Bülent Mumay yazdı: Türkiye’de ‘sudan ucuz’ kalan tek şey: İnsan hayatı

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
Bülent Mumay, yazısında Türkiye'deki mevcut durumu hukuksuzluk, hesap vermezlik, ekonomik eşitsizlik ve insan hayatının değersizleşmesi ekseninde sert bir dille eleştiriyor.

"" deyimi üzerinden güçlü bir metafor kurarak, bir zamanlar ucuzluğu simgeleyen suyun bile artık pahalı hale geldiği bir ülkede, geriye kalan tek "ucuz şeyin" — yani değersizleşen tek şeyin — insan hayatı olduğunu vurguluyor.

Bu çerçevede:


  • Hukuk sisteminin çöküşü (örneğin, siyasi davalar, cezasızlık kültürü),


  • Devletin sorumluluk almaması (yangınlar, asker ölümleri, otel faciaları),


  • Adaletin araçsallaştırılması (Beyaz Toros sembolü, muhalefete yönelik tehditler),


  • Ekonomik çöküş ve adaletsizlik (vergi adaletsizliği, gelir uçurumu)

gibi birçok mesele bir bütün olarak ele alınıyor.

İşte Mumay'ın o yazısı:

İstanbul’dan mektuplar:

Türkiye’de ‘sudan ucuz’ kalan tek şey: İnsan hayatı

Yangın söndürecek gece helikopterimiz yok ama Erdoğan’ın filosunda 24 saat uçabilen 12 uçak var. Askere maske veremiyoruz ama Saray korumasına bir ayda 26 milyon Euro harcıyoruz. Çalışma saatleri en uzun milletiz ama sadece 5 gün tatil yapabiliyoruz. Burası Türkiye, hayatlarımız “sudan ucuz.” ama yaşamaya devam etmek çok pahalı.

Türkçede bir şeyin hesaplı olduğunu tanımlamak için “sudan ucuz” deyimini kullanırız. Mecazi bir anlamda da değil, çünkü bizim için en ucuz olan şey hep suydu. Market rafında da, restoran menüsünde de… Almanya’yı 16 yaşımda ilk kez ziyaret ettiğimde, biranın sudan ucuz olabildiğini görünce epey şaşırmıştım. Neyse, ben yine Türkiye’ye döneyim. Bu ülkede artık en ucuz şey su değil. Erdoğan iktidarının yarattığı hukuksuzluk nedeniyle, insan hayatı “sudan ucuz” artık. Hukukun üstünlüğünün sona ermesi, hesap verilebilirliğin ortadan kalkmasıyla bu topraklar, ucuz ölümlerin ülkesi oldu…

Geçen ocak ayında, Turizm Bakanı’nın şirketi tarafından pazarlanan bir kayak otelinde çıkan yangında 78 kişi yaşamını yitirdi. Bu otelin denetiminden sorumlu tek bir kişi yargı önüne çıkarılamadı. Birkaç hafta önce, bir mağarada arama yapan 12 asker, gaz maskeleri olmadığı için biriken gazdan zehirlenerek can verdi. Tek bir komutan görevden alınmadı. Son iki haftadır ormanlarımız yanıyor, gerekli teçhizat olmadan söndürme çalışmalarına gönderilen en az 10 işçi yaşamını yitirdi. Tek bir sorumlu hakkında soruşturma açılmadı.

Ağaçlarımızı da, canlarımızı da yakan bu yangınları söndürebilmek için gece de çalışabilen tek bir hava aracımız yok. Ama Erdoğan’ın Saray’ına ait 24 saat uçabilen en az 12 uçak ve helikopter var. Askerlerimize gaz maskesi, orman işçilerimize teçhizat alacak bütçemiz yok ama Erdoğan’ı korumak için sadece bir ayda harcayabileceğimiz yaklaşık 26 milyon Euromuz var!

Saray’ın halka maliyeti gibi, -insan hayatı dışındaki- her şey çok pahalı artık. Fiyatlardaki artış nedeniyle, bu yılın ilk yarısında ülkedeki et satışları yüzde 50 azaldı. The Economist’ın son sayısında açıkladığı Big Mac endeksine göre, bu hamburgere dolar bazında tam 3 kat fazla ödüyoruz. 2002’de 1,86 dolar karşılığında alıyorduk, bugün aynı hamburgerin bize dolar karşılığı maliyeti 5,59 dolar.

Erdoğan’ın ekonomi politikaları sayesinde bir avuç zengin daha da zenginleşti. Orta sınıf neredeyse yok oldu, hepimiz yoksullukta eşitlendik. Gelir dağılımı eşitsizliğinde Avrupa birincisi olmamız sebepsiz değil. Lüks ürünlerden alınan Özel Tüketim Vergisi diye ek bir vergimiz var mesela. Meyve suyundan da, en ucuz otomobilden de bu vergiyi alıyor devlet. Ama pırlanta ya da lüks bir yat alırsanız, bu vergiyi ödemiyorsunuz!

29 yıldır gazetecilik yapıyorum. Hayatımda ilk kez yaz tatili için plan yapamadım. Çünkü tatile dair her şey çok pahalı artık. Turistlerin önceki yıllarda 1.000 Euro karşılığı satın aldığı hizmete bugün 3.000 Euro ödemesi gerekiyor. Bunu ben değil, turizm sektörü temsilcileri söylüyor. Doluluk oranları da bunu doğruluyor. Almanya’dan Türkiye’ye turist akını sadece bir yılda yüzde 10 düştü. Yerli turistlerin de ortalama tatil süresi 6 günden 4,9’a düştü. Yıl boyunca çalıştıktan sonra 5 gün bile tatil yapamıyoruz yani.

Bedeli yüksek olan başka şeyler de var. Sözünü söylemek, işini yapmak gibi… Ama Saray rejimi hiçbirini affetmiyor, hepsini tek tek cezalandırıyor. Öğrencilerinin karnını doyuramayan, okullara sabun bile dağıtamayan bir eğitim sistemimiz var. Erdoğan’ın memleketi Rize’de eğitimden sorumlu bürokratın, okullarda bunca sıkıntı varken makam odasını yenilediği ve kendisine özel bir tuvalet yaptırdığı ortaya çıktı. Sadece bunun haberini yaptıkları için iki yerel gazeteci ev ve iş yerleri basılarak gözaltına alındı! İstanbul’da yaşayan 16 yaşındaki bir çocuk, sosyal medyada “Bu halk sana boyun eğmeyecek” diyerek iktidara karşı eylem çağrısında bulunduğu için, Erdoğan’a hakaretten tutuklandı. Yaklaşık 3 haftadır cezaevinde. Peki tutuklayan hakim kim biliyor musunuz, Erdoğan’ın partisinin eski ilçe başkanı…

Siyasallaşmış yargı, sadece gazeteciler veya gençlerle uğraşmıyor. Erdoğan’ın partisini ikinciliğe iten ana muhalefet partisi CHP’nin lideri Özgür Özel de yargı cenderesiyle boğulmak isteniyor. Bu partinin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nu 19 Mart’tan beri cezaevinde tutan Saray yargısı, bu kez Özel’i susturmaya çalışıyor. Özel hakkındaki 44’üncü dava dosyası da geçtiğimiz günlerde açıldı. Son dosyanın gerekçesi, yargı mensuplarını tehdit etmek. Oysa tehdidin kaynağı yargı mensuplarının ta kendisiydi… Türkiye’deki faili meçhul cinayetlerin sembolü olan beyaz renkteki “Toros” model bir araba ile hem de…

Kafanız karıştı değil mi… Hemen açıklayayım. Türkiye’de Kürt sorununun en kanlı yılları olan 90’larda, dönemin yöneticilerinin “Devlet rutinin dışına çıktı” diye sonradan itiraf ettikleri hukuk dışı uygulamalar oldu. Emniyet veya ordunun içindeki bazı gruplar, yasal yollardan mücadele edemedikleri isimleri tek tek ortadan kaldırıyordu. Kürt illerinde neredeyse her hafta bir Kürt aktivist veya PKK destekçisi, zorla bir “Beyaz Toros”a bindiriliyordu. 1970’lerde Sri Lanka’daki beyaz minibüsler, Arjantin’deki Yeşil Ford Falcon’lar gibi… Beyaz Toros’a binenlerden daha sonra hiç haber alınamıyordu. Ya bir dere kenarında ya da kimsesizler mezarlığında cesetleri bulunuyordu.

İşte bu “Beyaz Toros”lar, bugünlerde yeniden gündeme geldi. Çünkü Ekrem İmamoğlu’nu hapse atan savcılardan biri, muhalefet partisine gözdağı vermek için masasına “Beyaz Toros” maketi koymuş, fotoğrafını da sosyal medyasında profiline yerleştirmişti. Mesaj netti: “Muhalefeti sürdürürseniz sizi böyle bir gelecek bekliyor.” İşte CHP lideri Özgür Özel, bu örtülü tehdidi ortaya çıkardığı için, kendisi ve partisi tehdit edilmesine rağmen “yargı mensuplarını tehdit” suçlamasıyla soruşturmaya konu oldu.

Yargıya konu olan bir siyasi dava daha sonuçlandı geçenlerde. Ama kararı veren, bu kez Türk yargısı değildi. Merkezi Paris’te bulunan Uluslararası Tahkim Mahkemesi, Irak merkezi hükümetinin açtığı dava sonucunda, Türkiye’yi yaklaşık 1,5 milyar dolar cezaya çarptırdı. Gerekçe, Erdoğan hükümetinin 2014-2023 yılları arasında Bağdat yönetiminin iznini almadan, ülkenin kuzeyindeki bölgesel Kürt yönetiminin petrolünü uluslararası pazarlara taşımak… Ticaretin göbeğinde, Powertrans adlı bir şirket vardı. Tesadüf bu ya, karmaşık şirket şemaları ve off-shore hesapları takip edildiğinde Powertrans’ın, sahibi Erdoğan’a yakın Çalık Holding ile bağları ortaya çıkıyordu. Birkaç tesadüfü daha paylaşayım sizinle, Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak, uzun süre çalıştığı Çalık Holding’in enerji şirketinde CEO’luğa kadar yükseliyor, bu görevini bıraktıktan sonra da kayınpederi Erdoğan tarafından Enerji Bakanı olarak atanıyordu.

Tesadüfleri bir kenara bırakarak, mahkeme kararına dönelim. Erdoğan’ın onayladığı bir ticaret yüzünden; evine et alamayan, tatile gidemeyen bir halkın vergileriyle 1,5 milyar dolarlık bir cezayı ödeyeceğiz. Bu ülkede sadece hayatlarımız “sudan ucuz.” Bu ülkenin yurttaşı olarak yaşamaya devam etmek ise çok pahalı.

(Kaynak: )
 
Geri
Üst