesinin kararının tek bir tanığın açıklamalarına dayandırıldığı durumda ise, istinaf mahkemesinin gereklilik değerlendirmesi yapmaksızın, CMK m.210/1’i tatbik ederek, bu tanığı huzurda dinleyip karar vermesi gerektiği anlaşılmaktadır. İstinaf mahkemesinin, bir tanığın veya bilirkişinin tekrar dinlenmesinin gerekli olup olmadığı değerlendirmesini yapması gerektiğinde; ilk derece mahkemesinin kararına gerekçe teşkil eden beyanları dikkate almalı, ilk derece mahkemesi ile farklı kanaatte ise de, bu kişileri dinleyerek karar vermelidir. Çünkü istinaf mahkemesinin, ilk derece mahkemesinin kararını dayandırdığı delilleri aynı şekilde inceleyerek karar vermesi, hem “delillerin doğrudan doğruyalığı” ile “yüz yüzelik” ilkelerinin, hem maddi hakikate ve adalete ulaşılmasının ve hem de yargıya güvenin sağlanmasının gereğidir. Yeri gelmişken duruşma konusunda teamüle dönüşmüş hatalı bir uygulamaya işaret etmek istiyoruz; Bizim duruşma sistemimiz, CMK m.190’a göre gecikmeksizin, hızlı ve birkaç celselik duruşma yapılmasını, aynı hakim tarafından sorgunun yapılıp, ifadelerin alınması ve delil tartışmasının gerçekleştirilmesini öngörürken, uygulamada bırakalım işin esasına müessir tanığı dinleyen aynı hakimin karar vermesini, sorguyu yapmayan, delil tartışmasını izleyip dinlemeyen, hatta son bir veya iki celseye çıkmış hakim tarafından karar verildiği görülebilmektedir ki, bu yöntem deyim yerinde ise olması gereken veya özlenen bir duruşma usulü değildir, açıkça sanığın dürüst yargılanma hakkını ihlal edeceği gibi, maddi hakikate ve adalete ulaşılmasını da engeller. Hakim değişikliği olursa; bir hakimli mahkemelerde esasa müessir yargılama işleminin, sanığın sorgusunun, tanığın dinlenmesinin tekrarlanması, heyetli mahkemelerde ise bir hakim değişikliğinde, o hakimin dosyayı ve ihtilafı anlayacak kadar duruşmaya katılmasının sağlanması, hakim değişikliğinin birden fazla olması halinde delil tartışmasına ve değerlendirmesine ilişkin yargılama iş ve işlemlerinin tekrarlanması gerekir. Ancak uygulamada; gerçek bir duruşma ile kastedilen usulün uygulanmadığı, bunun yerine sorguya, delillerin ortaya koyulmasına ve hatta tartışılmasına neredeyse hiç iştirak etmemiş hakimin sonradan mahkemeye atanmak suretiyle hüküm verdiği görülmektedir. İlk derece mahkemelerinde, kovuşturmanın can damarı olan duruşma konusunda ciddi usuli eksikliğin yaşandığı, yeterli usuli güvencelerin taraflara sağlanamadığı, uzun süren yargılamalarda sorguyu yapan ve tanıkları dinleyen hakimin karar vermeden bir başka adliyeye veya mahkemeye tayinin çıktığı, önünde sorgu yapılmadan, tanık dinlenmeden ve delil tartışılmadan karar veren hakimin davanın esası ile ilgili hüküm verdiği, İstinaf kanun yolunda açılan duruşmalarda da benzer eksikliğin yaşandığı, fakat istinafta bunların usuli güvenceleri etkileyen eksiklik olarak değerlendirilmediği, istinaf mahkemesinin gerekli gördüğü kadar duruşmayı açtığı ve genişlettiği, ilk derece mahkemesinin kararını kaldırmak suretiyle açtığı duruşmada bütün süreci yenilemediği, huzurunda sanığın tekrar dinlenip, bütün delillerin ortaya koyulmak suretiyle tartışılması usulünü uygulamadığı, bunun yerine duruşma açma sebebine bağlı olacak kadar duruşma yaptığı görülmektedir. Prof. Dr. Ersan Şen Av. Doğa Ceylan (Bu makale, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi makalenin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan makalenin bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.) ----------- [1] CMK m.282/1-e: “Bölge adliye mahkemesi duruşmasında dinlenilmeleri gerekli görülen tanık ve bilirkişiler çağrılır”. [2] Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık, 6. Baskı, Ankara 2018, s.876. [3] CMK m.236 gerekçesi. [4] Ersan Şen, Berra Berçik, Belirleyici Delilin Tanık Beyanı Olması ve Tanığı Sorgulama Hakkı, 30.10.2022, , erişim tarihi: 25.11.2024.
 
Geri
Üst