BERAAT KARARI VERİLEBİLECEK DURUMLARDA ZAMANAŞIMINDAN DÜŞME KARARI VERİLMESİ GEREKTİĞİ

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
T.C. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2023/7 E., 2023/481 K. "İçtihat Metni" KARARI VEREN YARGITAY DAİRESİ : 6. Ceza Dairesi MAHKEMESİ :Asliye Ceza SAYISI : 1098-300 I. HUKUKÎ SÜREÇ Suça sürüklenen çocuğun, kamu malına zarar verme suçundan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 223/2-b maddesi uyarınca beraatine ilişkin Aliağa 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 01.04.2016 tarihli ve 1098-300 sayılı hükmün, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 20.10.2022 tarih ve 18628-14230 sayı ile onanmasına karar verilmiştir. II. İTİRAZ SEBEPLERİ Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 18.11.2022 tarih ve 351793 sayı ile; "...Sanığa atılı 5237 sayılı TCK'nın 152/1-a maddesinde düzenlenen kamu malına zarar verme suçunun yaptırımı bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası olup TCK'nın 66/1-e. maddesi uyarınca bu suçların asli dava zamanaşımı süreleri sekiz yıl, aynı Kanun'un 67. maddesinin dördüncü fıkrası göz önüne alındığında ise kesintili dava zamanaşımı süresi on iki yıldır. Suça sürüklenen çocuğun suç tarihi itibarıyla on beş yaşını bitirmiş, ancak on sekiz yaşını tamamlamamış olduğu göz önüne alındığında, TCK'nın 66/2. maddesi uyarınca söz konusu suçlarda asli dava zamanaşımı süresi 5 yıl 4 ay, kesintili dava zamanaşımı süresi ise 8 yıldır. Daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 18.04.2012 tarihinde gerçekleştirildiği iddia edilen eylemle ilgili olarak, suça sürüklenen çocuk hakkında dava zamanaşımını süresi, Yüksek Yargıtay 6. Ceza Dairesinin inceleme tarihinden önce 18.04.2020 tarihinde dolmuş bulunmaktadır. Bu itibarla, Yerel Mahkemenin beraat hükmünün gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle bozulmasına, ancak yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün bulunduğundan, suça sürüklenen çocuk hakkındaki kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmesi gerektiği," görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur. CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 08.12.2022 tarih ve 13193-17552 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. III. UYUŞMAZLIK KONUSU Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; dava zamanaşımının gerçekleştiği bir durumda Yargıtay Ceza Dairesince hükmün esastan incelenerek beraat kararının onanmasının mümkün olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir. IV. OLAY VE OLGULAR İncelenen dosya kapsamından; Aliağa Cumhuriyet Başsavcılığınca 27.11.2014 tarihli ve 1751-1208 sayılı iddianame ile; İzmir Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü/tutuklu olarak bulunan suça sürüklenen çocuğun, 18.04.2012 tarihinde İzmir Adliyesine götürülmesi için kullanılan Ceza İnfaz Kurumuna ait ring aracının içerisinde bulunduğu sırada aracın iç kısmına isimler kazıyarak zarar verdiğinden bahisle hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 152/1-a ve 31/3. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, Suç tarihinde 17 yaşında olan suça sürüklenen çocuğun sorgusunun 26.02.2016 tarihli oturumda yapıldığı, Yerel Mahkemece yapılan yargılama sonucunda suça sürüklenen çocuğun atılı suçu işlemediğinin sabit olması nedeniyle CMK’nın 223/2-b maddesi uyarınca beraatine karar verildiği, Hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının zamanaşımı nedeniyle kamu davasının düşürülmesi istemli tebliğnamesiyle dosyanın gönderildiği Yargıtay 6. Ceza Dairesince 20.10.2022 tarihinde yapılan inceleme sonucunda beraat hükmünün, suça sürüklenen çocuğun lehine olduğu kabul edilerek onanmasına karar verildiği, TCK'nın 66/1-e, 66/2 ve 67/4. maddeleri uyarınca dava zamanaşımının Özel Dairenin inceleme tarihinden önce 18.04.2020 tarihinde gerçekleştiği, Anlaşılmaktadır. V. GEREKÇE A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler CMK'nın 223. maddesinin 9. fıkrası; "Derhâl beraat kararı verilebilecek hâllerde durma, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemez." şeklinde düzenlenmiştir. Anılan maddenin gerekçesinde de; "Fiilin suç oluşturmaması veya yeni bir yasal düzenleme ile suç olmaktan çıkarılması gibi herhangi bir araştırmayı gerektirmeyen hallerde derhal beraat kararı verilebileceği," açıklamalarına yer verilmiştir. Kanun koyucunun söz konusu düzenlemeyi yapmasındaki amacının, sanığın daha lehine olan beraat kararının verilebileceği durumlarda durma, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığı kararları verilmesinin önüne geçilmesi olduğu açıktır. Burada uyuşmazlık konusunu çözmek için esas tespit edilmesi gereken husus ise dava zamanaşımı gerçekleşmesine rağmen beraat kararının verilip verilemeyeceğidir. Bunun için de öncelikle söz konusu fıkrada geçen; "Derhâl beraat" kavramının nasıl yorumlanması gerektiği üzerinde durulmalıdır. "Derhâl beraat" kavramını, fiilin ilk bakışta suç teşkil etmemesi veya kanun değişikliği ile fiilin suç olmaktan çıkartılması hâlleri ile sınırlı tutmak, söz konusu düzenlemenin konuluş amacına ters düşecektir. Zira, fiilin ilk bakışta suç teşkil etmemesi durumunda zaten iddianame düzenlenemeyecek, düzenlenmiş olsa bile söz konusu iddianame iade edilecektir. Her nasılsa böyle bir iddianame kabul edilmiş veya kanun değişikliği ile fiil suç olmaktan çıkartılmış ise de zaten aşağıda belirtilen sebeplerle söz konusu durum derhâl beraat verilmesi gereken bir hâl olarak kabul edilecek ve fail hakkında beraat kararı verilecektir. Fıkrada geçen "derhâl" sözcüğü, henüz yargılamanın başında olmayı değil, dosyanın mevcut durumunu ifade etmektedir. Yani, yargılamanın geldiği aşama itibarıyla dosyadaki mevcut delillere göre herhangi bir araştırma yapılmasına gerek olmaksızın beraat kararı verilebilecek bir noktada, sanığın daha lehine olan beraat kararı yerine, örneğin zamanaşımı nedeniyle sanığın daha aleyhine olan düşme kararı verilmesi yasaklanmaktadır. Kanun koyucu burada, o anki dosya durumu itibarıyla birden fazla kararın verilme imkânının olduğu hâllerde, sanığın daha lehine olanın tercih edilmesini istemektedir. Daha güvenceli olan aynı zamanda daha önceliklidir. Ayrıca özellikle dava zamanaşımının, önemli ölçüde, çeşitli sebeplerle muhakemenin yavaş işlemesi ve yargılamaların makul sürede sonuçlandırılamaması sonucunda gündeme geldiği düşünülecek olursa, bu durumda beraat yerine düşme kararı verilmesi, devletin üzerine düşeni yapmamasının sonuçlarının sanığa çektirilmesi anlamına gelecektir. Zira muhakeme, dava zamanaşımı süresi içerisinde sonuçlandırılabilseydi beraat edecek olan sanık, kendi dışında sebeplerle muhakeme uzadığı için beraat imkânından yoksun bırakılmaktadır. Böyle bir durumda beraat yerine düşme kararı verilmesi hem CMK'nın 223. maddesinin 9. fıkrasının hem de sanık haklarından birçoğunun ihlali anlamına gelmektedir (Cumhur Şahin- Neslihan Göktürk, Ceza Muhakemesi Hukuku II, Seçkin Akademik ve Mesleki Yayınlar, Ankara 2019, 9. Bası, s.183-185). Bu aşamada masumiyet karinesi ve lekelenmeme hakkı üzerinde de durulmasında yarar bulunmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin ikinci fıkrası; "Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır." şeklinde düzenlenmiş olup Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası da buna paralel olarak; "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." hükmüne yer vermiştir. Hukuk devletinin bir gereği olan bu ilke nedeniyle, bir kimsenin suçluluğunun kesinleşmiş yargı kararıyla ispat edilmiş olmasına kadar, o kişinin suçsuz olduğu varsayılacaktır. Bu şekilde suç isnadı altındaki kimselerin lekelenmemesi amaçlanmaktadır. Ceza yargılamalarında amaç, maddî gerçeğin hiçbir kuşkuya yer bırakılmaksızın ortaya çıkarılmasıdır; kuşkunun bulunması hâlinde, mahkûmiyet kararı verilmesi ceza hukukunun genel ilkelerine aykırıdır. Böyle bir ilkenin kabul edilmesinin sebebi, bir suçlunun cezasız kalmasının bir masumun mahkûm olmasına tercih edilmesidir; başka bir ifade ile masumluk karinesidir. Suçluluğunun kesin hükümle sabit olmasına kadar sanığın suçsuz sayılması anlamına gelen masumiyet karinesi ve aralarında sıkı bir ilişki olan lekelenmeme hakkı kişinin toplum nezdinde onurunu, şerefini korumaya yönelik ve adil yargılanma hakkı kapsamında da önemli olan iki haktır. Lekelenmeme hakkı adil yargılanma hakkı kapsamındaki masumiyet karinesiyle yakından ilişkilidir. Yargılamanın soruşturma ve kovuşturma evrelerinde adil yargılanma hakkı kapsamındaki ilkelere dikkat edilerek hareket edilmelidir. Lekelenmeme hakkının ve masumiyet karinesinin korunması anlamında önemli olan durumlardan birisi de failin hakkındaki suçlamalar ile ilgili beraat kararı almasıdır. Anılan karar ile kişinin atılı suçu işlemediği sabit olup bu şekilde toplum nezdinde zarar görmesinin önüne geçilmektedir. Masumiyet karinesi kural olarak, hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir. Suç isnadı mahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise artık hakkında suç isnadı olan kişi statüsünde olmadıkları için masumiyet karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır. Ancak ceza davası sonucunda kendisine isnat edilen suçu işlemediğinin sabit olduğu veya suçu işlediğine kesin olarak kanaat getirilemediği ve bu nedenle sanık hakkında beraat kararı verilen durumlarda kişi hakkında masumiyet karinesinin devam ettiğinin kabulü gerekir. Yargılamanın geldiği aşama itibarıyla hakkında beraat kararı verilmesi gereken sanık yönünden zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilmesi durumunda ise sanığın atılı suçu işleyip işlemediği hususu açığa çıkarılamamış olacağından bu durumun lekelenmeme hakkının ve masumiyet karinesinin yani adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde olacağı kabul edilmelidir. Bu aşamada ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesinde görülmekte olan davalara etkisi üzerinde de durulması gerekmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca 18.01.2022 tarih ve 1437-15 sayı ile; "6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesinde 'Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.' hükmü öngörülmüştür. Bu açık hüküm karşısında; ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Ancak hemen belirtilmelidir ki, gerek öğretide ve gerekse Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle 'fiilin hukuka aykırılığı' konusu ile hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır. Yargıtayın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hâkimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir." şeklinde karar verilmiş olup ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş tespitin hukuk mahkemelerindeki yargılamayı da etkileyeceği açıkça belirtilmiştir. B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme 18.04.2012 tarihinde İzmir Adliyesine götürülmek üzere ring aracına bindirilen suça sürüklenen çocuğun, iç kısmına isimler kazıyarak araca zarar verdiği iddiası ile açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, Yerel Mahkemece suça sürüklenen çocuğun atılı suçu işlemediğinin sabit olması nedeniyle CMK’nın 223/2-b maddesi uyarınca beraat kararı verildiği anlaşılan olayda; her ne kadar Özel Dairece yapılan temyiz incelemesinden önce atılı suça ilişkin dava zamanaşımı gerçekleşmiş ise de "derhal beraat" kavramının, fiilin ilk bakışta suç teşkil etmemesi veya kanun değişikliği ile fiilin suç olmaktan çıkartılması hâlleri ile sınırlı tutulmasının söz konusu düzenlemenin konuluş amacına ters düşeceği, CMK'nın 223. maddesinin 9. fıkrasında geçen "derhal" sözcüğünün, dosyanın mevcut durumunu ifade ettiği, başka bir anlatımla, yargılamanın geldiği aşama itibarıyla dosyadaki mevcut delillere göre herhangi bir araştırma yapılmasına gerek olmaksızın beraat kararı verilebilecek bir noktada, sanığın daha lehine olan beraat kararı yerine, aleyhine olan zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilemeyeceği, ayrıca çeşitli sebeplerle muhakemenin yavaş işlemesi ve yargılamaların makul sürede sonuçlandırılamaması nedeniyle zamanaşımının gündeme geldiği de göz önünde bulundurulduğunda, düşme kararı verilmesinin söz konusu gecikmenin sonucunun sanığa yükletilmesi anlamına geleceği, diğer taraftan beraat etmesi gereken sanık hakkında düşme kararı verilmesinin adil yargılanma hakkı kapsamındaki lekelenmeme hakkının da ihlali niteliğinde olacağı, zira yargılamanın geldiği aşama itibarıyla beraat etmesi gereken sanık hakkında düşme kararı verilmesinin, sanığın atılı suçu işleyip işlemediği hususunda tereddüte yol açacağı, son olarak da sanık hakkında beraat kararı verilmesinin hukuk davaları üzerindeki etkisine dair, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.01.2022 tarihli ve 1437-15 sayılı kararında da açıklandığı üzere ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle fiilin hukuka aykırılığı konusuyla hukuk hâkiminin tamamen bağlı olduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde, yargılamanın geldiği aşama itibarıyla dosyadaki mevcut delillere göre herhangi bir araştırma yapılmasına gerek olmaksızın beraat kararı verilebilecek durumlarda artık zamanaşımı nedeniyle düşme kararı değil sanığın daha lehine olan beraat kararı verilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir. Çoğunluk görüşüne katılmayan sekiz Ceza Genel Kurulu üyesi; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmesi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır. VI. KARAR Açıklanan nedenlerle; 1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE, 2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.09.2023 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal ve yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 27.09.2023 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.
 
Geri
Üst