Bildiğin gibi değil

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
“En iyi bildiğim şey hiçbir şey bilmediğimdir” Sokrates Ne kadar erdemli, kendini bilen bir söz! Hangi okulda okursanız okuyun, kaç fakülte, kaç kitap bitirirseniz bitirin, düşünmediğiniz, şüphe duymadığınız, başkalarının düşüncelerini irdeleyip kendi akıl sentezini oluşturmadığınız sürece cahilsiniz! Bir insana, bir kitaba, bir felsefeye, körü körüne bağlanamazsınız. Aslında ne güzel olurdu, her şeyin sırrını çözmüş olup fazla düşünmeye kalkmadan, uğraşmadan sıkıntısız, risksiz sakin beynimizle yaşlanmak. Belki de yaşlıların huysuzluğu değişen dünyaya karşı artık düşünmek istememeleridir. Dünya değişir, insanlar değişir, bakış açıları değişir, onu bunu bırakın doğa bile değişir. Teknoloji değişirken yaşam koşulları, gelenekler, inançlar bile değişir, gelişirler. Dün yeni olan yarın dogmatik bir hal alır. Evet düşünmek, araştırıp geliştirmek konfor alanınızdan sizi çıkartır ama bunun yanında yaşamanın ve bu dünyada bir şeyler üretmenin saygınlığını yaşartır ruhumuzda. Zaten her şeyin “olma” amacı da budur bu dünyada… Özgürlük bilmekle başlar. İnanmakla değil! İnançlarımız, elbette devam edecek ama mantıkla gelişerek, değişerek ve büyüyerek. Bu kapitalist toplumda paranın düşüncelerimizin, ideallerimizin önüne geçmesi, çalışıp didinmeden edindiğimiz her türlü dünya nimeti elbet yaşamlarımızda, dejenerasyona sebep olacaktır. AYAKLAR BAŞ OLMUŞ “Ayaklar baş olmuş” sözü tam da bunun ifadesidir. Yoksa tüm insanlar eşittir. Ama tembel, düşünme konforundan çıkamayan, kafesinde yem bekleyen topluluklar, bir gün benliklerini, özgürlüklerini kaybederler. Bu konu çok ağır. Kişisel ego ve kibirden, toplumların ahlakına, cahilliğine sonra da milletlerin felaketine doğru gider… “Kristof Kolomb, gemilerin zorunlu tamiratı için Jamaika’ya uğrar. Oradaki yerliler tamirata yardımcı olur gemi tayfasına yiyecek içecek verir. Ancak aradan aylar geçmesine rağmen tamirat bitmez. Üstelik gemi tayfası yerlilerin yiyeceklerini yağmalamaya başlamıştır. Bu duruma kızan yerliler, yardımı ve yiyeceği keser. Çaresiz durumdaki Kolomb, o dönemlerde gemilerde bulunan ve yıldız pozisyonlarını da içeren takvimi karıştırırken, ertesi gün ay tutulması olduğunu öğrenir. Aklına parlak bir fikir gelir ve hemen yerlilerin şefine gider… Şefe Tanrı ile haberleştiğini ve Tanrı’nın yardımlarının kesilmesine çok kızdığını, bu kızgınlığını da ayı kan kırmızıya çevirerek göstereceğini söyler. Ertesi günün akşamı ay tutulması başlar ayın rengi tutulmadan dolayı kırmızıya döner. Kolomb’un oğlu, o anı günlüğüne şöyle yazmış: ‘İnleme ve feryatlarla birlikte her yerden gemilere doğru geldiler, yiyecek ve içecekler getirdiler, Tanrı’ya onları affetmesi için amirale yalvardılar. ’Kolomb kum saatine bakar, kırk sekiz dakika süren tutulma bitmek üzeredir. Yerlilere; Tanrı’nın onları affettiğini ve ayın birazdan normal rengine döneceğini söyler. Tutulma biter, Tanrı tarafından affedilen yerliler de mutlu olur. Evrenin işleyişini bilen Kolomb da… Defterine not düşer: ‘Cehalet her zaman köleliği getirir’” O zamanlar bilgiye ulaşmak zor elbet. Peki ya bu zamanda? Tanrı; aya da karışmıyor, güneşe de. Hele ekonomiyle faizle işi olmuyor bence…
 
Geri
Üst