Cinsiyetsiz, kimliksiz!

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
Haber Başlığı:

“Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde, Cinsiyet Uyum Süreci Takibi Sonlandırıldı, Danışan Ortada Bırakıldı

Habere konu danışan, sosyal medya hesabımdan bana mesaj göndererek şunları yazmıştı;

Size yazıklar olsun. Sizin yüzünüzden perişan oldum. Bakın beyefendi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde cinsiyet tedavisi gördüm. Şu an tipim tamamen erkek. Sürecimiz durduruldu. Ne yapacağım şimdi? Bizler çok zor durumdayız…”

Telefonda görüştük.

Ona, Cinsiyet İptali Operasyonlarının sonlandırılmasının tek sorumlusunun gazeteci Recep Yazgan olduğunu söylemişler.

İnternet üzerinden arama yapıldığında, evet, yaptığım haberler, köşe yazılarım, onların yerel-ulusal etkileşimleri…

Sadece haber yapmadım…

OMÜ’de cinsiyet iptali ameliyatlarının bilgilerini, belgelerini CİMER’e göndererek; Rektör’den Dekan’a, Başhekim’den karar aşamasında imzası olanlara, cerrahi müdahale yapan kadın doğumcuya kadar şikâyet ettim.

Rektörlükten cevap geldi:

“Başvuruda yer alan iddialar soruşturma başlatılabilecek nitelikte görülmediğinden, talebiniz uygun bulunmamıştır.”

Cevap, YÖK Başkanının OMÜ'yü ziyaretinin ertesi günü gelmişti.

YÖK Başkanı Özvar’a açık mektup yazarak süreci özetleyip OMÜ’nün şikâyetime verdiği cevabı hatırlattım.

Uzun sürmedi, YÖK, rektörlüklere yazı göndererek, son 10 yılda cinsiyet değiştirme ameliyatına başvuran kişilerin sayılarını istedi.

Son 10 yıl olmamalıydı;

Medeni Kanun’da cinsiyet değişikliği, 1988 yılında Türk Kanunu Medenîsi’nin 29. maddesine eklenen fıkrayla düzenlendi.

Söz konusu düzenleme, cinsiyet değişikliğinin şartları, sonuçları bakımından yetersiz görülerek 2002 yılında, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer döneminde, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 40. maddesinde, cinsiyet değişikliği düzenlemesi yapıldı.”

Son 25 yıl araştırılmalıydı.

Kerem beni İstanbul Otogarı’ndan aramıştı…

İstanbul’da hastane hastane dolaşmış, tedavisini devam ettirecek kurum bulamamış, Ankara’ya gidiyordu.

OMÜ’den dosyasını istemiş; kendisine, dosyanın yalnızca gittiği hastane tarafından alınabileceği söylenmişti.

Başvurduğu hastaneler dosyası olmadığından eski hasta kabul etmiyor, yeni hastalar SGK’nın imkânlarından yararlandırılmıyor…

Kerem’e söz vermiştim;

OMÜ Rektörüyle aramız pekiyi değil, fakat Rektör’ün eşiyle tesadüfen tanışmıştık. Konuyu ona açarak, durumu soracaktım.

Sordum:

Beyin cerrahı Prof. Dr. Keramettin Aydın’a;

“Hocam, cinsiyet iptali operasyonlarına karar veren, imzayı atan OMÜ Ruh Sağlığı Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ömer Böke’ye sorar mısınız; endokrin tedavisi sürecini başlatarak fiziken erkek görünümüne soktuğu danışanlarına mahkemenin talep ettiği ‘Cinsiyet değişimi operasyonu yapılmasında sakınca yoktur’ yazısını neden vermiyormuş?”

“Ömer Böke ile bizim dünya görüşlerimiz farklı. Biz onunla görüşmeyiz…”

Sonra beklemediğim yerden vurdu:

“Şimdi onların hakkını mı savunmaya başladınız?”

Keramettin Hoca’nın durduğu, baktığı yer bambaşka…

Zaten “Kerem 6 yıldır tedavi görüyormuş” dediğimde,

“Demek bizim dönemimiz değilmiş,” diyerek ilk golü atmıştı.

En son,

“Gitsin OMÜ’yü Sağlık Bakanlığı’na şikâyet etsin” dedi.

Kerem şikâyetini Sağlık Bakanlığı’na yapamamış.

“CİMER’e şikâyet et,” demişler öyle yapmış.

O halde Prof. Dr. Ömer Böke’ye ben sorayım:

Sayın Böke,

Sayıları 45’i bulan hastalarınızı neden yarı yolda bıraktınız? Siz ruhsuz ruh sağlığı profesörü müsünüz?

Kitaplarınızda, tecrübelerinizde Kerem’in yaşadığı mağduriyeti giderecek, kesip biçmekten gayrı çareleriniz yok mudur?

Hastanızı İstanbul’da, Ankara’da hastane hastane dolaştırmak mıdır çözümünüz?

Dahası, bütün süreci bana yıkarak hastalarınıza,

“Yaşadıklarınızın sorumlusu Recep Yazgan’dır. Sürecin tıkanmasına sebep olan onun haberleridir” diyerek haber yapan gazeteciyi hedef haline getirmek doktora, anabilim dalı başkanına, psikiyatri profesörüne yakışır cevap mıdır?

Çocuklarımızı, yavrularımızı, gençlerimizi cinsiyetsiz şekilde ortada bırakmak mıdır sizin doktorluğunuz, dünya görüşünüz?

Kerem, “Bu sistem beni intihara sürükleyecek…” diyor…

Kerem yahut başka hastanız, Allah korusun, intihar edecek olursa; sorumlusu ben miyim, siz misiniz?

Şimdi;

25 yıldır cinsiyet iptali ameliyatları yapılıyor. Kerem’in dediğine göre yarısından fazlası özenti; cinsiyet disforisi…

Sayın Kanun Koyucular;

TBMM, Sağlık Bakanı, Aile Bakanı, Gençlik Spor, Adalet Bakanı…

25 yıldır kartopu misali büyüyen faciaya gözlerinizi kapadınız…

İş gelip, beklemediğiniz, öngöremediğiniz seviyelere ulaşınca çareyi, Türkiye’de cinsiyet iptali operasyonlarının tamamını sonlandırmakta, grup terapilerini durdurmakta buldunuz…

Habere sevinemiyoruz…

Neden?

Çünkü hadiseye toptancı mantıkla, aç kapa anlayışıyla bakıyorsunuz…

Hepsine, bütün vakalara ayrı teşhis, fiziki ihtiyaçlara ayrı tedavi uygulayacak, hadiseye fıtrat eksenli yaklaşacak, terapi, rehabilitasyon mantaliteniz yok…

İstanbul, Ankara’ya nazaran taşra kabul edilen Samsun’da şu an 45 kişi...

Çarpın 25 yılla…

Ülkenin tamamında kaç kişi, çarpın 25 yılla…

Endokrin süreciyle suretleri kadından erkeğe, erkekten kadına çevrilenlerin tamamı bizim çocuklarımız…

Saydığım bakanlıkların çözüm önerisi var mıdır?

Yoksa Ömer Böke kadar şaşkın, kararsız, çaresiz topu bana mı atacaklar?

Soru basit, soru net;

Devletin meseleyi çözebilme iradesi; cinsiyetsiz, kimliksiz dolaşan gençlere söyleyebileceği tek kelimesi yok mudur?
 
Geri
Üst