A
Admin
Yönetici
Yönetici
Bu yazımızda; ilk derece mahkemesinde, istinaf ceza dairesinde ve Yargıtay ceza dairesinde yapılan duruşmaların sonunda, müzakere aşamasında Cumhuriyet savcısının duruşma salonundan çıkma zorunluluğu, yani hakim veya heyetle müzakereye katılma yasağı değerlendirilecektir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.227’de müzakereye katılabilecek süjeler belirtilmiş olup; “(1) Müzakerede ancak karara ve hükme katılacak hakimler bulunur. (2) Mahkeme başkanı, hakim ve savcı yardımcıları ile mahkemesinde staj yapmakta olan avukat adaylarının müzakere sırasında hazır bulunmalarına izin verebilir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Maddenin 1. fıkrasında; duruşma sonunda yapılacak olan müzakereye sadece mahkeme hakimlerinin katılabileceği, bunun neticesi olarak duruşma savcısının müzakereye katılamayacağı net şekilde ortaya koyulmuştur. Hükmün 2. fıkrasında ise, ancak mahkeme başkanının izni dahilinde hakim ve savcı yardımcıları ile mahkemede stajyer avukat olarak bulunanın müzakereye katılabileceği düzenlenmiştir. 2. fıkradaki düzenleme; hakim ve savcı yardımcıları veya avukat stajyerlerinin mesleki tecrübesi için getirilmiş olup, zaten yargılamanın hiçbir aşamasında aktif rol almayan, hükme kadar olan yargılamayı etkilemesine imkan olmayan süjelerin müzakereye katılabileceği öngörülmüştür. Ancak düzenleme uyarınca müzakereye katılan hakim ve savcı yardımcıları veya avukat stajyerlerinin, yalnızca gözlem yapabileceği, bunun haricinde herhangi bir suretle müzakerede fikir beyan edemeyeceği veya kanaat oluşturacak şekilde beyanda bulunamayacağı söylenmelidir. Bu hususa ilişkin CMK m.227 gerekçesi incelendiğinde; “Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 227. maddesine göre müzakerelerde sadece karar ve hükme katılacak hakimler bulunur. Müzakere gizli olarak yapılır. Bu amaçla hakimlerin ayrı bir odaya çekilmeleri gerekir. Danışma amacıyla olsa bile, başka hiçbir kimse müzakerelere katılamaz. Cumhuriyet Savcısı ve zabıt katibi de müzakerelere katılamazlar. Ancak mahkemede staj yapmakta olan hakim ve avukat adaylarının müzakerelerde hazır bulunmalarına mahkeme başkanı izin verebilir. Hakim ve avukat adayları müzakereleri dinlemekle yetinirler, görüş bildirme ve oya katılma yetkileri yoktur.[1]” gerekçesine yer verildiği görülmektedir. Yeri gelmişken; asliye ceza mahkemeleri bakımından bir değerlendirme yapmak gerekirse, müzakere ve ardından yapılacak olan oylamanın yalnızca heyet halinde çalışan mahkemeler bakımından mümkün olduğu, asliye ceza mahkemelerinin ise bir hakimden teşekkül ettiği gözönünde bulundurulduğunda, hakimin sanığa son sözünü sorduktan sonra verdiği hükmü ivedilikle açıklaması gerektiğini belirtmeliyiz. Müzakere bahsine geri dönecek olursak; CMK m.227 hükmü dışındaki yargılama süjelerinin, örneğin zabıt katibi veya savcının müzakerede bulunması hukuka uygun değildir. Hatta hüküm vermek için yapılan müzakerede bu kimselerin bulunması, hükme tesir edecek derecede kanuna aykırılık teşkil ettiğinden; mülga CMUK m.320 gereğince, bunun bir bozma sebebi teşkil etmesi kabul edilmişti. 5271 sayılı CMK m.301’de ise “temyizde taleple bağlılık” ilkesi benimsendiğinden, mülga CMUK m.320’deki, “hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmiş olduğunu görürse talepte mevcut olmasa dahi bu hususu tetkik eder” ibaresi Kanun metnine alınmamıştır[2]. Her ne kadar “taleple bağlılık” ilkesi doğrultusunda bir an için bu hususun yeni kanun döneminde talep edilmediği zaman incelenmeyeceği düşünülse bile, esasında bu durumun hukuka kesin aykırılık hali olması sebebiyle CMK m.289/1-a uyarınca re’sen incelenmesi gerekir. Cumhuriyet savcısının müzakereye katılamamasının sebeplerinden birisi de, esasında savcılık makamının özellikle iddianame düzenlendikten sonra yargılamanın tarafı olmasıdır. Şöyle ki, ceza yargılaması iki aşamadan oluşmaktadır. Bunlardan ilki soruşturma evresi, diğeri ise kovuşturma evresidir. Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısının rolü; CMK m.160 ve m.161 uyarınca emir ve talimatı altında bulunan kolluk görevlileriyle, bir suç işlendiği izlenimini veren hali öğrenir öğrenmez işin gerçeğini araştırmaya başlamaktır. Bu aşama bakımından esasında Cumhuriyet savcısının bir taraf olmadığını söylemek yerinde olacaktır (CMK m.160/2), ancak iddianame yazıldığı andan itibaren Cumhuriyet savcısının tamamen bir taraf olduğu ve iddiasını, yani ürettiği itham belgesinin/tezin arkasında durmasının kendisine yüklenmiş bir görev olduğu söylenmelidir. Bu sebepledir ki; zaten Ceza Muhakemesi Hukukunun doğası itibariyle, iddianame düzenlendiğinden itibaren taraf olan Cumhuriyet savcısının tez-antitez-sentez aşamasının son aşaması olan sentez kısmında, yani müzakere kısmında bulunmasının asla caiz olmadığı, bu hususun ceza muhakemesinin doğasına aykırı olacağını söylemeliyiz. CMK m.217 gereğince; duruşmada ortaya koyulmuş delillerin değerlendirilmesi, yani müzakeresi suretiyle karara varılması yetkisi mahkemeye ve hakimlere aittir. Müzakereye katılanlar bakımından, Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 21.04.2016 tarihli, 2016/4672 E. ve 2016/2330 K. sayılı kararında; “05.08.2013 tarihli oturumda kürsüde 6 hâkim olduğu halde hükmün tefhim edildiği, gerek kararın tefhime katılan hâkimlerin basına yaptıkları açıklamalar gerekse gerekçeli karardaki anlatımdan müzakereye sadece karara iştirak eden hâkimlerin değil, mahkemenin diğer hakimlerinin de katıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, mahkemenin karar müzakeresi usulü CMK'nın 227. maddesine açıkça aykırı olduğu gibi, bu aykırılığın aynı Kanunun 289/1-a maddesi uyarınca kesin hukuka aykırılık hallerinden bulunmasına rağmen, yazılı şekilde müzakere yapılarak hüküm kurulması hukuka aykırı bulunmuştur[3]”. Özetle Yargıtay 16. Ceza Dairesi, CMK m. 227’ye aykırı hüküm kurulmasını kesin hukuka aykırılık olarak değerlendirip bozma kararı tesis etmiştir. Yargıtay ceza daireleri ve istinaf ceza daireleri bakımından müzakereye ilişkin olarak; istinaf ceza dairelerinde duruşma hazırlığı ve istisnalarının CMK m.281-282’de düzenlendiği, CMK m.282/1 uyarınca; “Duruşma açıldığında aşağıda gösterilen istisnalar dışında bu Kanunun duruşma hazırlığı, duruşma ve karara ilişkin hükümleri uygulanır: a) Duruşma, bu Kanunun öngördüğü genel hükümlere göre başladıktan sonra görevlendirilen üyenin inceleme raporu anlatılır. b) İlk derece mahkemesinin gerekçeli hükmü anlatılır. c) İlk derece mahkemesinde dinlenilen tanıkların ifadelerini içeren tutanaklar ile keşif tutanakları ve bilirkişi raporu anlatılır. d) Bölge adliye mahkemesi duruşma hazırlığı aşamasında toplanan delil ve belgeler, yapılmışsa keşif ve bilirkişi açıklamalarına ilişkin tutanak ve raporlar anlatılır. e) Bölge adliye mahkemesi duruşmasında dinlenilmeleri gerekli görülen tanık ve bilirkişiler çağrılır. f) Sanık, müdafii, katılan ve vekilinin davetiye tebliğ edilmesine rağmen duruşmaya gelmemesi halinde duruşmaya devam edilerek sanığın sorgu tutanakları anlatılmak suretiyle dava yokluklarında bitirilebilir. Ancak, 195 inci madde hükümleri saklı kalmak üzere, sanık hakkında verilecek ceza, ilk derece mahkemesinin verdiği cezadan daha ağır ise, herhalde sanığın dinlenmesi gerekir.” hükmünün bulunduğu, yani hüküm gereğince müzakere işlemi CMK m.282 uyarınca özel düzenlemeye tabi olmadığından, istinaf mahkemelerinde yapılacak duruşmalarda da CMK m.227 uyarınca öngörülen usulün tatbik edilmesi gerektiğini ve yukarıdaki açıklamalarımızın geçerli olduğunu söylemeliyiz. Yargıtay’da yapılan duruşmalar bakımından ise izlenecek usulün CMK m.300’de hükme alındığı, hüküm incelendiğinde; müzakere bakımından özel bir usulün düzenlenmediği, bu halde kıyasen Yargıtay’da yapılan duruşmalarda da CMK m.227 hükmünün tatbik edilmesi gerektiği izahtan varestedir. Bu açıklamalar ışığında; pratikte usulün nasıl tatbik edildiğine ilişkin değerlendirmeye geçecek olursak, ilk olarak sorunun kaynağının müzakere yapılan yerin müzakere odası olmadığını, mahkeme heyetlerinin müzakereyi çoğunlukla mahkeme salonunda gerçekleştirdiğini, esas sorunun da buradan çıktığını söylemeliyiz. Bu durumda; heyet eğer müzakere odasında müzakere yapma değil de, mahkeme salonunda müzakere yapma kararı almışsa, o andan itibaren duruşma savcısının derhal mahkeme salonundan çıkması gerektiği, aksi halde müzakereyi CMK m.228 uyarınca yönetme yetkisi kendisine verilmiş mahkeme başkanının, Cumhuriyet savcısından mahkeme salonundan ayrılmasını istemesi gerektiğini belirtmeliyiz. Tüm bunlar gözetildiğinde; müzakerenin sadece heyetin bulunduğu müzakere odasında yapılmasının Ceza Muhakemesi Hukukuna uygun olacağı, ancak oda yetersizliği veya başka bir sebeple müzakere odası hazır edilemediği durumda, yani müzakerenin mahkeme salonunda yapılmasının zorunlu olduğu durumda, savcılık makamını temsilen duruşmada hazır bulunan duruşma savcısının da duruşma salonundan diğer yargılama süjeleri gibi derhal ayrılması gerektiği, aksi durumun ise hukuka aykırı olacağı tartışmasızdır. Aynı zorunluluk, asliye ceza mahkemelerinde yapılan bir hakimli duruşmalarda da geçerlidir. Her celsenin sonunda ve karar duruşmasında hakim veya mahkeme heyeti tarafından oluşturulacak ara karar veya hüküm tartışmalarında, davanın tarafı olan ve iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı salonda veya müzakere odasında bulunamaz. Bu kabul, “silahların eşitliği” ilkesine de uygundur. Davada tarafsız olan mahkeme ve hakimlerdir. Mahkemenin ve hakimin bir karara varırken yapacağı müzakerede, davanın tarafı olan herhangi bir süje hazır bulunamaz, yani hazır bulunup tartışmaya katılamayacağı gibi, sessiz bir şekilde dinleyici olarak da bulunamaz. Çünkü karar verecek hakimin hiçbir şekilde etki altında kalmaması ve tarafların yokluğunda müzakereyi gerçekleştirmesi gerekir. Bir hakimli mahkemelerde de hakim, kararını herhangi bir tarafın bulunmadığı ortamda düşünüp verir. Kaldı ki; her celsenin sonunda ve CMK m.216 gereğince de delil tartışmasının son bulması üzerine taraflar ve dolayısıyla esas hakkında savcı esas hakkında beyanlarını sunmakta ve görüşünü ortaya koymaktadır. Bu andan itibaren Cumhuriyet savcısının, karar için çekilen hakim veya heyetle birlikte olmaması gerekir. Hatta hakimin ve heyetin duruşma salonundan çıkmayıp, salonu da boşaltmayıp herkesin huzurunda ve aralarında sessizce konuşarak bir karar verdiği durumda, artık taraflarla ve dolayısıyla da Cumhuriyet savcısı istişare etmeleri mümkün değildir. Müzakerede Cumhuriyet savcısının bulunması veya Cumhuriyet savcısının müzakereye müdahalesi, hem mahkemenin tarafsızlığını bozar ve hem de davanın tarafının karara doğrudan etkisini gündeme getirir. Mahkemenin ara kararını ve hükmünü açıkladıktan sonra değiştirmesi mümkün olmayıp, varsa kararın yazımında bir eksik veya hata, celsenin kapanmaması şartıyla taraf uyarısı üzerine maddi eksiğin veya hatanın giderilmesi hakime veya heyete müdahale niteliği taşımaz. Son söz olarak; ceza muhakemesinin doğası itibariyle canlı ve dinamik bir yapısının olduğu, hukuk muhakemesinden tam da bu noktada ayrıldığı, kovuşturma aşamasındaki her işlemin “yüz yüzelik”, “doğrudan doğruyalık” ve “silahların eşitliği” ilkeleri çerçevesinde olması gerektiğinin bir sonucu olarak, her aşamada 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda öngörülen usulün kül halinde tatbik edilmesi gerektiği, ancak tatbik edilmediği anda geri dönülemez hukuka aykırılıkların oluşacağı, müzakere bahsinde ise, ceza muhakemesinin son aşaması olan sentez kısmında, kanun koyucunun yalnızca müzakerede bulunacaklar bakımından özel düzenlemeye gitmesi, hakimlerin hiçbir etki altında kalmadan nihai kararı verebilmesini amaçlamaktadır. Tüm bunlara ek olarak; CMK m.227’ye aykırı şekilde hüküm kurulmasının, yani Cumhuriyet savcısının da müzakereye katılması durumunda, bu hususun duruşma zaptına yansımasının neredeyse imkansız olduğu ve bu sebepten istinaf veya temyiz incelemelerinde denetlenmesinin de mümkün gözükmediği gözetildiğinde, işbu usul kuralına yargının üç süjesinden ikisini oluşturan hakim ve savcılardan riayet edilmesinin beklendiğini, böylelikle “silahların eşitliği” prensibi yoluyla avukatın iddia ve savunma hakkının korunduğunu belirtmek isteriz. Bu hatalı uygulama ispatlandığında, verilen kararın hukuka aykırı olacağı ve bozulacağı açıktır. Prof. Dr. Ersan Şen Av. Taner Akıncı Av. Eren Polat Kutlu (Bu makale, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi makalenin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan makalenin bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.) ------------------ [1] Ali Parlar, Ceza Muhakemesi Kanunu Şerhi, Bilge Yayınevi, 1. Baskı, Ankara, 2014, s.547. [2] Yenisey - Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınevi, 6. Baskı, Ankara, 2018, s.733. [3] Ünver - Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, Cilt III, Adalet Yayınevi, 20. Baskı, Ankara, 2023, s.2016.