A
Admin
Yönetici
Yönetici
İstanbul’da yaşanan trajik bir olay, toplumun vicdanını derinden yaraladı. Henüz 4 yaşında bir çocuk, en çok korunması gereken yaşta, en güvende olması gereken yerde kendi evinde annesi tarafından sistematik şiddete maruz bırakıldı. Baba Bekir Kor’un küçük kızının vücudundaki morlukları fark etmesi üzerine yerleştirdiği gizli kamerayla ortaya çıkan görüntüler, dehşet verici gerçeği gün yüzüne çıkardı. Cezayir asıllı anne Hafsa O’nun, defalarca ve acımasızca çocuğunu darp ettiği anlar artık inkar edilemeyecek şekilde kayıtlara geçti. Bu olay sadece bir ailenin değil, hepimizin sınavıdır. Bir annenin en temel görevi; korumak, sevmek ve şefkat göstermektir. Anne karnından başlayan o eşsiz bağ, bir ömür sürmesi gereken bir sevgi sözleşmesidir. Ancak Hafsa O., bu kutsal görevi inkar etmiş, evladına zalimce davranarak hem insanlık hem de annelik görevinden sapmıştır. Bu tür bir davranışın hiçbir bahanesi, hiçbir açıklaması olamaz. Psikolojik sorunlar, stres ya da kültürel farklılıklar; bir çocuğa yönelik bilinçli şiddeti mazur gösteremez. Hele ki bu çocuk daha konuşmayı, kendini korumayı tam öğrenememiş bir yaştaysa… Toplum olarak artık şunu kabul etmeliyiz: Çocuklara yönelik şiddete karşı sessizlik, suça ortak olmaktır. Sadece bireysel olarak değil, kurumsal olarak da bu gibi durumlara karşı güçlü refleksler göstermemiz gerekiyor. Komşular, akrabalar, öğretmenler, sağlık çalışanları ve özellikle de adli merciler; şiddet belirtilerini gördüklerinde sessiz kalmamalı, en küçük bir şüphede bile harekete geçmelidir. Bekir Kor’un yaptığı gibi her ne kadar geç de olsa bir baba olarak çocuğunun yanında yer almak ve gerçeği ortaya çıkarmak, bir insanlık görevidir. Görüntülerle sabit bu vahim olayın ardından, en kısa sürede yasal sürecin işlemesi ve anne Hafsa O.’nun yargı önünde hesap vermesi gerekmektedir. Çocuğun velayetinin güvenli bir kişiye verilmesi, psikolojik destek alması ve tüm gelişim sürecinde izlenmesi hayati önem taşır. Anne ise sadece ceza almalı değil, aynı zamanda kamuoyuna açık biçimde toplumdan dışlanmış bu davranışının bir sonucu olarak hak ettiği yasal ve ahlaki yaptırımlarla yüzleşmelidir. Bu süreçte ilgili savcılık ve aile mahkemesinin, olayın hassasiyetini göz önüne alarak azami titizlik göstermesi şarttır. Suç duyurusunun ardından annenin kızı kaçırdığı iddiası ise olayı daha da trajik hale getirmekte, şiddet uygulayan bir ebeveynin çocuğu üzerinde hala hak iddia edebilmesi gibi kabul edilemez bir hukuki boşluğa işaret etmektedir. Bu durum da acil yasal düzenlemeleri zorunlu kılmaktadır. Bu olay; medyada sadece birkaç gün konuşulup sonra unutulacak bir “haber” değil, çocuk haklarının, insan vicdanının ve adaletin sınandığı bir dönüm noktasıdır. 4 yaşındaki masum bir kız çocuğunun yaşadığı bu karanlık anlar, ülkece bizleri utandırmalı ve harekete geçirmelidir. Çocukların, özellikle kendi aile ortamlarında yaşadıkları şiddet, en ağır insan hakları ihlallerindendir. Bu gibi olayların tekrarlanmaması için devlet politikalarının, yasal düzenlemelerin ve toplum bilincinin acilen yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Hafsa O. gibi bireyler yalnızca çocuklarına değil, annelik kavramına ve insanlığa da zarar vermektedir. Bu kadın bir an önce bulunmalı, çocuğa erişimi sonsuza kadar engellenmeli ve tüm yasal süreçler en sert şekilde işletilmelidir. Aksi takdirde, biz bu çocuğa ve onun gibi nice görünmeyen kurbana karşı sorumluluğumuzu yerine getirmemiş oluruz. Adaletin tecellisi sadece mahkeme salonlarında değil, toplumun vicdanında başlar.